- Kategori
- Anılar
Bir delinin güncesi

Baştan uyarmak istiyorum bu yazıyı okuduktan sonra benim çokta normal bir insan olmadığımı düşünebilirisiniz ama bende normalim demedim ki. Her insanın içinde biraz delilik vardır bendeki biraz daha dışarı çıkmış bir halde.
Bundan beş sene öncesi lise yıllarımın ortaları kalp ile ilgili olayların daha yeni yeni filizlenmeye başladığı zamanlardı. Bu olayların benimle ilgili kısımlarında genellikle terslikler vardı şöyle ki, en yakınımdaki insan sıra arkadaşım benim hoşlandığım kızla çıkmıştı gözüme baka baka, eski bir sevgilim arkadaşlarına söyleyip beni bir temiz dövdürmüştü , bir diğer eski sevgilim ondan ayrıldığım için benimle aynı dershaneden bir çocukla çıktı onu benim üstüme salmıştı. Hep bir hareket bir aksiyon vardı işte benim aşk hayatımda. Şimdi olsa güler geçerim bunların çoğuna öyle de yapıyorum ama o zaman ki kafa öyle değil işte ilk kez başıma gelen bir olaydı ilk olay sınıf oncular ve benciler diye ikiye ayrıldık bir vakit, o ve oncular eşit ağırlığa geçti ben ve benciler sayısal seçmiştik durum bir ara o kadar kötüydü o çok konuşan, şaka yapan arkadaşım olaydan sonra sus pus oldu benimle çok konuşmuyordu ben ise bir konuşsa ah bir şaka yapsa diye gözünün içine bakıyorum kavga çıkarmak için ama yok işte olmuyor bende bir şey söylemiyorum aksi gibi içimde kalıyor hep. Bir zaman sonra aslında içimde kalmadığını anladım.
Bir gün tek başıma spordan dönerken sanki kız da çocuk ta karşımdaymış gibi kendi kendime konuşmaya başladığımı fark ettim. Geçicidir dedim geçmedi çünkü kafamda çocuğa bir şey yapmamış olmanın pişmanlığı vardı ve hep aklımdaydı , kendi kendime konuşmalarım arttı Allahtan sadece yalnız olduğumda vardı bu durum kimse fark etmedi bunu.
Baktım olacak gibi değil kafa yavaş yavaş gidiyor ya çocuğu dövüp rahatlayacağım o da canımı sıcak bir sonraki olaya kadar yada doktora gideceğim. O kafa ile vereceğim son sağlıklı kararı vermiştim galiba doktora gidecektim. Artık psikiyatriklik bir durum var kafa gitti gidecek.
Annem bir hastanede çalışıyor aldık doktordan randevuyu gittim ama ne anlatacağım şimdi ben bu adama, bi de onun düşüncesi başladı bu sefer başladım gene kafamda kurmaya ben girdim odaya o klasik deri koltuğa uzanıp , çocukluğuma inecek, anlatacağım oh bir ferahlık gelecek diye kafamdan geçirirken bir baktım adamın karşısındayım. Koltukta yok normal sandalye karşılıklı oturuyoruz. Nasılsın nerde okuyorsun falan derken iş konuya geldi. Dedim ki böle böle ben kendi kendime konuşmaya başladım buna engel olamıyorum istemsiz bir başlıyorum konuşmaya belki yarım saat öyle gidiyor sonradan uyanıyorum duruma nedir bu. Bir şeyler anlattı onları şuan hatırlamıyorum ama kendi kendine konuşmaktansa birine anlat dök içini gibisinden bir şeyler demişti bana. Güzel çözümü bulduk doğru da ama kime anlatacağım ki ben şimdi bunları hadi gel de anlat. Nasıl yapılır filan derken aklıma odamda boş boş duran ajanda geldi. Açtım içimde aklımda ne varsa bir başladım yazmaya ajandanın dili olsa Müslüm Gürses ten bir Küskünüm söylerdi bana of , şarkıyı bilmeyenler dinler ise ne demek istediğimi daha iyi anlayacaktır. Bir süre böyle devam etti kendi kendime konuşmalarım yoktu artık. Aradan zaman geçince nedense ben bu ajandaya isim verme gereksinimi duydum ve adını Abbas koydum. Abbas bugün böle oldu şöyle oldu derken koca ajanda Abbas la sohbetten doldu. Her şeyi anlatacağım ve bunu birine anlatıp anlatmayacağından asla şüphelenmeyeceğim bir arkadaş edinmiştim kendime. İsim verme işi sadece Abbas ile bitmedi o zamanlar gitar çalmaya başlamıştım bir gün şarkıyı çıkartmaya çalışırken gitara hadi be kızım diye seslendim o an çok garipsemiştim bu durumu gene mi lan demiştim sonra niye olmasın ki dedim ve gitarıma da İsabella adını verdim. Neden o ismi verdiğimi anlamadım ama iyi de olmuştu bana göre .
Lise yılları bitti üniversiteye geldim buradaki olaylar liseye benzemiyordu ve Abbas dert küpüne dönmüştü artık. Bir zaman nedensizce Abbas’ ı aldım odadaki ışıkları kıstım oda arkadaşım uyumuştu baştan başladım okumaya. Lise yıllarındaki olaylara gülüyordum öyle mi yapmışım diye ama üniversite yıllarına geldikçe dost acı söyler sözünden yola çıkıp Abbas acı söylemeye başladı. Hatalarım geldi gözümün önüne pişmanlıklarım yapmak isteyip de yapamadıklarım hepsi, Abbas’ı okumayı bitirdiğimde ilk duyduğum duygu nefretti çünkü koca bir defter sadece hayaller , umutlar ve nefret doluydu ama nefret diğer iki duygudan daha ağır basıyordu. Saate baktım gece üç buçuk gibiydi bir sandalye aldım banyoya gittim Abbas’ ı tekrar açtım baştan başladım okumaya nefret , hayal kırıklığı olan her sayfayı gözümü kırpmadan yırttım ve yaktım işim bittiğinde Abbas’ tan geriye topu topu altmış , yetmiş sayfa kalmıştı. Sabah olmuştu güneş doğdu kahvaltı bile etmeden Abbas’ ı da yanıma aldım kaldığım yere çok yakın bir benzinci var oradan da bir litre benzin aldım ve sahile geçtim hava geceye inat çok güzeldi tek bir bulut yoktu. Deniz çarşaf gibi önümde uzanmıştı ben ise bir elimde Abbas bir elimde benzin şişesi sahilde tek başımayım. Abbas’ ı yere fırlattım elimdeki benzini döktüm üstüne ve durdum bir sigara yaktım birkaç nefes çektikten sonra elimdeki sigarayı yerde duran bir zamanlar her şeyi anlattığım hayali arkadaşımın üstüne attım. Anında alev aldı Abbas arkamı döndüm ve gittim. Baştan size söylemiştim çok da normal bir insan olmadığımı hatta biraz deli olduğumu ne yapabilirim ben de böyleyim.
Aradan iki ay geçti bir şeyler anlatmam lazımdı ama kime Abbas artık yoktu ve elimde hiç kullanılmamış yeni karalar kaplı bir ajanda vardı. İsmini Begüm koydu, Tosun olsun adı olaylara karşı dirayetli olur dedi. İlk zamanlar Abbas’ tan farkı kalmadı her şeyi yazıyordum bir süre sonra onun sonu da Abbas gibi olacaktı bu yüzden sadece güzel anıları yazmaya karar verdim çünkü nefret her zaman güzel anılara leke sürüyordu. Altı ay olacak Tosun’ a yazmaya birkaç kez çalıştım ama yazamadım çünkü iyi bir şekilde başlasa bile asla iyi bitmeyecekti yazacaklarım. Tosun’ un üstü tozlu bir şekilde masamda bir köşede duruyor ben ona bir şey yazamadığım için gene azar azar kendi kendime muhabbet etmeye başladım. Şu aralar buna bir çözüm yolu arıyorum. İçimde yer eden nefret duygusunu yenmenin bir yolu olmalı ama bu asla karşı tarafa zarar vermek değil çünkü yirmi iki yıllık yaşamımda şunu öğrendim ; nefret kökü derinlerde olan ve kendi meyvesiyle beslenen büyük bir ağaç. Nefret ettiğin birinden intikam alman sadece ona duyduğun nefreti daha da çok arttırır. İçini rahatlatmaz. Ciğerini soğutmaz.
Bunun yolunu bulduğum zaman hemen Tosun’ a her şeyi anlatmaya başlayacağım ve son olarak Abbas senden özür dilerim , yaptıklarımın hiçbirini hak etmedin seni özlüyorum.