Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

21 Haziran '14

 
Kategori
Öykü
 

Bir Playboy'un günlüğünden 14. Bölüm

Bir Playboy'un günlüğünden 14. Bölüm
 

Alıntı.


Aklıma spor salonundaki kız takılmıştı, onu kendime yakın bulmuştum, ailenin tek çocuk olması dolayısıyla her isteği yerine gelen miydi, yoksa oda benim gibi zamanın içerisine sıkıştırılan bir can parçası mıydı?
 
Açıkçası Güzin'i çözmeye çalışıyordum, sıkıntısının nedenini belki de bana anlatacaktı, kim bilir!
 
Eve gittiğimden nice sonra Emre elindeki alış veriş poşetleriyle gelmiş, bana - Yemek yapmasını iyi becerdiğini, hangi yemeği canımın çektiğini soruyor, bende - Yemek seçmediğimi, ev yemeklerinin üzerine yemek tanımadığımı söylemiştim. Beraberce mutfağa girip kıyma soslu makarna ve salata yapmıştık. Sofrayı kurup yemek yemeğe başladığımızda, spor salonunda hangi aletlerle çalıştığımı sormuş, oldukça da ilgilenmişti.
 
Emre'ye Güzin'den bahsetmiştim, bana - Nasıl bir kız dediğinde - Kızı anlatmaya başlamıştım - Kız üniversiteye gidiyormuş, babası üst yöneticiymiş, annesi de moda sektörün-deymiş dediğimde Emre - Hımm deyip, başka bir şey dememiş ve bu konuşmadan başka mevzuya, spora hiç ara vermemem gerektiğine geçmiştik. Sofrayı kaldırırken Emre'nin - Bu gece evde yokum, kafana göre takıl, tv izle, kitap oku, dinlen, ne bileyim çık gez dolaş dediğinde. Tamam abi demiş ve sevincimi belli etmemiştim. 
 
Aklıma spora gitmek geldi, sanki Güzin orada beni bekliyordu, spor salonu gece 23 e kadar nasıl olsa açık, inşallah kızı görürüm deyip, Emre'nin arkasından spor salonunun yolunu tutmuştum, ana kapıdan içeri girdiğimde resepsiyonda orta yaşlı bakımlı bir kadın ve yanında Güzin'i gördüğüm de! Tarifi imkansız bir heyecan duymuştum.
 
Ama kadın gözlerini benden alamamış ve bundan rahatsızlık duymuştum. Aletlerin olduğu bölüme gittiğimde, kızla selamlaştık, annesiyle bir şeyler konuşup yanıma gelmiş 
 
- Anneme senden bahsettim, yanımıza gel ve tanış istersen dediğinde - Çok sevinirim elbette diyerek annesinin yanına giderek selam vermiş, ve hatırını sormuştum. 
 
Soru yağmuruna tutulan ben - Lisede sınıfta kaldığımı iki kardeş olduğumuzu, babamın özel bir banka da müdürü, ablamın İngiltere de işletme mastırı yaptığını, anneminse orta okulda edebiyat öğretmeni olduğunu anlatmıştım ki kadın - Hımm orta halli aile sendrumu dediğinde, hiç bir şey anlamamış, Güzin'in yüzüne baka kalmıştım. O da bana - Annem işte, normal karşıla demişti, anladım ki anne ve kız doğru dürüst anlaşamıyorlardı, ben ise sadece şaşkındım.
 
Peki ya gerçekleri söylemiş olsaydım! Annemin ve babamın devlet memuru olduğunu, ablamın bankaya yeni başlayan memure olduğunu, demek oluyor ki kızın annesi bizi hiç beğenmeyecek! Kadının beni bir başka süzdüğünü hissettimse de pek toz konduramamıştım. Attığım yalana da 'orta halli aile sendromu' dememiş miydi, bu söylemden sonra onların variyetli olma sonucunu çıkarmıştım ki, Güzin bana - Biraz sohbete ne dersin dediğindeyse havalara uçmuştum, tebessümle tabi ki demiştim.
 
Aklıma ailece seyrettiğimiz Türk filmleri geldi, kıza bunca yalanı neden söylemiştim ki, devlet memuru olmak kadar güzellik var mıydı, milyonlarca kişi her ay parasını tıkır tıkır almıyor muydu? Dilek ablam özel bir şirketi neden seçmemişti, kimin ne zaman ne şekilde atılacağını bilmiyordu, birbirlerini çekemeyen hatunların özellikle de özel sektörde çok olduklarını arkadaşlarının anlatımıyla biliyor ve bu dedikodusu bol kızları olan çalışma yerlerini tercih etmeyip, bankayı tercih etmemiş miydi? 
 
Ön yargılı yaklaşımların biz Türklere mahsus olduğuna neredeyse onay verecektim, aklıma diğer dünya devletlerinden sosyal hakları güçlü olanlar gelmişti. Kültür farklılıklarının inceliklerini düşünmüştüm, bırakın insan haklarını, hayvan haklarına varıncaya değin. Her ülkenin kendine özgü politikasının olduğunu, ama özellikle de çalışanlarının yanı sıra çalışmayanlarını da ekonomik yönden muhtaç etmediğini gazete ve televizyondan duyup bilgilenmiştim.
 
Aklıma benim devletim geldiğinde ise düşünmeden edememiş, ülkemde bunca fakir kendini geçindiremiyenler neden bir hayli fazla demiştim. Sokak kedilerini başıboş köpekleri görmek neden bizim ülkemize münhasır bir durum, hiç bir canlı kendi isteği ile dünyaya gelmiyor, insanoğlu bir şekilde karnını doyuruyorken, bu talihsiz sokak hayvanlarının üzerimizde ne denli hakları olduğunu düşünerek hicap duymuştum!
 
Toplam blog
: 425
: 412
Kayıt tarihi
: 24.02.13
 
 

37 Yıldır  yurtdışında yaşıyorum , 1000 den fazla şiirim var,  çeşitli edebiyat sitelerinde, derg..