Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

22 Şubat '16

 
Kategori
Deneme
 

Bir delinin günlüğü 2 (nerde arızalı var beni bulur kafası)

Bir delinin günlüğü 2 (nerde arızalı var beni bulur kafası)
 

Heralde değilim, ne sandın :)


Doktorun bana sorduğu soruyu hiç kendi kendinize düşündünüz mü? Tabii düşünmediniz değil mi? (Çünkü o an kendinizde değildiniz değil mi, deeermişim) Siz hiç o normal kafanızla böyle basit sorulara cevap verir misiniz ağa! Bendeki de deli cesareti işte. Boş verin şimdi onu bunu da, aşağıdaki soruya cevap verin hacı, hadi bekliyorum.

“Bir kadının babası ölüyor. Cenazeye hiç tanımadığı bir adam geliyor ve kadın bu adamı görür görmez aşık oluyor. Cenazeden sonra kadın adamı bir daha hiç göremiyor. 1 ay sonra kadın kız kardeşini öldürüyor. NEDEN?”

Bak cevaplarınızı bekliyorum dedim bi kere, aşağıda yorum kısmına yazdınız yazdınız, yazmadınız ikinci soruyu daha kazık sorarım, cevap anahtarını da göle atarım bu defa hiç bulamazsınız. İnsanı dinden imandan çıkarmayın ha!

Bütün arızalı tipler de beni bulur kafası…

Doktorun yanından zaferle ayrıldım. İlaç milaç yazmadı. Caddede yürürken kendi kendime düşünmeye başladım. İyi mi yaptım, kötü mü yaptım diye. Bir dakikalık saygı duruşundan sonra boş ver kızım ya dedim. (Kızım ya derken ağzımı yaya yaya dedim yalnız, orayı belirtmeden geçemiycem) O ilaçları içince ne olacak ki, kafanda dönüp dolanan düşüncelerin aniden kafandan inip midene mi kaçacak? Sonra bu düşünceleri, vicdan hesaplarını bir kenara bıraktım kulağıma kulaklığı taktım bangır bangır müzik eşliğinde kaldırımda ilerliyorum.

Karşı tarafımdan bir çocuk bana doğru geliyordu. Başım önümdeydi ama insan kendisine geleni bir şekilde hisseder ya, ben de hissettim. Çocuk, “Baggyann baggyan bakar mısınız, bir şey söyleyeceğim,” diye avazı çıktığı kadar bağırıp benim ilgimi çekmeye çalıştı. En sonunla “Nalet olsun ya!” diyerek kulaklığımın birini çıkardım, yarı umursamaz bir şekilde, “Hee ne vardı?” diye sordum. Çocuğun üzerinde tanınmış bir yardım örgütünün önlüğü vardı. Gayet güler yüzlü bir şekilde, alabildiğince hızlı hızlı, alabildiğince zoraki sevgi dolu, alabildiğince mağazaların "satış danışmanı" edasıyla derdini anlatmaya başladı.

Burada bir parantez açmak istiyorum. (Ayrıca bu mağazalardaki tezgâhtarlara niye satış danışmanı denildiğiyle ilgili epeyce kafa patlatmıştım bir zamanlar. Sonunda kendiliğinden çözdüm. Bu insanlar mağazada 7/24 tezgâhla ilgilenmiyorlar ki! Müşteriye zamk gibi yapışıp, "Neye bakmıştınız hanfendi," gibi danışmanlıklar da yapıyorlar neticede. Bizim baktığımız yer, yön ve mekân onlar için çok kutsal. Değil mi ama. Bu konu çok mühim. Atlamayalım lütfen.) Konuya dönelim. Parantezden önceki muhabbeti unutanlar varsa lütfen geri dönüp baksınlar, tekrar yapmıyorum.

“Biliyorsunuz biz şu kadar büyük eylemciyiz, biz bu kadar büyük mücadeleciyiz, herkes bizden korkar falan da fişman da”

Yalnız çocuğun anlattığı hikâye bir türlü bitmek bilmedi. Kısa kes de Aydın Abası olsun demeye getirdim.

“Kardeş, bak iyi hoş çocuksun da sadete gelsen fena olmaz. En sevdiğim şarkı çalıyor şu anda, gerçekten seni dinlemekten yoruldum,” dedim.

Çocuk sadete geldi, elindeki dergiden alırsam, örgütlerine yardımda bulunurmuşum.

“Ne kadar?” dedim.

“Ne kadar verirsen,” dedi.

“Ulan, benimle ucu açık pazarlığa mı oturuyorsun, derginin bir fiyatı yok mu?” dedim.

“15 TL” dedi.

“E az önce aşağıdaki arkadaşın 5 TL demişti,” dedim. (Burada tamamen pazarlığı kızıştırma taktiği yapıyorum, çaktırmayın.)

Çocuk bi duraladı.

“Hangisi?” dedi.

“Ben ne bileyim hangisi, bak az ilerde sarı saçlı kot pantolonlu kız,” dedim. (Harbiden az ilerde yine aynı örgütün bir elamanı daha yardım topluyordu. Bilirim ben, bunlar 5 metre arayla kaldırımlarda sürü halinde konuşlanırlar.)

“Allah Allah ya, öyle mi dedi, madem öyle dedi 5 TL verin,” dedi.

“Emredersiniz beyefendi, başka emriniz?” dedim.

Hemen çevir kazı yanmasınlar yapmaya başladı, “Yok dedim kardeşim, almıycam dergi mergi, istemiyorum ya!” dedim.

Yok anam dinletemedim. Bu sefer başladı tshirt de alabilirmişim anlatılarına. En sonunda dayanamadım, “Kardeş, ben sizin derneğe zaten belli zamanlarda yardım ediyorum. İnternette üyeliğim de var. Sürekli yorumlar yapıyorum, yaptığınız eylemlerine imza veriyorum, daha ne yapayım?” dedim. Yine kesmedi bu çocuğu, ısrarına devam etti.

“Kredi kartı kullanıyor musunuz?”

“Hayır, kullanmıyorum niye ki?”

“Kredi kartınızla da çekim yapabiliyoruz…”

Bi gülme geldi bana. Baktım, beni esir aldığı noktadan şu anda geldiğimiz noktaya kadar 2 kilometre yol yürümüşüz. Ne azimmiş arkadaş ya dedim.

“Olmayan kartla çekebilirsen çek tabii,” dedim.

Çocuk usta bir gülümsemeyle, ben eninde sonunda senin akrep olan cebinden o minibüs paranı alacam hemşerim diyordu. Benden, sen, alacaksın, paramı… Hahh, göreceğiz bakalım.

“Aslında bahar aylarında ağaç dikme dönemlerimiz oluyor. Şu tarihten şu tarihe, belli bir yardım yaparsanız, isminize ağaç dikebiliyoruz…”

Hay ben senin o ağacını…

dBirden yolun ortasında durdum. Çocuğun suratına dik dik baktım. Kulağıma kulaklığımı taktım, 32 dişimi göstererek, elimle by yaparak, ışıklardan karşıya koşarak geçtim. Çocuk birden nereye bakacağını şaşırdı.

Arkamdan yine döktürüyordu ama yenilmişti, farkındaydı. Olmayan duvarlara konuşan deliler gibiydi.

Nerde arızalı tipler var, gelir beni bulur arkadaş. Bende mi bir gariplik var anlamadım. (Bu soruyu mutlaka sen de kendine sordun demi la :) Sonra da niye delirdin derler insana. Delirtmeyin o zaman!

 
Toplam blog
: 28
: 2562
Kayıt tarihi
: 16.04.13
 
 

Yazar, çizer  ..