- Kategori
- Sosyoloji
BİR BABANIN EMEK KAVGASI
Şu zor zamanda insanların birçoğunun işsiz güçsüz kaldığı dönemdeyiz. Ruhen ve beden yaşamak çok ağır bir yük oldu. Tek dertleri evlerine emek götürmek isteyen emekçilerin bu zor hayat koşullarında çaresizlik içinde kara kara düşünmektedirler. İnsanların şuan yaşadıkları ekmek kavgası, temel bir kavgadır. Aslında Her türlü sömürüye, haksızlığa, eşitsizliğe karşı bir özgürlük kavgasıdır. İnsan olabilmenin, insan gibi yaşayabilmenin ve insan gibi ölebilmenin kavgasıdır.
Birçok işçinin yaşadığı, emekçinin yaşama savaşını, el emeği, göz nuru ile ürettiklerine sahip olamayışının nedenlerini kimi acı, kimi duygusal, kimi de güldürücü ama düşündürücü serüvenler içinde emek sömüren işveren tarafından o kadar emeği çöpe atılan BİR GECEDE MİLYONLARCA İŞCİ İŞSİZ kalmıştır. İş, emek ve çalışma içindeki emekçinin günlük zor yaşamını, koşulların getirdiği zorunluluklarla işçinin yoksulluğunu, iş ve işçi yaşamının güçlüklerini, uğradıkları haksızlıklarla sömürülüşlerini görüyoruz.
Bu zor zamanlarla herkes çevresindeki insanlara yardımcı olmalıdır. Bir elin verdiğini, öbür elin duymasın (görmesin)...
Yardım yapmak bir insanlık görevi, dinî bir emirdir. Ancak bunu yapmanın da bir yolu yordamı vardır. Yoksula yardım ederken insanın amacı kendini gösterip övünmek değil, görevini ve sorumluluğunu yerine getirmektir. Bu bakımdan yoksulları inciten gösterişlerden kaçınmak; kimsenin haberi, hatta en yakınların bile haberi olmadan yardım yapmak gereklidir. Yoksa tersine bir hareket yardım edilen kimseyi mahcup duruma düşürür, yapılan iyilik de iyilik olmaktan çıkar.
RABBİM insanların hayatlarına ve yüreklerine dokunmayı herkese nasip eyle...
Rabbim kimseyi çaresiz bırakmasın….
Bir babanın çocuğunun istediklerini alamaması ne acı bir duygu…. Beni derinden etkileyen eve gelince hüngür hüngür ağlamamı sebep olan bir hikayeyi sizlerle paylaşmak istiyorum.
’Baba bana muz alır mısın?’’ dedi. Adam sessizce ‘’Söz kızım para kalırsa bu hafta alacağım sana’’ deyip ilerledi, ama tam arkasındaki beni fark etmezdi. Pazarcı abiye dedim ki "Bu adam ile çocuğuna iyi bak. Şimdi 2 kilo muz tart. Birazdan senin tezgâhın önünden geçerse ve durup muz almazsa abi diye seslen. Sonra ona " Hani geçen hafta bozuk yok diye para üstü verememiştim ya. İstersen muz vereyim, helâlleşelim" diyeceksin. O baba çocuğun yanında rencide olmasın. Ama canı muz çekmiş, aklında kalmasın. Eğer böyle yaparsan hem sevaba girersin, hem de bereketlenirsin. Söz fazla vereceğim, 10 kilo da ben alıp götüreceğim. Şimdi ben arka taraftan sizi seyredeceğim... Abi kızını diğer tarafa almış, geçiyor. Kızı muz tezgâhını görmesin istiyor. Pazarcı abi tam da dediğimi yaptı. O küçük kız o poşeti babasına bırakmadı, kendisi taşıdı. Aslında babası anlamıştı. Pazarcı bir hayır yapmak için bu oyunu tasarlamıştır diye sanmıştı. Başı önde yürüdü gitti. Son bir defa dönüp sessizce gözleri ile teşekkür etti. Pazarcı abiye uzattım parayı almadı. Gözyaşlarını saklamak için arkasına bakmaktaydı. Birini mutlu etmek bu kadar kolaydı. Ama bütün mesele aynı zamanda da babayı utandırmamaktı. Çok şükür bu da kısmet oldu. İçimiz huzur ile doldu. Aslında 7,5 TL idi kilosu. Ama işte olmayınca olmuyordu. Ama en çok beni etkileyen bir tane yemek isteyen kızına ‘’Evde ye kızım, belki alamayan vardır; olur mu? ‘’ diyen baba oldu…