Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

24 Ağustos '13

 
Kategori
Anılar
 

Bir hava şehidinin 55 yıl sonra bulunan "anılar"ı - 2

Bir hava şehidinin 55 yıl sonra bulunan "anılar"ı - 2
 

Cumhuriyet Bayram Hazırlığı


-BAŞ TARAFI 1. BÖLÜMDE- 

ANKARA’ DA YEDİ AY

Daha İnönü Kampı’ da iken İKİNCİ DÜNYA SAVAŞI patlamıştı. Almanlar Avrupa’ yı kasıp kavuruyorlardı. BİZİ DE BİR AN EVVEL P(İ)LOT YETİŞTİRMEYE ÇALIŞIYORLARDI.

 CUMHURİYET BAYRAMI’ NA HAZIRLIK

Teşrinievvelin (Ekim) içindeyiz.

Cumhuriyet Bayramı’ na büyük bir hazırlık var. Biz de Türk Kuşu’ nda, beyaz başlık, beyaz kombinezon, ayakta kırmızı sandal, On Dokuz Mayıs Stadı’ nda provalara gidiyoruz…

Pencerelerden bakan yaşlı anneler bizlere ‘’KURBANLIK KUZULAR! ANNELERİ, BABALARI NASIL DA KIYMIŞLAR DA BUNLARIN UÇMALARINA MÜSAADE ETMİŞLER?’’ (diyorlardı). Bizler de bu sözlere gülüyor(duk), söylenenler bir kulağımızdan giriyor, bir kulağımızdan çıkıyor(du)…

O sene muazzam bir resmigeçit oldu. Harp dolayısıyla havacılığa dört elle sarılmış MİLLİ MÜDAFAA VEKİLİ, hatırımda kaldığına göre Sayın Naci TINAZTEPE, müsteşarı Sayın Zeki DOĞAN ve hava müşaviri Sayın Celal YAKAL, BİR AN EVVEL YETİŞMEMİZ İÇİN TÜRK KUŞU İLE DAİMİ İSTİŞARELERDE BULUNUYORLARDI. Arada bir dershanelere gelerek, okuduğumuz dersleri yakından takip ediyorlardı.

 

RAHMETLİK AZİZ MAREŞALİMİZİN TEFTİŞLERİ 

O devrede MEVCUDUMUZ SEKSEN YEDİ KİŞİ KADARDI. Kimimiz planörlerle, kimimiz de tayyarelerle uçuşlar yapıyorduk.

Rahmetli MAREŞAL teftişe geldiler. Bir hayli gösteri uçuşları yapıldı. Bizleri etrafına toplayarak; elinde baston, o heybetli, nurlu simaları halen gözlerimin içinde, mübarek sedaları da kulaklarımın içinde taptaze duruyor, kıymetli nasihatleri ile ihya ettiler.

Kış tamamıyla bastırmıştı. Öğleden evvel kar, kış demeden uçuyor, öğleden sonra da ders yapıyoruz… Allah rahmet eylesin, bir de riyaziye hocamız vardı. Gazi Lisesi Müdürü Necati BEY’ di. ‘’Çocuklar, son dersimi trende vereceğim.’’ derdi. Hakikaten çok değerli bir riyaziyeciydi.

Kışı bir hayli üzüntü ile geçirmiştik. Gece, NÖBETÇİ ARKADAŞ ‘’ZELZELE VAR!’’ DİYE BAĞIRARAK HEPİMİZİ KALDIRDI. ERTESİ GÜNÜ ERZİNCAN FELAKETİNİ GAZETELERDE OKUDUK. Binlerce vatandaş ölmüş, kimsesiz, sakat ve enkaz altında kalmıştı. (Bkz.3)

 

100 GENÇ P(İ)LOTUMUZ ORDUYA KATILIYOR 

1 Nisan 1940 da trenle Eskişehir’ e, bir öğretmen nezaretinde gittik. Gece Eskişehir İstasyonu’ nda, o zamanki Hava Okul Komutanı Yarbay ( Şimdi Tüm General) İhsan ORGUN (Bkz.4) ve maiyeti bizi karşıladılar. İstiklal Marşı ve takdim merasiminden sonra doğruca hava okuluna gittik.

İlk zamanlar sivil hayatı aradık. Üç beş günlük intibak ve istirahattan sonra postalara ayırdılar, motorlu tayyarelerle uçuşlara başladık. KISA BİR ZAMANDA ASKERLİĞE VE UÇUŞLARA BİR HAYLİ ALIŞMIŞTIK.

 

2. ŞEHİDİMİZ

Bir gün uçuştan geldik, doğruca yemek salonuna girdik. Evvelce gelip oturanlar konuşmuyorlar, ortada bir sessizlik var… Öğrendik ki Mehmet TAŞEL isimli arkadaşımız şehit olmuş. Bu aziz şehidin annesi ve babası bir müddet sonra okula geldiler. Hepimizle görüştüler. Okul komutanına ‘’İCAP EDERSE, OĞLUMUZUN BOŞLUĞUNU DOLDURMAK ÜZERE, YERİNE KARDEŞİNİ SEVE SEVE VEREBİLİRİZ…’’(dediler-1940).

 

3. ŞEHİDİMİZ

Kış yaklaşıyor. UÇUŞLAR ADETA HARBİN SEYRİNE TABİ İDİ. BAZI GÜNLER KAR KIŞ DEMEDEN EĞİTİM YAPIYORUZ. Bu arada Şahap FRAT(Şahabettin FIRAT)  ismindeki arkadaşımızı da şehit verdik. Geride kalan BİZLER DE ADETA ŞEHİTLERİMİZİN MANEVİ KUVVETLERİNDEN CESARET ALIYORUZ, bütün cesaret ve hevesimizle uçuşlara devam ediyoruz.

 

GARİP BİR HADİSEDEN TESADÜFEN KURTULAN ARKADAŞLAR

Uçuşların böyle bir civcivli gün(ün)de, havada bir gürültü koptu. ‘’Acaba bir şey mi var?’’ diye gözlerimiz havaya dikildi. Tahminen 1500 metre kadar yükseklikte, paraşütle sallana sallana yere doğru inen var… Biraz altında tayyare virile girmiş, acı bir ses çıkararak yere düşüp paramparça oldu. ‘’Acaba içinde atlayandan başka kimse var mıydı?’’ diye düşünürken Abdullah HEPER isminde başka bir arkadaş Alman yapısı GOTA tayyaresi ile uçarken birden bire üzerine bir şey kapanmış… Bakmış ki tayyareye ait bir yarım kanat… O vaziyette meydana gelip, hiç kaza yapmadan inmişti. Sonradan anlaşıldı ki, paraşütle atlayan Sabri ERDOĞDU, 1500 metre yükseklikte uçarken tayyaresinin kanadı kopmuş, tayyare virile girmiş, kendisi de atlamak suretiyle canını kurtarmış. DAHA AŞAĞILARDA UÇAN ABDULLAH’ IN TAYYARESİNE, KOPAN KANAT SAPLANMIŞ. O DA SOĞUKKANLILIĞINI MUHAFAZA EDEREK, OLDUĞU GİBİ MEYDANA GELEREK, İNMİŞTİ. O zamanki okul komutanı tarafından arkadaşlar taltif edilmiş ve alınlarından öpülmüştü.

 HARP PİLOTU OLARAK ORDUYA KATILIYORUZ

12 ŞUBAT 1941’ DE DİPLOMALARIMIZ VERİLDİ. Kuralarımız daha evvel çekildiği için kıtalarımız belli olmuştu.

Harcırahlarımızı aldık. Ben doğruca Diyarbakır 2. Tayyare (Alayı) 45. Bölük emrine verilmiştim. Alay bu arada Adana’ ya kalkmıştı, onun için doğruca ADANA’ YA GİTTİM. BÖLÜĞÜME İLTİHAK ETTİM.

Adana’ da bir ay kadar kaldıktan sonra, Karataş Nahiyesi’ nin Cınlı Malaz Meydanı’ na, gece uçuşları yapmak üzere taburca intikal ettik. Tabur komutanımız şimdiki Hava Harp Okulu Komutanı Kurmay Albay Gavsi UÇAGÖK (Bkz.5) idi.

İki ay kadar sıkı bir disiplin altında, gece gündüz eğitim yaptık. Gece karartması ve gündüz kamufle, her şeyimiz tekmil, aleste bekliyorduk…

 

İSKENDERUN’ A TAARRUZ MU VAR?

Gündüz uçan arkadaşlardan birisi, birkaç parçadan mürekkep bir donanma(nın) İskenderun Körfezi’ ne sokulmuş, şehre doğru ilerlediklerini görünce, hemen döner, meydana gelir, iner, gördüklerini takım komutanına söyler…

Meydanda uçuş bitmek üzereyken, ani bir alarm çanı çaldı. Herkeste bir koşuşma… Tayyarelerin başına gidip, emir bekliyoruz…

44. Bölük Komutanı, şimdi yarbay olan Baki GEGİN (Bkz.6) vazife aldı. Hemen tayyareye atlayarak havalandı, körfez üzerinde 30 dakika kadar uçuş yaparak, gelip, indi. Fransız armasını taşıyan birkaç parça gemi, Türk Bayrağı çekmişler, limana yaklaşıyorlar… Ertesi gün radyoda dinledik ki AKDENİZ’ DEKİ FRANSIZ DONANMASI İSKENDERUN’ A SIĞINMIŞ… Bu donanma uzun zaman İskenderun’ da kaldı. O GECE SABAHA KADAR TEPEMİZDE ALMAN TAYYARELERİ UÇUP DURDULAR.

 

SOĞUK BİR ŞAKA

KARATAŞ, Adana’ nın ufak bir nahiyesi olmasına rağmen, sahilde olduğu için denizin ona verdiği hoş bir güzelliği var.

Bu ufak yerde, mektepler tatil olduğu için, taburun bütün subay ve astsubayları okul binasına sığınmış, akşamüzerleri denizden istifade ederek, oldukça neşeli vakit geçiriyoruz.

Kasabanın iki de kahvesi var; birisinde subay, diğerinde astsubaylar oturuyoruz…

Oturduğumuz kahvede tahminen 2 metre uzunluğunda bir delikanlı kapıdan içeri girdi. Elinde koca bir torba, kahveciye bir şeyler söyledi. Kahveci de ‘’Bunlar asker. Belki de kızarlar. Yapma!’’ (dedi). Hepimizin gözleri onlarda, delikanlı aldırmadan elindeki torbanın ağzını açtı, elini sokup kocaman bir yılan çıkardı. Eli başından daha yukarıda, kuyruğu yerde olan yılanın tahminen 2.5 metre uzunluğu vardı. Bunu gören bizler, kimimiz kapıdan, kimimiz pencereden dışarı fırladık. Delikanlı da yılanı toparladığı gibi, subayların olduğu kahveye girdi. Aynı şeyi orada da yaparken takım komutanından güzel bir zaparta yedikten sonra çekip gitti.

 

REFAH VAPURU’ NUN BATIRILMASI VE KURTULAN KAZAZEDELER

Akşam yemeğini yedikten sonra…

Çarşı içinde bir telaş var. Sağa sola koşuşmalar…

Tabur komutanı iki tane otobüs getirtti. Birkaç yerli, tabur komutanı ile bölük komutanı binip, gittiler. Yarım saat sonra iki otobüs, içi hınca hınç dolu, geldiler. Kimisi çıplak, kimisi yalınayak, kimisi başı açık, kimisinin elinde fotoğraf makinesi…

Doğruca yemekhanenin önünde indiler. Alelacele yemek temin edildi, yatılacak yerler hazırlandı, hepimiz etraflarına toplandık.

‘’REFAH VAPURU İLE İNGİLTERE’ YE GİDİYORDUK, BİZİ BATIRDILAR. KOCA VAPURDAN KURTULAN BU KADAR.’’

Hatırımda kaldığına göre 18 kişi kadarlardı. O zaman anlattıklarına göre, geminin mürettebatından başka, İngiltere’ de havacı yetişmek üzere epey de pilot namzedi varmış. Ayriyeten de 4 gemi getirecek kadar mürettebat varmış. (Bkz.6)

HARBİN EN AMANSIZ ZAMANLARI… Hükümet resmen mihver ve müttefik devletlerden müsaadeyi almış, geminin hangi rotayı takip edeceği de ilan edilmiş. Geminin bütün ışıkları donatılmış. Herhangi bir tehlike olacağı ihtimali dahi hatırlanmaksızın, herkes gece geç vakitlere kadar eğlenmiş. Tam uykuya çekilirken ani bir infilak, peşinden bir sarsıntı gemiyi ortadan ikiye bölmüş. Kazan dairesi patlamış… Kimisi sulara atlayarak, kimisi aldığı yaraların tesiri ile sulara gömülerek gitmiş. Bir anda vaziyetin çok vahim olduğunu gören Hava Yüzbaşı Reşat ASİL, geminin pusulasını sökmeyi ihmal etmemiş. Sağlam kalan bir tek filikanın içine oturmuş, ’’Ben yüzme bilmiyorum. Bu şekilde denize indirin!’’ demiş. Kurtulanlar filikayı denize indirmişler, gemiden biraz ayrılmışlar. Gemi tamamıyla sulara gömülerek, gözden kaybolmuş.

Kurtulanlar o geceyi geminin battığı mıntıkada geçirmeyi teklif etmişler. Şafak sökünce pus(u)lasıyla yollarını intihap ederek, elleriyle kürek çekmek suretiyle Karataş sahilini bulmuşlar. Köylüler de denizden (çıkan) böyle çıplak, küçük bir filika içine sıkışmış, bu kadar kişiyi görünce, doğruca tabur komutanına haber vermişler. İşte otobüsle getirilenler feci kazadan kurtulanlarmış.

Gece, kimimiz gömlek, kimimiz ayakkabı, kimimiz elbise vermek suretiyle, mümkün mertebe kazazedelerin ihtiyaçlarını temin ettik. Bu vaziyet anında telsizle ilgili makamlara bildirildi.

Sabaha doğru alınan emir gereğince, otobüslerle Adana Valiliği’ ne kazazedeler teslim edildi.

Ertesi gün ani bir emirle, takımca Adana’ ya intikal yaptık.

 KAZA YERİNDE ARAMA

Refah Vapuru’ nun batırıldığı üç-dört gün olmuştu ki alınan emir gereğince, tayyarelerle kaza yerinde arama yapılacaktı.

Tayyareler hazırlandı, takımdan üç tayyarelik ekip vazife aldı ve arama yapıldı. Tabii ki olan olmuş, deniz üzerinde her hangi bir emare dahi kalmamıştı. Sonradan öğrendik ki, iki kişi daha yüzmek suretiyle Karataş sahiline çıkmışlar. Birisi kurtulmuş, diğeri de karaya çıkar çıkmaz can vererek şehit olmuş.

 

VAZİYETLER VAHİMLEŞİYOR. TEKRAR İNTİKAL YAPIYORUZ

ALMANLAR BEKLENMEDİK BİR ANDA RUSLAR’ A TAARRUZ ETMİŞLER, HER DAKİKA BİR ŞEHRİ ALIYORLAR… Her devlet kendinden korkuyor(du).

Aldığımız bir emirle, alayca Kütahya’ ya intikal ettik. BU İNTİKALDE de TOROSLAR’ da, Ali Doğan (TUGAY) , Üsteğmen Reşat (GÖKERİ), Üstçavuş Turgut İPEK’ i şehit verdik.

Kütahya’ ya yerleştikten sonra, BİRKAÇ AY İÇERİSİNDE (Pilot Teğmen) Halit ÖZEN’ i, Başçavuş Halis (SAĞINTÜRK), Başçavuş Selatin (Selahattin ŞİŞMAN) gibi KIYMETLİ PİLOTLARIMIZI KAYBETTİK.

 

HEYECANLI BİR UÇUŞ

ALINAN BİR EMİR GEREĞİNCE BÖLÜKLER UZUN SÜRELİ SEFER UÇUŞLARINA BAŞLAYACAKLARDI. İlk defa bölük komutanımız bu emri tatbik etti.

Üçlü bir filo (halinde) Kütahya’ dan kalkıp, Mersin, İskenderun, Adana, Pozantı, Kütahya (uçuşu) yapacaktık.

Bir gün öğleden sonra emri aldık, bütün hazırlıklarımızı bitirdik. Ertesi gün sabahtan uçuşa gidecektik. Hepimizde oldukça heyecan vardı. Zira birkaç ay evvel Toroslar’ da şehit vermeyi ihmal etmemiştik. Çünkü ELİMİZDEKİ TEK MOTORLU TAYYARELERLE TOROSLARI GEÇMEK OLDUKÇA ZORDU.

Üsteğmen Rauf GÜRBÜZ’ ün liderliği altında yerden havalandık. Mersin istikametinde Torosları aştık.

Tam TOROSLAR üzerinde benzin deposunu değiştirmek icap etti. Depoyu değiştirdim. Başımı da yandan çıkararak egzos borusunu kontrol edeyim derken rüzgar başımdaki uçuş gözlüğünü ve boynumdaki eşarbı aldığı gibi götürdü.

Mersin’ e artık yaklaşmıştık. Yavaş yavaş filoca irtifa kaybederek alçaldık. Artık deniz seviyesine inmiştik. Sahili yalayarak, alçak uçuşla körfezden geçerek İskenderun üzerine vardık. Bir iki alçak uçuştan sonra tekrar irtifa alarak Adana - Pozantı rotasına girdik. Pozantı’ dan sonra asıl heyecan başladı.

Havanın çok sıcak olması hasebiyle tayyareler zor irtifa alıyor… Toroslar’ da en yüksek yeri olan Bulgar Tepesi’ nden geçmek icap edecekti. Azami gayreti sarf ederek zirveye yaklaşırken birden sola ani bir dönüşle Mersin istikametine kay(ıl)dı. Soldaki tayyare altımızdan kayarak Gülek Boğazı’ nda, Ulukışla istikametine çekip gitti. Ben de son devir ve yedek gazı da kullanarak Bulgar Tepesi’ ni 100-150 metre kadar üstünden geçtim. Tekrar Ereğli üzerinde buluşarak, üçlü filoyu muhafaza ederek Kütahya’ ya geldik. O GÜNKÜ MÜŞKÜLATIMIZI FİLO KOMUTANI BÖLÜĞE BİLDİRDİ VE BU UÇUŞTAN BİR DAHA VAZGEÇİLDİ. BU UÇUŞU HİÇ İNMEDEN 5 SAAT 15 DAKİKADA YAPMIŞTIK.

 

SÜRECEK…

 

BÖLÜM DİPNOTLARI

(3)-1939 ERZİNCAN DEPREMİ; 26-27 Aralık 1939 tarihinde Erzincan’da oluşan çok şiddetli yer sarsıntısıdır. Yüzey dalgası büyüklüğü 7,9 Richter Ölçeği' ne göre, büyüklüğü 7,2 olan deprem sonucunda toplam 32.962 kişi hayatını kaybetmiş, yaklaşık 100.000 kişi de yaralanmıştır.

(4)- İhsan ORGUN; 2. Tayyare Alay Komutanlığı yaptığı sırada 30 Ağustos 1946 tarihinde Tuğgeneral olmuş ve Hava Okulu Komutanlığına atandı. 30 Ağustos 1953 tarihinde Korgeneralliğe yükseldi. Askeri temyiz mahkemesi reisliği görevini yaparken, 27 Mayıs Darbesi'nden hava kuvvetleri komutanlığını vekaleten yürüttü. 4 Ağustos 1960 tarihinde emekliye ayrıldı. Tuğgeneral İrfan BAŞTUĞ' un araba kazasında ölmesi üzerine Ankara valiliği ve belediye başkanlıklarını yürüttü.

(5)- Gavsi UÇAGÖK;3 Temmuz 1912’de Yeşilköy’de Hava Okulu açılmış ve bu okul 1926 yılında Eskişehir’e taşınmıştır. Havacılıktaki gelişmeler üzerine Eskişehir’de bulunan Hava Okulu, 01 Ekim 1951 yılında Hava Harp Okuluna dönüştürülmüş ve Hv. Plt. Kur.Alb. Gavsi UÇAGÖK komutanlığında eğitim öğretime başlamıştır. 30 Ağustos 1953’de Hava Harp Okulunun ilk mezunları olan 56 Hava Asteğmen, Hava Kuvvetlerinin kendi kaynaklarıyla yetiştirdiği ilk subaylar olmuştur.

(6)- Baki GEGİN;1929 yılında Kara Harp Okulu'ndan, 1932 yılında Hava Okulu'ndan mezun olmuş, 26 Ağustos 1955-29 Ağustos 1956 tarihleri arasında da HAVA HARP OKULU KOMUTANLIĞI ve Hv. Eğt. Kor. K.Vekilliği görevi yapmıştır.

(7)- Refah FACİASI; Kurtulanlardan, gemide 201 kişi olduğu öğrenilmiştir. Askeri personel kaybı; 1 Yarbay, 10 Yüzbaşı, 4 Üsteğmen olmak üzere 15 Deniz Subayı, 16 Hava Öğrencisi Asteğmen, 6 Başgedikli, 8 Kıdemli Başçavuş, 8 Kıdemli Üstçavuş, 22 Kıdemli Çavuş ve 4 Kıdemli Onbaşı olmak üzere 48 Deniz Astsubayı, 2 Çavuş, 2 Onbaşı ve 59 er olmak üzere 63 Deniz Eridir. Ayrıca,1’i sivil kaptan olmak üzere, 25 gemi mürettebatı ile birlikte 168 kayıp vardır. İngilizler, Alman ve İtalyanlar ‘’Bu işi biz yapmadık!’’ diye acele açıklamalarda bulundular. Çok sonraları Fransız’ ların gemiyi yanlışlıkla batırdıkları ortaya çıkınca gizli pazarlıklar sonucu 2 savaş gemisini tazminat olarak Türkiye’ ye verdiler.

 

 
Toplam blog
: 237
: 361
Kayıt tarihi
: 22.11.06
 
 

1949 Antalya doğumlu, ANSAN üyesi Orman Yüksek Mühendisi, ressam ve öykü yazarıyım. KAKTÜS MEDYA ..