- Kategori
- Gündelik Yaşam
Bir Büyükanne: "Sütüm bitmiş, çorba pişireceğim" diye para dileniyordu dün sabah...
Bu kadar zor mu olmalıydı, bu mübarek ülkemizde yaşayanların çoğunun hayatı!.. Yoksulluk zordur, hayatın da en yalın gerçeğidir; belki de sürdürülebilir kılınmaya çalışılan yaşamın ta kendisidir...
Dün sabah da duraktaydım... Gelecek otobüsü bekliyordum... Benimle beraber, altı şehiriçi yolcu bekleme halindeydik. Hepimiz de oldukça şıktık. Bir çelişki olsa gerek bu durum, ceplerde para-pul olmasa da şıklık hep var... Yırtık ayakkabısı olan, üstü başı yamalıklı olan da yok gibi... Bolca giysi üretiliyor, ithal ediliyor; ihraç da ediliyor; oldukça da ucuza satılıyor. Bu kadar ucuz giysinin ham maddesi nedir, neden yapılıyor, onu da bilmiyorum!.. İstanbul'da, orada, burada; memleketin her yerinde çorabın çifti bir liradan satılıyor. İyi de bu çoraplar neden yapılıyor, boyası, şuyu, buyu, sağlıklı mı, zararlı mı!.. Üreten kazanıyor demek ki, perakendeciye ya da işportacıya kaça satılıyor; bunlar ne kadar kazanıyor, bilmem!..
Bir çift çorap bir lira!..
Dilenciler de isterken zaten ya elli kuruş ya da bir lira istiyorlar. Kimi veriyor, kimi de vermiyor... Veren dua alıyor. Vermek istemeyenlerin bir kısmı sessiz kalmayı tercih ederken, bir kısmı da kırıcı, üzücü sözler söyleyebiliyor...
Dün melek gibi bir Büyükanne, beklemekte olduğumuz durağa doğru, "Sütüm bitti, çorba pişireceğim..." deyip, söylene söylene, hızlı adımlarla ilerleyip sağ eli de havada açık olduğu halde, para dileniyordu.
"Sütüm bitti, çorba pşireceğim!.."
Çocukluğum aklıma geldi... Her sabah, köy bulgurundan yapılan sütlü çorbayla güne başlardık... O sütün tadını da, çorbanın lezzetini de unutmuş değilim... Hele de yoğurdun üzerinde oluşan kalınca, tereyağı gibi, tadına doyulmaz kaymak bir başkaydı... Bunlar geçti gözümün önünden...
Büyükanne'ye, duraktaki baylı-bayanlı oldukça şık altı kişiden hiçbirimiz para vermedik... Sonra, son anda içlerinden biri, -tam da Büyükanne geldiği yöne doğru giderken- cebinden iki-üç tane demir parayı çıkarıp, Büyükannen'nin avucuna koydu... Büyükanne, şaşkınlıkla karışık bir sevinçle, "Sütüm bitti, çorba pişireceğim!.." diye, söylene söylene gitti...
Belli ki verilen para, dün sabahki sütü almaya yetecekti...
Süt ve çorba...
Yoksulluk ve zenginlik...
Şehirlilik ve köylülük...
Her gün kendime sorduğum soru: Bu dönme dolap misali yaşamakta olduğumuz normal hayat sürüp gidecek mi?!.. Yani her birimizin hayatı, koşullarımız ne olursa olsun, sürdürülebilir olacak mı?!..
Bir sabah, herşeyin bambaşka bir hal aldığını; cebimizde para olduğu halde bir tek ekmek bulamadan, evimize, naçarca dönüp geldiğimizde mi anlayacağız?!..
Bugünkü gazete haberlerinden biri de, "İsrailliler Iğdır Ovası'nın tamamını almış" idi...
Büyük Filistin mi olacağız!..
Rençber, köylü, buğday, tohum, un, tarla, bağ, bahçe... Bunlar çok mu anlamsız kelimeler!.. Ağlayan köylü bebeğin, ilk yaşına doğru adım atarken ısırıp ısırıp yemeğe çalıştığı ekmekle, "Bak işte, ben de büyüdüm!.." dediği bu mübarek ülkemde, neleri kaybetmekteyiz!..
Süt ve ekmek...
Sütlü çorba...
Bir Büyükanne dün sabah, Eskişehir kaldırımlarında para dileniyordu; "Sütüm bitti, çorba pişireceğim" diyerek...
Bir melekti sanki... Upuzun boylu... Dimdikti ve detirgin ve kırgındı...
"Neden bu Büyükanne'nin evini öğrenmedim ki!..", diye dünden beri kendimi yiyip bitirmekteyim...
İnşallah bir sabah, karşıma çıkarır Yaradan...