- Kategori
- Deneme
Bir kızıl goncaya benzer dudağın...

Açılan tek gülüsün sen bu bağın...
http://www.youtube.com/watch?v=L7fvT--6z4g
“Bir kızıl goncaya benzer dudağın,
Açılan tek gülüsün sen bu bağın…”
Allah’ım, müziği ve aşkı, bu hayatı biraz da olsa çekilir kılmak için mi yarattın? Belki de; insanoğlunun, yeryüzü serüveninde kendisiyle, açgözlülüğüyle, doyumsuzluğuyla, yalanlarıyla, hırslarıyla savaşının ne kadar zor, yırtıcı ve acılı geçeceğini bildiğinden; kaderi sen yazmış olduğundan nasıl olsa; acılarına merhem yapsın diye bahşettin ikisini de zavallı insanoğluna…
Mısır, Suriye, Türkiye… Ortadoğu hep olduğu gibi; yazın sıcağından daha sıcak günler yaşıyor. Herkese fazlasıyla yetecek nimetlerin sunulduğu bu dünyada; hala açlık kol geziyor, dünyanın birçok yerinde hala insanlar savaşıyor, yakıyor, yıkıyor… Doğada ihtiyacı olmadan kendi türünü öldüren tek hayvan insanoğlu; hatta ve hatta kendi türünü toplu katliamlarla öldüren ve üstelik bu yaptığına da çok renkli(!), süslü(!) bahaneler uydurabilen tek hayvan insanoğlu, acımasızlığı destanlara konu olacak tek hayvan insanoğlu…
Küçücük insanoğlu, koca dünyanın üzerinde tepinip duruyor. Oysa koskoca evrende; bu sonsuz hikâyede aslında bir zerrecik kadar bile değerinin olmadığını bilmiyor, anlamıyor.
Matematik biliminde bir kabul vardır; sonsuzu ifade eden o hayali sayıya, bir eklediğinizde elde ettiğiniz değer yine sonsuz olur. Çünkü sonsuz o kadar tahayyül edilemeyecek kadar büyük bir değerdir ki; bir sayısının ona eklenmesi ya da ondan eksiltilmesi; varlığı ya da yokluğu; sonsuzun matematiksel değerinden bir şey eksiltmez ya da artırmaz. Yani “bir”; “sonsuz”un yanında “hiç”tir, “yok”tur… Başı ve sonu olmayan bu sonsuz masalda da; insan “hiç”tir… Kibire, hırsa, gereksiz telaşlara hiç gerek yoktur yani…
Ah Hayyam ah... Yaşasaydın da iki çift laf etseydin şu akılsız insanoğluna. Çıkıp televizyonlara, radyolara; bangır bangır bağırıp;
“Ey kör! Bu yer, bu gök, bu yıldızlar boştur boş!
Bırak onu bunu da gönlünü hoş tut hoş!
Şu durmadan kurulup dağılan evrende
Bir nefestir alacağın, o da boştur boş! (Ömer Hayyam)" deseydin…
Bahçede sabah kuşları ötüyor. Allah’ım, ne güzeller... Gecenin serinliği hala hafif hafif etkisini gösteriyor, perdeyi havalandırıyor bad-ı saba… Ve ben uykuyla uyanıklık arasında, iki eşsiz şarkıyı düşünüyorum… Birinde Zara, Yeni Türkü’yle muhteşem bir düet yapıyor, diğerinde Sezen Aksu, Klasik Türk Müziği’nin efsane sesi Müzeyyen Senar’la… Dünyaya ve insana ait onca saçmalık hiç umurumda değil o an… Uyku tekrar alıyorken bir pamuk yumuşaklığıyla, yarı uyanık bilincimi koynuna; yârin kızıl bir goncaya benzeyen dudakları ve gülşen-i hüsnü var gözlerimin önünde;
Aah sevda ah… Ah kalbimi en saklı yerinden vuran…
“ http://www.youtube.com/watch?v=L7fvT--6z4g
Bir kızıl goncaya benzer dudağın
Bir kızıl goncaya benzer dudağın
Açılan tek gülüsün sen bu bağın
Kurulur kalplere sevda otağın
Kim bilir hangi gönüldür durağın
Her gören göğsüme taksam seni der
Kimi ateş gibi yaktın beni der
Kimi billur bakışından söz eder
Kim bilir hangi gönüldür durağın
Makam: Muhayyer Kürdi
Güfte: Melek Hiç
Beste: Emir Ateş”
“ http://www.youtube.com/watch?v=NX1ydaFd2H8
Gülşen-i hüsnüne kimler varıyor
Gülşen-i hüsnüne kimler varıyor
Kim ayağın öperek yalvarıyor
Bağrımı şâne gibi kim yârıyor
Sevdiğim zülfünü kimler tarıyor
Makam: Hicaz
Güfte: Ahmet Feyzi Bey
Beste: Rıfat Bey”