- Kategori
- Felsefe
Bir Bilsen
Bir bilsen…
İtiraf etsem...
Son nefesinde; bir Âdemoğlu gibi...
Bir bilsen ne günahlar işledim ben...
Ben itiraf etsem,
sen başın ellerinin arasında, dinlesen de,
Kim olduğumu bilmesen…
Geceleri, gündüzleri değil, asırları kovaladım.
Her suçumda adım değişti.
Ama hepsi bendim.
İlk suçumda adım, Kabil’di yeryüzünde...
Öncesini bilmezsin. Sonradan kabilelerim oldu benim.
Kardeş katli ile başladım işe.
Sonra kardeşlerim kardeşlerini katlettiler.
Sebeplerim çoktu;
Bir köleyken, açtım her şeye...
Ben bir kralken hırslarım oldu...
kıtaları aştım ; sayamadım; Gövdelerden düşen başları...
Bütün bunlar Aristo’nun dediği gibi “ya zafer, yada hiçti “
Salih peygamberin devesini benden sorun; çeşme başında.
Musa’nın Firavunu oldum, yeni doğmuş bebekler korktu benden,
Büyücüler kurtulamadı çapraz kesilmekten.
Cezalar yağdı şehirlerime, geceli gündüzlü.
Kurtulamadılar yeryüzünden silinmekten.
Babil’de iki meleği yoldan çıkaran da bendim...
İnsanlığımı bulaştırdım onlara...
İnsanlığım; yeryüzüne dağılırken anlamamak için birbirini,
Onlar; kıyamete kadar karanlık bir kuyuda,
Bütün zamanın sarkacı olarak, baş aşağı sallanıyorlar…
Bir bilsen…
Bir zamanlar adım; Yahuda’ydı,
Otuz gümüşe sattım Romalılara Mesih’i...
Dikenli telden tacımı eksik etmedim.
Beni kurtarmaya gelenin başından...
Tufandan öncesi ve sonrası vardı, ama ben hep aynıydım.
Bazen de Habil oldum, kardeşlerim katletti beni.
Kuyulardan çıktım, satıldım,
Züleyha için Yusuf oldum,
Soylu, narin parmaklar incindi güzelliğimden.
Ateşler su oldu,
Kor ateşli odunlar balık oldu bazen,
gül bahçelerinde… bir bilsen…
Güneş mermer zeminler üzerine hançer gölgesi düşürürken;
Brütüs’tüm “öyleyse öl Sezar “ diyen.
O harmanisiyle başını örterken, görmemek için ,
Gölgelerimiz kaçıyordu Roma dağlarına.
Roma’yı bir şarkı için yakarken adım Neron’du.
Roma’yı yakan aslında şehvetimizdi bilmiyorsun...
Pompei gibi...
“Qui vadis dominion” derken ;
Havari Peter’dim.
Parçalanan bedenlerimle aslanlara yem olduğumda;
Arenalarda adımı unuttum…
Gün geldi: aydınlanmadı karanlık
Aslanlara yem olan kardeşlerim,
İstiridye kabuklarıyla sıyırdılar kemiklerimden ruhumu,
Güzel hypetia gibi…
Oysa kurbandım kurban olana…
Son kez Güneş doğduğunda...
Kaybolsun kötülükler diye,
Belki Hamza belki Ömer’dim.
Kıtalara atlarken gemiler yakan; Tarık Bin Ziyad.
Zaman yavaşladı belki...
Bir avucum göğe bakarken, bir avucum yere,
Adıma Mevlana dediler. ..
Herkesi çağırdım davetime...
Şems’i göndermediler...
Onu kıskanan başka bir ben vardım…
Adalet taşıyan kılıçlarda adım Fatih’ti belki.
Çağlar değişti ben değişmedim
Kitaplarımı saklarken kiliselerin loş dehlizlerinde,
Gün ışığın da Galile’yi yargıladım.
Bruno’yu yaktım aydınlandı dünya…
Kalabalıklarda daha da çoğaldım .
Fransa’da ihtilalde, giyotinle başımı uçuranda bendim.
Göz kırptım lavasier gibi celladıma…
Aylarca Sepetlerde kafalar biriktirdim…
İki boyutta , renkler arasında,
kendimi ararken bazen Picasso ,
Bazen hayatın kenarında
Birden fazla güneşiyle Van Goh.
Taşa ruhumu kazırken Mikelangelo,
Mona Lisa’ yı gördüğümde Davinci oldum
Deham zirveye ulaştı…
Ne kadar çok adım var benim bir bilsen...
Dünya savaşını çıkaran, o tek kurşunu sıkan ..
Milyonlar öldüren O gözlere baksaydınız;
Beni görecektiniz
Cinnet geçiriyordum ,
Cinnetimi tarih diye yazdılar...
Sen benim ne kadar yufka yürekli bir katil olduğumu bilmezsin ...
Bir kalp kırmaktan imtina ederken ;
Bir cinayete gösterdiğim itinayı anlayamazsın.
İşgal ettiğim kıtalarda ;
Hediyeler verdim düşmanlarıma, çiçek virüsülü battaniyelerden…
Öldürdüğüm Kızılderilileri sen bilmezsin;
Onlar zaten öleceklerdi...
Çöplüğe çevirdiğim Afrika’da açlıktan ölen çocukların son lokmasını çalan bendim,
Sanayileşmek adına ...
Bir bilsen…
Bugün buradayım ama, gece arka sokaklarında dünyanın…
Bir dolar için sayısız cinayet işleyen benim.
Tanklarla Filistin sokaklarını ezerken,
Kurşunlara hedef babasının arkasına saklanmış o çocukta bendim.
Bütün mahvolmuş hayatların sebebi de ben.
Sebeplerimin nedenleri var,
Nedenlerimin de sebepleri...
Anlamsız paradokslar...
Bazen sırta saplanan bıçaklarda parmak izim vardı,
Bazen havadaki adres bilmez kurşunu gönderen tetikte,
Bazen meydanlarda, afişlerde.
Kuleler yıktım şeytanın aklına gelmez fikirlerle.
Savaşlar icat etmekte üstüme yoktur. Sudan sebeplerle ..
Yine başardım çöllerde ölen ve öldüren olmayı...
Bir bilsen…
Umut çalan yankesicinin elleriydi benim ellerim.
O eller taşlara ruhumdaki güzellikleri kazımışlardı.
Gün batımların da şiir yazan ellerimdi onlar.
Gül yetiştiren ellerimle ne boğazlar sıktım...
Gözümdeki anlamsız bakışlardan tanırsınız beni;
Zaman çabuk olmaktı;
Bilgisayarlara, makinelere, füzelere, bombalara verdim beynimi.
Sadece atom parçalanmadı, aklımda parçalandı tarihin sonunda
İtiraf ettim ya suçlarımı,
Hepsini ben yaptım...
Ben Sevdiğimi defalarca söylesem,
Tekrar söylesem ve tekrar… ve tekrar…
Telafisi yok mu bu geçmişin.
Ne kadar da az sevmişim,
Ve ne kadar az…
Az sevgilerim olmuş…..