Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

04 Nisan '16

 
Kategori
Anılar
 

Bir kızın okul hikayesi

Bir kızın okul hikayesi
 

Birisi o an bana mutluluğu tarif et dese “Mutluluk şu an okulda olmak” derdim!


Yazın o kavurucu sıcakları azalmış, yerini daha yumuşak bir havaya bırakmıştı. Sabahtan beri oynadığımız oyuna biraz ara verip, yorgun küçük bedenlerimizi duvarın gölgesine dayadık. Boş durmak olur muydu, elbisemin cebindeki  beş taşımı çıkarıp küçük avuçlarımla yere koydum. Birbirimize bakıp muzipçe  gülüştük. Hemen ebeleşerek  molamıza beş taş oynayarak devam ettik. Ben taşları yukarı atıp, avucumu yere vurup sayarken Gülseren  ''Annem beni okula yazdırdı, okula gideceğim'' dedi. Avucum yerde, taş havada asılı kaldı bir an. Tutmak içi bir hamle yapmadığımdan, taş pat diye  yere düşüp yuvarlandı. “Bana önlük, çanta kurdele aldılar” diye devam etti (Bizim evde okul muhabbeti hiç olmamıştı). Ağzım açık, yüzüm düşmüş halde ne diyeceğimi bilemedim. “Anneme söylerim beni de yazdırır” dedim. Sonra cevabını beklemeden koşarak annemin yanına gittim. Annem öğlen yemeği hazırlıyordu. Bir solukta Gülseren'in dediklerini tekrarladım. ''Tamam ben de seni yazdırırım'' dedi. Müjdeyi vermek için dışarı çıktığımda  arkadaşımı göremedim. Bitişik evlerde oturuyorduk Gülseren’le. Mahalledeki diğer çocuklarla da koşar oynardık ama, Gülseren başkaydı.

            O gün benim için  en uzun gün olmuştu. Yarın demişti annem. Gece gözüme uyku girmedi, hep okula gidişimi hayal ettim. Daldığım anlarda, rüyalarımda gördüm okulumu, önlüğümü, çantamı... Sabah olunca da annemin başına çöreklendim, hadi okula gidelim beni yazdır diye. “Daha erken, sonra” dedi. Sonra oldu tekrar geldim, “Baban para bırakmadı yarın gideriz” dedi  annem. Her anım okul hayali ile dolu olarak günler geçti. Bir sabah Gülseren okul kıyafetini giyinmiş bir eli annesinin avucunda, bir elinde çantası okula gidiyordu. Yine anneme koştum. Arkadaşımın okula gittiğini benim ne zaman gideceğimi sordum. “Kayıtlar bitmiş, artık  seneye” dedi. Hırçınlaştım, ağladım, tepindim hiç bir işe yaramadı.

             Gülseren o günden sonra bana pek yaklaşmadı. Kendisinin okula gidip, benim gitmediğimden kaynaklandığını düşündüm. Çok üzüldüm, çok canım yandı. Artık her gün dolaşırken, yatarken hep okulda olmayı, okuma-yazma öğrenmeyi hayal ettim. Bizimkiler, okul muhabbetimden bıkıp beni hocaya göndermeye karar verdiler. Bir iki hafta gittim ama öğrenme isteğim hiç yoktu. Aklım hep okuldaydı. Hocaya gitmeyeceğim deyip bir daha da gitmedim.

            Ümitlerim ve hayallerim arasına tam üç yıl girmişti. Yine yaklaşıyordu okul zamanı. İçimdeki okul ateşi tekrar körüklenmiş, kor gibi yakıyordu beni. Yine tutturdum okula gideceğim diye. Babam yaşımın büyüdüğünü artık okula gidemeyeceğimi söyleyince, dünyalar başıma yıkıldı. Yaşım on birdi ve okul hayallerim bitmişti. Artık köşelere çekilip ağlıyordum ümitsizce. Beni duysunlar diye de arada sesli yapıyordum bu ağlama işini.  Ama  kimse takmıyordu artık. Bir gün babam eve geldiğinde yine okula gideceğim diye tutturdum. “Tamam, götürüp yazdıralım seni” dedi. Aklım yerinden oynadı, mutluluktan uçacak gibi oldum. Babam gençliğinde bizim köyde eğitmenlik yapmış. Öğretmen  Ahmet derlerdi ona. O gün yolda müfettişle karşılaşmışlar. Ayaküstü sohbetinde kaç çocuğunun olduğunu, okula gidip gitmediklerini sormuş. Babam bizlerden bahsetmiş, okul yaşımızın geçtiğini, zaten kız olduğumuzu söyleyince, müfettiş biraz fırçalamış babamı. Git benim adımı, selamımı söyle kızını okula yazdır demiş. Böylece de babam beni okula göndermeye karar vermiş.

            Ertesi gün kayıt için okula gittik. Birisi o an bana mutluluğu tarif et dese “Mutluluk şu an okulda olmak” derdim. Kayıt yapan öğretmen beni görünce ''Bu kız çok büyükmüş, nasıl birinci sınıfa gider'' dedi. Babam müfettişin adını ve selamını söyleyince tamam deyip, okulun açılacağı tarihi ve o tarihte okulda olmamızı söyledi. 

             Günler sabrımı zorlaya zorlaya geçti ve benim için çok kutsal, hayal ötesi olan okula ilk adımımı attım. Sanki ömrümün karanlık çağını kapatıp aydınlık çağına girmiştim. Her kafadan çıkan ve okul bahçesinde uğultu halinde yayılan sesler, bir annenin ninnisi gibi benim ruhumu okşuyordu. Okulun bahçe kapısından girince, ilk sıralanan sınıf benim sınıfımdı. Mini mini birlerin arasında sıraya girince kendimi hiç de iyi hissetmedim. Boyum uzun, bedenim de irice olduğu için  sıranın en arkasında yerimi almıştım. Okul müdürünün uzunca bir konuşması ve başarılı bir yıl geçirmemizi dilemesinden sonra sınıflara girmeye başladık. Okul binasına girişteki sağdan ilk sınıfa girdi bizimkiler. Benden küçük çocukların arasında olmak okul sevincime gölge düşürmüştü. Allah'tan üç beş çocuk ağlayınca onların anneleri  de sınıfa girdiler. Sınıfta başka yetişkinlerin  olması beni biraz rahatlattı. Bu durum bir hafta kadar devam etti. Artık öğretmen velileri sınıfa almayınca da tek kalmıştım. Öğretmenimiz boy sırası yapmış ve beni en arka sıraya atmıştı. Sınıfta utana sıkıla duruyor ve bundan çok rahatsız oluyordum. 

Bir süre  defterimize çizgiler çizip, sıralarımıza fasulyeden harfler yazdık. Mehmet öğretmenim ne dese, ben en güzel şekilde aynısını yazıyordum. Sessiz ve başarılı olmam dikkatini çekmişti. Bir gün beni tahtaya çıkardı. “Sana söyleyeceklerimin aynısını tahtaya yaz bakalım”  dedi. Uzunca bir cümle söyledi ve ben aynısını yazdım. Okula başlayalı bir ay olmuştu. Diğer çocuklar defterlerine çizgi çizip, bunları fasulyelerle  sıralarına yazarken,  ben uzunca bir cümleyi tahtaya yazmıştım. Öğretmenim çok şaşırdı.

             (Okul başlamadan önce hocaya gittiğimden ve buna devam etmediğimden bahsetmiştim. Annemin de okuması yoktu. O sıralar çok heveslendiği için, babam arada ona okuma yazma öğretiyordu. Ben de büyük bir dikkatle onları izliyor, babam anneme ne öğretirse aynısını yazıp tekrar ediyordum. Kalem kağıt elimden düşmüyordu artık. Bu işi çözüp okuma yazmayı öğrenmiştim. Babam bunu görünce öğretme işini bana devretti ve anneme okumayı ben öğrettim. Ama yazmayı bir türlü beceremedi. Arada babam bana toplama, çıkartma, bölme, çarpma işlemlerini de gösterdi. Ne gösterdiyse hepsini öğreniyordum).

            Bir gün ders saatinde öğretmenim bana, öğretmenler odasına gitmemi söyledi. Öğretmenler odasına gittiğimde üç öğretmen oturuyordu. Bana karşılarındaki sandalyeyi işaret edip oturmamı söylediler. Neden yalnız ben ve üç öğretmen vardı ki. Çok korkmuştum. Yoksa bilmeden bir kabahat mi işlemiştim. Öğretmenlerden biri bana bir kağıt ve bir kalem  uzatıp, söyleyeceklerini yazmamı istedi. Bazı kelimeler, cümleler söylediler, ben de yazdım. Birkaç  matematik sorusu   sordular hepsini yaptım. “Tamam, bundan sonra koridorun sonundaki Bahattin öğretmenin sınıfına gideceksin” dediler ve beni oraya gönderdiler. Okul açılalı bir ay olmuştu ve ben ikinci sınıfa geçmiştim. Bu durum beni çok mutlu etti. Belki bu sınıfta benim boylarda birileri olur diye ümitlendim ama nafile. Yine en arka sırada yerimi almıştım. Oturma bölgemi öne doğru ne kadar kaydırıp, boyumu diğer sıradakilerle aynı hizaya getirmeye  çalışsam da boşunaydı. 

            İkinci sınıfı başarıyla tamamladım. Uzunca bir yaz tatilinin ardından yine küçücük çocukların arasında yerimi almıştım. On iki  yaşındaydım. Nerdeyse genç kız sayılırdım. Bütün gözler üzerimdeydi. Geri zekalı filan olduğumu mu düşünüyorlardı acaba. Okulun ilk günü, öğretmenimiz beni müdürün odasına gönderdi. Müdürümüz elime bir kağıt tutuşturup , bunu Münif Paşa ilkokulu'nun müdürüne vermemi söyledi. Kağıdı babama götürdüm. Babam “Seni sınav yapacaklar, sınıf atlayacaksın” dedi. O gün öğleden sonra otobüse atlayıp Münif Paşa Okulu'nun yolunu tuttuk. Babam “Sorsa sorsa Atatürk'ün doğum yılını, ölüm yılını, anasının, babasının adını, cumhuriyetin ne zaman ilan edildiğini, meclisin açılış yılını sorarlar” dedi. Peygamber Efendimiz' in doğum yılını, anasının, babasının adını , İslam’ın şartların da sorabilirlermiş. Babam, bunları bana bir güzel ezberletti. Okula gidene kadar kim bilir kaç defa tekrarladım. Hepsi birbirine karıştı. Beni yine öğretmenler odasına aldılar. Yine üç öğretmen ve bir de babam(babam sınava benimle birlikte girmek için çok ısrar etmişti) sınava başlamıştık. Çok heyecanlıydım. Babamın tahmin ettiği soruların çoğu çıkmış, ben de çok az hata ile bunları cevaplamıştım. Birkaç da matematik sordular. Onları da bir güzel cevapladım. “Bu kız çok iyiymiş, biz bunu beşinci sınıfa geçirelim” deyince, babam itiraz etti. Diğerlerinin yanında zayıf kalır, başarısız olur diye, dördüncü sınıfa geçirmelerinin daha doğru olacağını söyledi. Sınav sonunda okul müdürüyle görüşüldü ve iki hafta bu okulda kalmama karar verildi. Çoook uzun iki haftaydı bu.  Ve yine müdürün odasındaydım, yine elime bir kağıt tutuşturuldu ve bunu önceki okulumun müdürüne vermem söylendi.

             Götürüp verdim. Müdür kağıda bakıp inceledi. Bundan böyle senin okul numaran 1054 deyip, unutmamam için de avucumun içine yazdı.  (Yaşımdan dolayı olsa gerek, ilk seneyi okulda kayıtsız okumuştum). Yeni sınıfım ikinci katta, koridorun sonundaki Saadet öğretmenin sınıfıydı. Okulda ikinci yılımdı ve ben okulun bahçe kapısının hemen yanındaki  ilk sıradan çıkmış, büyük sınıfların arasında yerimi almıştım. Daha önce herkesin dikkati benim üzerimde olduğundan,  bu duruma çok şaşırmışlardı. Nasıl oluyordu da ben büyük sınıfların arasına karışmıştım...

             Yeni sınıfımdakilerin beni kabul etmesi pek kolay olmadı. Ama  tanıdıkça benimseyip aralarına aldılar. Beşinci sınıfa geçtiğimde birbirimize iyice ısınmıştık. Başarılı bir öğrenciydim. Yaşıyorsa kulakları çınlasın, öldüyse de Allah rahmet eylesin Saadet öğretmenim, “Gel seni Kilis’teki  Öğretmen Okulu sınavlarına sokalım” dedi. Tabi bunun için annemle babamın rızası gerekiyordu. Annem, “Sen öğretmen değil doktor olacaksın” deyip, bu sınava girmeme izin vermedi.

            On dört yaşındaydım artık. Üç yılın sonunda okulu bitirmiştim işte. Kendimi, en tepeye çıkmış, yeleleri rüzgarda savrulan, maviyle yeşilin buluştuğu ufuk çizgisinde hayallerini en öteye koymuş, avına bakan bir aslan gibi hissediyordum. Bu yaşıma kadar düşlediğim, hayalini kurduğum gelecek oradaydı ve ben gidip ona ulaşacaktım. Elimdeki diplomamı sıkı  sıkı tutup göğsüme bastırdım. O benim hayallerime giden yolda ilk uçuş biletimdi.

 

 

 
Toplam blog
: 10
: 783
Kayıt tarihi
: 17.02.16
 
 

Bolu İzzet Baysal Üniversitesi  Gaziantep   ..