Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

16 Ekim '07

 
Kategori
Aile
 

Bir baba- kızın öyküsü

Bir baba- kızın öyküsü
 

Baba ilköğretimine Kırklareli Cumhuriyet İlkokulu’nda başlamıştı. Merkez Ortaokulu ile devam etti.

Kızı Cumhuriyet İlköğretim Okulu’nda okudu. Türkiye’de 8 yıllık ilköğretim zorunlu hale getirilmişti.

Baba 3 yıllık lise hayatını Kırklareli Atatürk Lisesi’nde geçirdi. (Anadolu liselerinin yaygın olmadığı, öğrencilerin dershane nedir bilmediği günlerdi ve başka bir seçeneği de yoktu.) Fen alanını seçmişti ve çok başarılı bir öğrenciydi. Hem çalışkandı hem de sosyal yönleri kuvvetliydi. Fotoğrafçılık kulübünde hem fotoğrafçılığın sırlarını öğreniyor hem de kendi harçlığını çıkarıyordu.

Kızının zamanında ise eğitim ticarete dönüşmüştü artık. Ortaokulun son sınıfındaki öğrenciler birbirleriyle kıyasıya yarıştırılıyordu. Dershaneler, özel kurslar… Bunların hepsi bir Anadolu ya da Fen Lisesi’ne yerleştirilebilmek içindi. Kızı da aynı süreçlerden geçti. Babası kızını dershaneye gönderdi, özel kurslar aldırdı; ancak kızı zinciri kıramayarak Gürkaş ailesinden 4. kuşak olarak Kırklareli Atatürk Lisesi’ne başladı. Ailesinin umutlarını boşa çıkarmasından duyduğu üzüntüden midir bilinmez, eskiye oranla çok daha azimli ve hırslıydı. Artık liseler hazırlık sınıfıyla birlikte 4 yıl eğitim veriyordu. Kızı da hazırlık sınıfında İngilizce dersine olan yeteneğini fark edip lise 2. sınıfta yabancı dil alanını seçti. Babasındaki sayısal yeteneğinden bir damlası bile kızına geçmemişti sanki. Ancak yabancı dil alanında çok başarılı oldu. Edebiyat alanındaki yeteneğinin de farkındaydı ve bu farkındalık mucizeler yaratmasını sağladı. Bir gençlik dergisinde yazmak istiyordu, Kırklareli’de böyle bir imkan olmamasına aldırmadı ve kendi dergisini kendi kurdu. Başarılarıyla sadece Kırklareli yerel basınında değil, Türkiye çapındaki gençlik dergilerinde de adından söz ettirdi.

Baba ilk yılında talihsiz bir olay sebebiyle üniversiteyi kazanamadı. Bir yıl boyunca ders çalışırken boş da durmadı ve daktilo kursuna gitti. İkinci denemesinde başarılı oldu ve Uludağ Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi’ni kazandı. Öğrenciliği Türkiye’nin en zor yıllarına denk düşmüştü. Aklında okulu bırakmak yoktu ancak bir arkadaşının ısrarıyla tekrar sınava girip iyi bir puan çıkardı ve Uludağ Üniversitesi-Veterinerlik Fakültesi’ni kazandı. İlk yıl olaysız geçse de 2.sınıfta yaşadığı talihsizlikler had safhaya ulaşmıştı. Sınava tekrar girdi; ancak bu sefer tıp fakültesini küçük bir puan farkıyla kaçırdı. 2.sınıfta sınıf tekrarı yapmasıyla birlikte öğrencilik hayatı 7 yıl sürmüştü.

Yıllar sonra kızı da üniversite sınavında il derecesiyle Uludağ Üniversitesi’ni kazandı. Kızı İngilizce öğretmenliği okuyacaktı; fakat okul sırası değişmemiş, aile geleneği süregelmişti.

Ancaaak…

Babanın üniversite yılları hem ülkenin en zor yıllarıydı hem de ailenin maddi açıdan zorda olduğu yıllardı. Baba öğrenci evlerinde kıt kanaat geçinmenin ‘’öğrenci ‘’ olmanın ne demek olduğunu tam manasıyla öğrenmişti. Kızı ise özel yurtta kalıyordu, ’’bolluk içinde’’ yaşıyordu.

Baba uzaktaki ailesinin harçlık göndermesini bekleyerek ay sonunu zor getirirdi. Kızı ise bankamatikteki hesabından canı ne zaman isterse para çekip istediği gibi harcama yapabiliyordu.

Baba cebinde otobüs parasının olmadığı günleri bilirdi. Beş parasız kalıp aç bilaç Bursa’nın bir ucundan diğer ucuna yürüdüğü günleri anlatırdı. Kızı ise kaldığı yerden 15 dakika mesafe ötedeki okuluna her sabah evinin önünden bindiği minibüslerle gidiyordu, ’’Bukart’’ı her zaman doluydu.

Babanın zamanında öğrenciye veresiye verilmezdi, bakkal amcaya peşin para sayılır, her gün ekmek bu paradan alınırdı. Kızı ise ne zaman isterse markete gidip canı ne çekerse onu alabiliyordu.

Baba ve kızın hayatı bir çok noktada benzeşiyor ve bir o kadar çok noktada ise kalın çizgilerle birbirinden ayrılıyordu.

Kızı sıcak yaz gecelerinde evlerinin terasında yenen akşam yemeklerinden sonra yapılan uzun sohbetleri, babasının öğrenciliği hakkında anlattıklarını hiç unutmamıştı ve her geçen gün bir tezat daha yakalıyor, kendi öğrencilik yaşamıyla babasınınkini karşılaştırma fırsatını buluyordu.

Bir yönden artık bu düşüncelerini babasıyla paylaşma vaktinin geldiğini düşünüyor, diğer taraftan ise ona içtenlikle bir ‘’teşekkür etmenin’’ hiçbir yolu olmadığını biliyordu. Ne dese ne yapsa babasının hakkını ödeyemezdi de, şimdi babasının mürekkepli kalemlerle yazdığı mektupları düşünerek sıcak yurt odasındaki dizüstü bilgisayarından babasına bir teşekkür mektubu yazıyordu.

Ben büyüyünce babam gibi olacağım diyordu.

Babam gibi…

İyi ki varsın babam diyordu, iyi ki benim babamsın,

Sağolasın babam,

VAROLASIN…!

 
Toplam blog
: 11
: 1148
Kayıt tarihi
: 05.03.07
 
 

Kırklarelili'yim. Uludağ Üniversitesi İngilizce Öğretmenliği 2.sınıf öğrencisiyim. ''Sence yazar..