Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

10 Mart '11

 
Kategori
Dostluk
 

Bir ben var ki benim içimde, benden öte, benden ziyade

Offf! Şu hayat denen koşuşturma! Gün içinde yapılacak bir sürü iş. Kafamızda dolaşan binlerce düşünce. Yapmamız gereken alışverişler, telefon görüşmeleri, ev işleri, aile, arkadaşlar, çoluk çocuk.... “Şu günler 24 saat olmasa da 30 saat olsa hafta da 10 güne çıksa ne rahatlarız ama” derken bir yanda unuttuğumuz ve ihmal ettiğimiz insanlar... İşte bugün ondardan biri ile, hatta en önemlisi ile bir randevum var. Çok uzun zamandır görüşmediğim, görüşemediğim dostum. Hatta dosttan da öte.... Can yoldaşım benim. Mahcubum, yüzüm yok. Uzun zamandır kavgalıydım onunla. Bana küsmüştü... Benimse ilgilenmem gereken o kadar çok sorun vardı ki, onun nazını çekecek halde değildim. Koparıp attım. Onu yok saydım. Düşünmemeye çalıştım. Hayatıma onsuz devam ettim uzun süre. Fakat aklımdan hiç çıkmadı, çıkamadı. Kendi kendimi kandırıp durdum. Zaten kaprislinin tekiydi dedim. Hep onunla vakit geçirmem mümkün olamazdı. Benim bir hayatım var, sosyal bir çevrem, işim ve sorumluluklarım var dedim. O da benden umudu kesip kabuğuna çekildi. Ses soluk kesildi. Günlük koşuşturmalarımın arasında aklıma düştü ara sıra. Hep erteledim onunla yüzleşmeyi. Arayı uzattıkça içimdeki sızı büyüdü. Sonunda elim telefona gidiverdi. Bir halini hatırını sorayım istedim. Telefondaki ses çok yorgun ve bitkindi. Belli ki zor bir dönem geçirmiş, ve yanında kan kardeşi, can kardeşi olmadan atlatmaya çalışmış. Bir an içim sızladı. Konuşmaya ihtiyacın var herhalde dedim. Hemen gel konuşalım. Aslında benim ondan daha çok ihtiyacım varmış konuşmaya. Kapının zili çaldığında heyecandan elim ayağım kesildi. Ne kadar özlemişim onu! Hemen koşup açtım. Bir de ne göreyim! O hayat dolu, cıvıl cıvıl insan gitmiş, yerinde bir enkaz yığını duruyor. Zayıflamış, kamburu çıkmış, ayakta zor duruyor. Gözlerinin altı çökmüş, İnanamıyorum! Aynı yaşta olmamıza rağmen o benden en az 10 yaş büyük görünüyor. Onunla ne zaman tanıştığımızı hatırlamıyorum bile. Kendimi bildim bileli tanıyorum onu. Çocukluğumuz birlikte geçti. Birlikte güldük, birlikte ağladık. Aynı benim gibi hayat dolu, kabına sığmayan, tatlı bir yaramazdı. Çocukluğum bir film şeridi gibi geçti gözümün önünden. Ne günlerdi o günler! İyi de şimdi ne oldu? Nasıl bu hale geldi bu insan? İçeriye buyur ettim. Ayaklarını sürükleyerek bir koltuğa yığılıverdi. Ah salak kafam. Arkadaşımın en kötü döneminde yanında yoktum. Kendimden utandım. Benim nutkum tutulmuş olsa da bakışlarımdaki soru işaretlerini görmezden gelemedi.Uzun süre gözlerini benden kaçırdıktan sonra yavaş yavaş anlatmaya başladı.  

-Seninle son görüşmemizden sonra kendime gelemedim. Ben senin gibi dışa dönük bir insan değilim. Sen hayatındaki boşluğu kapatmak için kendine başka meşgaleler bulursun, hayatında yalnış veya kötü giden birşeyler varsa onları görmezden gelmeyi ve yok saymayı tercih edersin. Haksızlığa veya ihanete uğradığında kendini çevrendeki diğer insanlara adayıp, onlar için sonsuz bir enerjiyle koşturursun. Bu yolla kendini birileri için vazgeçilmez ve değerli hissedersin. Böylece kendini kandırırsın. Kendine sürekli bakar, kuaföre gider, makyaj yapar ve diğer kadınlardan daha güzel hissederek egonu beslersin. Etrafında hep insanlar var. Sosyalsin. Oysa biliyorsun, benim senden başka kimsem yok. Kendi kırılan gururumu, onurumu veya duygularımı tamir etmek için sığınacağım, bana “sen olmasan biz ne yaparız” diyecek kadar bağımlı hiçkimsem yok. Yalnızca kendim varım. Bir de sen vardın. Sen olmadan nasıl yaşanır bilmiyordum ki... Yaşayamadım. Beslenemedim, varlığımı devam ettiremedim.  

-Hayır! Bir dakika! Bu çok acımasızca. Bu durumda olmana sebep ben miyim yani.  

Halbuki ben çok iyi bir insanım. Sorumluluk sahibi, yardımsever, fedakar. Herkesin sorununa çözüm bulurum. Herkes için parçalanırım. Kendimden çok başkalarını düşünürüm. Ben bugüne kadar bir karıncayı bile incitmedim. Bir insana bu kadar çok zarar vermiş olmam mümkün değil. Senin dışında herkes hayatlarında olduğum için çok memnun. Oysa sen devamlı eleştiriyordun beni. Sana yaranmak çok zordu. Etrafımdaki insanlar bana övgüler yağdırdıkça sen acımasızca eleştiriyordun.  

-Dost acı söyler.
-Tamam bunu biliyorum ama sen biraz fazla olmuştun.
-Ben sana ayna oluyordum. Senin kendine itiraf edemediklerini söylüyordum. Fakat sen kendinle ilgili gerçekleri görmek istemediğin için kulaklarını tıkadın. Beni hayatından çıkarınca rahatlayacağını sandın. Peki rahatladın mı?
-Aslında tam olarak rahatladığım söylenemez. Ama sana şunu söylememe izin ver. Benim kendime ait bir hayatım var. Sana diğer sevdiklerimden daha çok ilgi gösteremem.
-Ben bana daha çok ilgi göster demedim ki. Ama en az ilgi gösterdiğin kişi kadar bile sevgiyi hakketmiyor muyum? Düşün. İleride yaşlansan ve büyüklerini kaybetsen, arkadaşlarını da teker teker kaybediyor olsan, çocukların yuvadan uçup kendi hayatlarını kurmuş olsa, başka şehirlerde veya ülkelerde yaşıyor olsalar, etrafında hiç kimse kalmasa yanında kalan yegane kişi kim olur?
-Biliyorum tabii ki sen olursun. Bunu yüzüme vurup durma!
-Fakat senin kendine özsaygın ve sevgin olmazsa ben beslenemem biliyorsun. Senin gibi etten kemikten değilim. Sadece benimle barışık olman beni besler. Aksi taktirde, sen yalnız kaldığında, tüm insanlar seni terkettiğinde sana yardım edecek kadar sağlıklı olamam. Tekrar ediyorum. Bana diğer insanlardan daha çok önem vermeni istemiyorum. Yalnızca onlar kadar değer versen yeter. Lütfen artık beni ihmal etme. Benim sesime kulak ver. Bizim herkesten daha çok birbirimize ihtiyacımız var. Biz bir bütünüz. Ben olmazsam sen de olamazsın. Bu gerçeği kabul et artık. Benim desteğim olmadan etrafındaki hiçkimseye de faydalı olamazsın.  

Sarsıldım. Ne kadar uzun zaman olmuş kendimle yüzleşmeyeli. Allahım ben ne yaptım. Dış görünüşüme, dış dünyama verdiğim değeri kendi özbenliğimden esirgemişim. O kadar perişan görünüyor ki. İç dünyamı bu şekilde görmek beni kendime getirdi. O benim içimdeki ben. Demek ki bedenimi ters yüz etsem, içimi dışıma çıkarsam aslında böyle görünüyorum. Perişan, acınacak ve zavallı. Başıma gelenlerden hep kendimi suçlamış, kendime acımış ve bu duygudan kurtulmak için kendimden uzaklaştıkça uzaklaşmışım. 6670521 Karşımdaki gerçek ben, ben ise maskeli ben, sahte ben. Gözyaşlarımı tutamadım. Hıçkırarak gerçek ben’e sarıldım. “Bir daha seni asla bırakmayacağım arkadaşım. Merak etme.” Sıkı sıkı kavradım onu, yeniden kendi benliğimle senkronize oldum. Tekrar bir bütün olduk.  

 
Toplam blog
: 20
: 1259
Kayıt tarihi
: 03.02.11
 
 

Profesyonel Koç ve NLP Eğitmeni Marmara Üniversitesi İngilizce Öğretmenliği bölümünden mezun ..