- Kategori
- Siyaset
Bir olmak
Arıç’ın Konuşmasının ardından.
Sn.Arınç, Başbakan vekili sıfatıyla hükümeti adına aktivist gençlerden özür dileyip konunun haklılığı adına ılımlı cümleler kurdu. Oldukça özenle seçilmiş sözcüklerle kısmi bir özeleştiri yaptı. Emniyet güçlerinin müdahalelerindeki sertlik dozajının ne olacağı, yetkli ağızların ne kadar provokatif açıklamalarda bulunacağı ve bu olumsuzluklar gerçekleştiğinde sonuçları konusunda endişeli olanlar bir “oh” dedi.. Açıkçası olumlu bir adımdı, polis hareketlerini de kısmen sınırlayan, göstericilerin de beklentisini kısmen karşılayan bir adım. Fakat bu açıklamayla hayat birden bire güzel olmadı ve olmayacak tabi. Öncelikle Sn.Arınç dahil, hükümete ait bir çok yönetici, (belki biraz daha itinalı ) halen eski alışkanlıklarına devam ettiler.
Sn.Arınç, iki ılımlı kelam ve bir özür ile göğüste topu yumuşattıktan sonra yine halkın adeta zekasını aşağılayan bir tutumla, yaralılardan sadece 60 kişisi sivil olup yaklaşık 240 kadar polis memurunun yaralandığını, 110 polis aracının 207 sivil aracın tahrip edildiğini belirtmiştir. Yaralanan polis, bizim polisimizdir. Bir insanın zarar görmesi elbette insani duyguları olan herkes için üzüntü vericidir. Fakat belinde copu, elinde kalkanı önünde Tomalar, gaz bombası atan özel kuvvet, arkalarından yürüyen “polis adına sivil kuvvet” varken, karşısındaki elinde kendini korumak adına hiçbir şey bulunmayan eylemciden çok polis yaralandı denmesi çok mantıklı değildir. (Eğer gerçek buysa emniyet güçlerinin “gücü”nün olmadığı anlamı çıkar... O zaman da varlığı sorgulanır... Tabi ki mantıklı değildir. Ne düşünülürse düşünülsün ortaya çıkan tabloda emniyet güçlerinin her türlü eğitimi, denetimi ve ilkelerinin yeniden yapılandırılmasını gerektiriyor diye düşünüyorum.)
Sn.Arınç’ın zoraki olarak kurduğu iki olumlu cümle arkasından bu kadar mantık dışı ve yanlı cümleler kurması sadece geçici rahatlamayı sağlayacaktır. Hasar gören araçlar sıralanırken görmezden gelinen veya bahsedilirken hafife alınan bir tavırla "yarım ağız" geçiştirilen fakat yaşayanların hayatının akışını değiştiren olaylar yaşanmıştır. Ölenler olmuştur, hastaneye götürülemediğinden kırıklarla camide ilk tedavisi yapılan insanlar, sakat kalanlar ve hatta gözünü kaybedenler olmuştur. Bunlarla birlikte ne kadar gözaltı ve tutuklama olduğu belli değildir.
Hem halkına, hem güvenlik güçlerine silah çekip, öldüren, çeşitli zararlar veren terorist, elini kolunu sallayarak çekip giderken, sokakta hakkına sahip çıkan masum ve savunmasız vatandaşına emniyet güçlerimiz adeta linç uygulamıştır.
Geldiğimiz noktadaki durum, hükümetin iki özür cümlesiyle “tatlı”ya bağlanacak bir olay değildir. Bu ülkenin emniyet güçlerinin bir kısmı, kendi halkına öldüresiye sert tepki vermiş, (detaya girmiyorum, o kadar çok örnek var ki) sert tepki içerisine kanun dışı ve üzerindeki üniformaya yakışmayan, emniyet mensuplarının bütününü zan altında bırakan uygulamalarda bulunmuştur. Arınç’ın “haklı, meşru eylem yapanlara polisin gaz kullanmaya başlaması ve aşırı güç göstermesi” sözleriyle polisi dolayısıyla hiyararşik yapı itibariyle emniyet müdürü, vali, içişleri bakanı ve başbakanı kapsayan bu silsilenin suçlu olduğunu kabul etmiştir.
“Suç” varsa “ceza”nın olması hukuk devleti olmanın gereğidir. Evlerinin içine gaz bombası atan, silahsız ve hedef gözeterek gaz bombası atan, kontrolsüz basınçlı su veren, eylemcilerin üzerine öldüresiye otomobil sürüp yaralayan, yakaladığı eylemciye tekmelerle linç girişiminde bulunan polislerin ve bu polisleri yönlendiren amirlerin ve diğer tüm sorumluların acilen tespit edilip adil bir şekilde yargılanması gerekmektedir. Eylemlerin yurt sathına yayılması sürecinde elbette provokatif olaylarda yaşanmıştır. Fakat bunu eylem alanında “mıntıka temizliği” yapma inceliğine kadar düşünen eylemcilere mal etmek yerine zararların gerçekleştiği bölgelerdeki kameralardan tespit edilen suçluların ifşa edilerek yargılanmasını bu ülkede en çok eylemcilerin isteyeceğinden eminim. (“İfşa” dememdeki amaç, bu eylemi gerçekleştirenlerin hangi marjinal gruba ya da kurum, kuruluşa bağlı olduğu halka gösterilerek, zan altında bırakılan grup, kurum, örgüt varsa onları da bir anlamda temize çıkarılması içindi.)
Bardağı taşıran son damlanın, bardağın dolmasına neden olan damlaların farkı yoktur. Bu nedenle mesnetsiz gözaltına alınanlar, biran önce salınmalıdır.
Parantez açıp şu konuya da girmeden edemeyeceğim.Tüm bu olaylar yaşanırken bir polis aracından çıkan kalaşnikof silah neyin nesidir bilmiyorum ama bu silahla suç işlenmiş olsaydı suçlanabilecek en akla yakın olasılık ne olurdu. Polis aracındaki (bildiğimiz kadarıyla poliste böyle bir silah yok o nedenle ısrar ediyorum) bu silahın nereden ve kim tarafından alındığı, hangi emirle ve ne amaçlı bulundurulduğuna dair soruların yanıtsız kalmaması bu araçla ilgili tüm emniyet teşkilatını zor durumda bırakacaktır diye düşünüyorum.
Başta Başbakan ve hükümet olmak üzere Türkiye Cumhuriyeti sınırları içerisinde yaşayan herkes bu eylemi çok doğru okumalıdır. Eylemin partilerüstü olduğu gerçeğinin üstüne basarak söylemeye özen gösteriyorum. Toplumun her kesiminden insan, siyasi düşünce, din, dil, ırk gözetmeksizin eyleme olumlu katkıda bulunmuş, mükemmel bir dayanışma örneği göstermiştir.
Eylemin başından beri takip edip sahiplendiğinden, çok önemli rol aldığından Sn.Önder'i ve iki medya kuruluşunun yaptıkları yayınlarla ilkeli ve cesurca Halk'ın yanında yeraldıklarından dolayı tüm yönetici ve çalışanlarını yürekten kutluyorum.
Görüşleri ne olursa olsun eyleme olumlu katkı sağlayan her yaştan insanıma “sizinle gurur duyuyorum” diyorum. Umutlarımızın azaldığı bir noktada “Halk” olduğumuzu hatırlattığınız, “evet, mozaiğiz fakat Bir'iz”i yaşattığınız için size binlerce teşekkür ediyor, yaşlı-genç hepinizin önünde saygıyla eğiliyorum.
Not: Bir özeleştiri ve itiraf da benden… Açıkçası bu olaya kadar ben Sn.Başbakanımızın ötekileştiren, ayrışmacı bir politika izlediği düşüncesindeydim, yanılmışım. Kendisinden özür diliyorum.