Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

14 Ekim '09

 
Kategori
İlişkiler
 

Bir Gün, Sevgiliden mektup

Bir Gün, Sevgiliden mektup
 

MUTLULUK; GÜLİBİRİŞİM VE ELMA AĞACI

Biraz önce hızla indiren yağmurdan geriye şimdi sadece düzensiz aralıklarla çıkardığı tıkırtı sesleri kalmıştı. Çay bardağının içinde kalmış iki yudumluk soğumuş çaya, avizenin ışığı olanca gücüyle vuruyor, gözümü alıyordu.

Bardağın içinden kendime bakan kendimden, kafamı kaldırdım ve ona baktım. “Biz hep mutlu olalım” dedim.

“Hep mi?”

“Nasıl hep mutlu oluruz? Bu mümkün mü sence?” dedi.

Gözlerimi gözlerinin içinden yüreğine dikerek “evet, mümkün değil” dedim.
“Olamaz” diye ilave ettim.

“Mutsuz olmazsak, mutlu olduğumuzu nasıl anlarız?”

“Haklısın” dedi, “mutluluk mutsuzluğumuzun merhamete gelmesinden başka bir şey değildir” demiş Albert Camus…

“Madem olaya felsefi açıdan yaklaşıyorsun, Aristoles’in felsefesini benimsemişimdir, ” dedi.

“Yunanca’da mutluluk (eudaimonia) kelimesinin içinde (daiman) şeytan gizlidir. İkisi birbirini tamamlar. Mutluluk tek başına sahip olunabilecek bir şey değildir, aksine politik (sosyal) yaşamın içinde elde edilebilecek bir durumdur.

Buna göre kapitalist toplum yapısında insanın bireyselleşmesini; bencilleşmesi gerçeği bireyin mutlu olamayışının ve aksine doyumsuz bir mutsuzluğa sürüklenmesinin temel nedenidir.

İşte günümüzdeki mutsuz insanların sayısının neden bu kadar arttığı sorusunun cevabı “eudamonia”’sında gizlidir.” dedi.

Bir süre cevap vermedim. “Ne düşünüyorsun?” diye sordu. “Hiç” dedim. “Nasıl hiç?” dedi.

Biraz sonra gözlerimi, halının üzerindeki minderde kayıtsızlıkla yatmış kediden ayırarak, “gülibrişim ağacını” dedim.
“Ne alaka?” der gibi gözlerime baktı.

“Çok alaka” dedim ve devam ettim. “Gülibrişim ağacı bana çocukluğumun ılık yazlarını, yıldızlı gecelerini, deniz kıyısında ellerim buruş buruş olana kadar denizde oynadığım, oltayla kum balıkları tuttuğum güzel günlerimi aklıma getirir” dedim.

“Ya sen? Senin mutluluğunu dile getirecek olsan bu hangi ağaç olur?” diye sordum. “Bilmem hiç düşünmedim, şimdi birden… ”

Soğuk çayımın son kalan yudumu boğazımdan akarken, o, “elma ağacı” dedi. Gülümsedim…

Sustuk… “Ne düşünüyorum biliyor musun? " dedim.
Yine gözlerini gözlerime dikip, kaşlarını yukarıya kaldırıp, tekrar indirdi.

Dinlese de dinlemese de anlatmaya başladım: Hiçliği hayal ediyorum, birgün bütün insanların hiç olabilmenin büyüklüğünü anlayabilmelerini, ülkeler arasındaki sınırların kalktığını, öldürecek ve uğruna ölecek bir şeyin olmadığı, insanların an’ın kıymetini bilmelerini ve an’larını doyasıya yaşamalarını, hırstan ve açgözlülükten arınmış, maddeye ve mülke değer vermeden, ayak bastığın ve nefes aldığın her yerin zaten senin olduğunun bilincinde, dinlerin ve baskılarının olmadığı, aynı gökyüzünün altında yetmiş iki milletin kardeşmişcesine, ortak tek bir dil kullandıkları dünyayı paylaşmalarını hayal ediyorum.

Belki sen bana hayalperest olduğumu söyleyeceksin, ama biliyorum ki bir tek ben böyle düşünmüyorum. Seninle biraz önce konuştuklarımızı yazarken, tam da şu an benim gibi düşünen, okuyan, yazan insanlar var.

… Ve birgün hepimiz birleşeceğiz, dünyaya anlam katarak, paylaşarak, çeşitli ırktan insanlar, insan olmanın erdeminde buluşup, sanki tek bir insan gibi sevgiyle ve aşkla yaşayacağız.”

“Ne dersin? Hâlâ hayalperest değil misin, diyorsun” dedim.

“Hayalperest değilsin” dedi bana… Birbirimize sarıldık ardından, ışığı kapattık ve hiçliğin sesini mutlulukla dinleyerek sessizce oturduk…

Seninle konuştuk. Biz bazen konuşuyoruz seninle…

Not: Yazı sevgiliye aittir.

 
Toplam blog
: 444
: 1284
Kayıt tarihi
: 13.09.07
 
 

MB zengin kültürel bir eksen; düşüncelerimizin buluştuğu, tartıştığımız, birbirimizi etkilediğimi..