Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

17 Nisan '11

 
Kategori
Kültür - Sanat
 

Bir dünya yarattım balonlardan sana!

Bir dünya yarattım balonlardan sana!
 

Başlık yanlış anlaşılmasın. 

Siyasi partilerimizin seçim vaatlerinden bahsetmeyeceğim. 

Bu baloncuklar, seçim dönemlerinde duymaya alıştıklarımızdan tamamen farklı. Heyecan verici, gerçek, neşeli ve sihirliler… 

Yaratıcısı da bir politikacı değil zaten. 

Fan Yang adında bir dahi çılgın. 

Dünyanın dört bir yanında meşhur olmuş hatta ünün ve başarının küresel ölçütü haline gelen Oprah Winfrey şovlarına bile konuk olmuş bir gösteri: Bubble Show! 

Yang, baloncukların büyük küçük herkesin ortak sevgilisi olduğu gerçeğinden yola çıkmış. Ne kadar doğru… Hangimiz, içi hava dolu, narin, saydam yüzeylerinde gökkuşağının tüm renklerini barındıran bu harika şeylere hayranlık duymayız ki? Çocukken en sevdiğiniz oyun biraz deterjanı köpürtüp, sokağa doğru balon üflemek değil miydi yoksa? 

Yang, fakru zaruret içinde geçen çocukluğunun bu tutkusunu inanılmaz boyutlara taşımış. 

Büyülü bir sahne dekoru, ses, ışık teknolojisi ve lazerlerin yardımıyla seyirciyi fantastik bir dünyaya ışınlıyor. 

Dev baloncukların içine girmek için çılgınca sahneye koşan çocuklar kadar, balonlara dokunabilmek için kendini paralayan, neredeyse çocuklarından bile delice zıplayan anne babaları izlemek de ayrı bir keyif. 

Vietnam’da doğan, ailesiyle Yugoslavya’ya taşındıktan sonra açlık sınırında yaşayan Yang dokunaklı hikayesini anlatırken, çocuklara hayalperestliğin sahip oldukları en iyi şey olduğunu, büyükleri dinleyip hayal kurmaktan asla vazgeçmemeleri gerektiğini anlatıyor. 

Baloncukları neden bu denli sevdiğimizi de çözmüş Yang: “Öylesine özgürler ki onlara asla sahip olamıyoruz…” 

Bubble Show, 23 Nisan’a dek Haliç Kongre Merkezi’nde sürecek. Çocuğunuz yoksa bile yeğen - kuzen kim varsa bir ufaklığı bahane edin ama sakın kaçırmayın! 

Kazanan kim, kaybeden kim? 

- Nasılsın? – Standart! – E, Allah standarttan ayırmasın? 

- İnsana en uzak yer, kendi sırtıdır… 

- Rutin olan şeyler sıkıcıdır. – Evet ama rutin olmayanlar da kalıcı değildir. 

Kaybedenler Kulübü, vizyona gireli 3 hafta oldu ama jargonu uzun bir süre daha kalıcı olacağa benziyor. Çevremdeki çoğu kişi yukarıdaki replikleri diline dolamış vaziyette. İnternet siteleri 90’lı yıllara hakim olan bu şehir felsefesi üzerine yazılarla dolup taşıyor. 

90’lı yıllarda filme adını veren radyo programını hiç dinlemedim, hayat görüşüm ve yetiştirilme biçimim itibariyle bir ‘kaybeden’ olmadım, ‘başarı odaklı’ sistemin bir parçası olarak yuvarlanıp gidiyoruz. 

Kendi hedeflerim doğrultusunda toplumun kriterleri uyarınca ‘kazanan’ sınıfına ait olmaktan gayet mutluyum ama zaman zaman herkes gibi benim de ‘kaybedenlere’ gıpta etmediğim söylenemez. 

‘Kimsenin ve hiçbirşeyin sana sahip olmasına izin vermemek, ele geçirildiğini görünce kaçabilmek, sadece keyif aldığın işleri yapmak, hayattan büyük beklentilerin olmaması, sistemin sana dayattığı kuralları tanımamak, çemberin dışında kalabilme, maskesiz yaşama ve yalnızlık bedeline rağmen ben buyum deme cesaretine sahip olma” temel prensipleriyle özetlenebilecek bu felsefe gerçekten ‘kaybetmek’ mi? 

Son dönem Türk sinemasının en sıkı yönetmeni Tolga Örnek, Kaybedenler Kulübü’nde ne kaybedeni ne de kazananı kutsamış. 

İşte tam da bu nedenle, düşündürüyor. Bu oyunun kaybedeni kim, kazananı kim diye… 

Filmi tartışıladursun müzikleri hepimizi can evinden vurdu. 

Uzun zamandır popüler dışı iyi bir ses çıkmıyor diye hayıflanırken, filmin sountrack’i Can Gox ve Gülce Duru adında iki yeteneğin hayatımıza girmesine aracı oldu. 

Albümde yer alan şarkıların çoğu ruhumuzda fırtınalar koparıyor; My Woman, Wrong Side of The Road, Wake… 

80’li yılların hiti Dilek Taşı’nın hakkını yememek lazım. Dönemin en sevilen seslerinden Ferdi Özbeğen'in yorumuyla nostaljik bir haz veriyor… 

 

syucebiyik@gmail.com 

twitter/suleyucebiyik 

 
Kayıt tarihi
: 16.07.10
 
 

Milliyet Yazar..