Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 
 

ALİ GALİP AKYILDIRIM

http://blog.milliyet.com.tr/aligalip

18 Temmuz '16

 
Kategori
Güncel
 

Bir musibet bin nasihattan iyidir!

Bir musibet bin nasihattan iyidir!
 

Bizim ülkemiz de gördüklerimizden daha çok görmediklerimizin gerçek olduğunu bilmekteyiz.


“Ey darbeciler! Cehennemde dahi yeriniz yok!”

“Kurtuluş destanına tanıklık ettik”

“Türkiye’de darbeler dönemi şimdi bitti”

“15 Temmuz, Türkiye’nin ‘demokrasi Bayramı’dır”

“Darbeye karşı omuz omuza”

“Soysuz darbeye soylu halkın direnişi!”

“En kötü demokrasi bile askeri darbeden iyidir”

“Demokrasi kazandı”

“Milli irade”

Sayın köşe yazarlarımızdan bazılarının darbe girişiminden sonraki yazdıkları yazıların başlıklarını okudunuz.

Hepsinin kaleminden demokrasinin ne kadar önemli olduğuna dair yazılar dökülüyor.

Ne kadar güzel bir şey demokrasiyi savunmak, ona sahip çıkmak ve gerekirse onun için can vermek.

Gerek siyasilerin olsun, gerekse medyanın tamamı olsun, birlik ve beraberlik mesajları vermeleri, halkımızın demokrasiye olan inancıyla demokrasiye canları pahasına nasıl sahip çıktıklarını görmeleri, bunu dile getirmeleri insanı mutlu ediyor.

Türkiye Cumhuriyeti tarihinde bir ilk yaşandı.

Halkın demokrasi için sokaklara döküldüğünü, cuntaya teslim olmayacaklarını, bunun içinde ölümü göze aldıklarını gördük.

Demokrasiye sahip çıkan ülkemizin yiğit evlatlarını canı gönülden kutluyorum!

Bu ülkenin evlatları bölünmez bütünlüğümüz için güneydoğuda hain ve bölücü terör örgütü ile kahramanca çarpışırken, bu uğurda can verirken,

TSK içinde gözünü iktidar hırsı bürümüş bir takım isyancıların sokağa çıkması, demokratik yönetime el koymak istemesi, halkın iradesi ile iş başına gelmiş Cumhurbaşkanından, başbakanına, milletin vekillerine kadar demokratik değerleri yok etme istekleri halkımızın direnmesiyle kısa sürede sonlandırılmıştır. Buna demokrasiye inanmak denir. Halkın iradesine güvenmek denir.

Ortada hiçbir sebep yokken askerin bir kısmının sokağa çıkarılması, bir darbe yapılmasının planlanması, kardeşi kardeşe öldürtmenin vebali bu işi planlayanların üstündedir. Bunlarda mahkemeler önünde bunun hesabını vereceklerdir.

Bizim ülkemiz de gördüklerimizden daha çok görmediklerimizin gerçek olduğunu bilmekteyiz.

Darbelerin sorunları çözmediğini bizim kuşak çok iyi bilmektedir.

Her darbe, aslında bu vatanın insanına yapılmış bir kötülüktür.

Her darbe ilerisinde nefretle anılan bir eylemdir.

Her darbe insan ruhunda büyük travmalar yaşatan ve izleri ömür boyu süren en büyük insan hakkı ihlalidir.

Bu cuntacıların bir daha halkın demokrasisine el uzatmamaları için, demokrasi kültürünün halkımıza, kurumlarımıza mutlaka kazandırılması gerekmektedir.

Bu konuda, medyamıza da, Milli Eğitim’e de çok büyük görevler düşmektedir.

Yazımın girişinde köşe yazarlarımızın demokrasiye çok güzel övgüler dizdiklerini yazmıştım.

Neden mi, medyamız bu ülkede sağ gözü sol göze düşman etme anlayışından artık vaz geçmelidir.

Bu ülkenin insanları sağcısıyla, solcusuyla bu darbe girişimine karşı çıkmışlarsa bu saatten sonra hiç kimse bu milleti bir birine düşüreceğini düşünmemelidir.

Tam anlamıyla bir musibet yaşadık.

Daha önceleri de yaşamıştık.

Ama yıllar sonra bu musibeti bir daha yaşamak darbe dönemlerini gören kuşaklara çok ağır gelmiştir.

O dönemlerden kalma darbe travmalarını yeniden yaşamışlardır.

Bu kadar musibet yaşadıktan sonra mutlaka çıkaracağımız dersler olmalıydı.

Ama maalesef ki, yeteri kadar ders çıkarmadığımız için bu musibeti bir daha yaşamış olduk.

Bu gün Akit gazetesi yazarı Abdurrahman Dilipak’ın köşe yazısında bir tespiti vardı. Tespitine aynen katılıyorum. Yazısında “Evet, AK Parti, teşkilatı, üyeleri, belediyeleri ile bürokratları ile kendilerini gözden geçirmelidirler… Bakanlıklar da aynı şekilde. Özellikle Emniyet, eğitim, media, sermaye ve finans, özerk kurumlar, meslek örgütleri, STK içindeki kripto elemanlar tesbit edilerek gereken yapılmalıdır…” uyarısında bulunmaktadır.

Bu paragraf, içinde bulunduğumuz durumun vahametini açıkça göstermektedir.

Eğer devlet içerisinde bir yapılanma varsa tüm atamaların tek tek gözden geçirilmesinde yarar vardır.

Mesela Milli Eğitim de yapılan atamaların büyük bir bölümünü kimlerin oluşturduğuna bakmak lazım. Sendika değiştirmekle zihniyet değişiminin olmayacağını MEB hep gözden kaçırdı. Aynı durum muhtemelen TSK atamalarında da yapılmış olmalı ki bu uğursuz musibeti bir daha yaşadık.

Bu ülkenin geleceği için en önemli iki kurum vardır biri TSK’dır diğeri Milli Eğitimdir.

Bu iki kurumda yapılacak hataların telafisi yıllar alır ve ülkemiz çok zarar görür.

Hepimizin yaşadığımız bu musibetten mutlaka bir ders çıkarmamız gerekmektedir.

Bir daha bu acıların yaşanmaması için;

Öncelikle her kurumun sorumlularının kendilerine bakabilme yeteneği olmalı. Benim bu işlerde “bir hatam, bir ihmalim var mı?” diye özeleştiri yapmalı.

Kayıp ve acı yaratan bu durumun ardından, sorumluluğu olan herkes bu gibi musibetlerin yaşanmaması için nelerin yapılması gerektiğini iyi tespit edebilmeli ve uygulayabilmeli.

Sorumlu kurumlar olayların bu duruma gelmesinde kendi payı üzerine düşünerek, aynayı kendine tutabilmeli, nerede hatalar yaptıklarını görebilmeli…

"Bir musibet bin nasihatten iyidir" demiş atalarımız. Demiş demesine de bazılarının bir kulağından girip ötekinden çıktığı için ya da yanlış olmasın; yaşadıkları üzerine kafa yorup derinleşmek, kendiyle yüzleşmek yerine, inkâr mekanizması dediğimiz savunmaları kullanarak, sorumluluklarının sonuçlarını görmezden geldiği için, aynı hatalar yeniden yaşanabilir.

Yazımı kısa bir hikâye ile bitiriyorum.

“Kumandanlarından biri bir zafer dönüşü Halife Hz. Ömer'in huzuruna çıktı.

Yanında kısa boylu, tıknaz biri bulunuyordu.

 Hz. Ömer "Bu kim?" diye sordu.

Kumandan anlattı: "Efendim bu benim sağ kolumdur. Hangi görevi verdimse başarı ile tamamladı. En gizli haberleri yerine ulaştırdı. Bazen bir orduya bedel hizmet gördü. Zaferlerimi onun sayesinde kazandım diyebilirim."

Aradan zaman geçti, aynı kumandan halifenin huzuruna yeniden çıktı. Ama mağlup bir kumandan olarak Halife sordu:

- Hani sağ kolun nerede?

- Sormayın ya Ömer, ihanet etti, düşman tarafına geçti.

Hz. Ömer bu defa konuştu:

- Allah'tan başka hiç kimseye dayanmamak gerektiğini geçen sefer söyleyecektim vazgeçtim. Bir musibet bin nasihatten yeğdir diye düşündüm.”

Yüce Allah, devletimize, milletimize bir daha böylesine bir karanlık gece bir daha yaşatmasın.

Demokrasi şehitlerimizin mekânı cennet olsun!

Ali Galip AKYILDIRIM

 

 
Toplam blog
: 264
: 396
Kayıt tarihi
: 28.07.14
 
 

1959'da doğdu. Sınıf Öğretmenliği okudu.1979'da Öğretmenlik görevine başladı. Hayatın; okumak, ya..