Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

21 Ekim '06

 
Kategori
Sinema
 

Bir senaristin gözünden ilk bakışta sinema

Bir senaristin gözünden ilk bakışta sinema
 

İstanbul’ a gider gitmez uzun zamandır internetten takip ettiğim senaryo yazma kursuna katıldım. Birkaç odadan oluşan küçük bir atölyede potansiyel oyuncular, kameramanlar, kurgucular ve biz senaristler kaynaşıyoruz. İşin güzel tarafı, biz olmazsak hiçbiri bir işe yaramıyor. İçimizi ferah tutan da bu zaten.

Senaryo hocamız tecrübeli, matrak bir adam. Son derece samimi, lafını esirgemeyen hatta bazen o lafı bir yerlere sokma çabasına girişen bir yönetmen. Konumuz senaryo olduğu için elinize kalemi aldığınızda insanlar sizden birşeyler karalamanızı bekliyor ve fakat bu karaladıklarınız az da olsa bir “ şeye ” de benzemeli. Sinema bölümünde eğitim görmediğim için konuya yabancıyım ama merak işte, getirdi bizi buralara. Hocaya sordum acaba okullarda senaristler nasıl yetişir diye.

“ Alakasız şeyler verip anlamlı birşeyler yaratmanızı beklerler. Mesela ayakkabı, taş, bulut. Hadi bu üçünü tek çatı altında toplayıp karalayın birşeyler. ”

Sormaz olaydım! İnsanın aklına aceleden birşeyler geliyor ama o kadaar saçma ki boş kağıdı karalasan herhalde daha çok anlam ifade eder. Mecburen aklımdakileri kağıda döktüm ve bu üç kelimeden öyle güzel bir sahne çıkardım ki yaklaşık yirmi dakika güldük. Adam kahveden çıkıp yürümeye başlar. Ayakkabısının içine taş kaçmıştır, bir direğe tutunup ayakkabısının tekini çıkarır ve sallar. Bu sırada havaya bakar ve “ a, bulut ”. Neyse ki bu ilk dersti ve sinemayla yalnızca flört ediyorduk. Akşamları gözlerine bakıyordum ama o bütün gün ilgi istiyordu.

Bir süre temel şeyleri öğrendikten sonra kısa filmler yazmaya başladık. İşin güzel yanı, kısa film gerçekten kısa olduğu için yazdığınız senaryoyu oyunculuk atölyesine verip filme çekebiliyorsunuz. Profesyonel kamera, oyuncular ve siz hem yönetmen hem senarist. Sinemanın güzel tarafı hiyerarşik bir otorite yapısı var yani yönetmen kes dedi mi adam kesecek, biç dedi mi biçecek. Kimse gıkını çıkaramıyor. Kem küm eden olursa yönetmen de borusunu öttürüyor. Ben senaryoyu arkadaşlara verdikten sonra başladık filmi çekmeye. İnsan zırt pırt kes de diyemiyor tabi daha yeni yetme yönetmeniz ama açıkçası birkaç kere “ kes ulan, kes ” diyesim geldi.

Sonunda filmi çektik çekmesine ve fakat yanımda sürekli sigara içen hoca sayesinde film hafif buğulu oldu. Aslında bu da dramatik bir efekt kattı ama yanımda sürekli sigara içen bir adamla film çekemem ben. Buarada hoca “ sigarasız sanat olmaz ” gibi bir laf etti. Ben sigarayı bırakalı bir yılı geçti tekrar mı başlamak lazım? Yok yok, akıllı yönetmenler sigarasız da sanat yapabilir(diye düşünüyorum).

Dandik bir senaryo ve bir o kadar dandik bir yönetmen olsa da insan kameranın “ rec ” yani kayıt düğmesine bastığında çok büyük keyif alıyor Birden oyuncular başka bir kimliğe bürünüyor, kameramana ve oradaki herkese hükmetmeye başlıyorsunuz. Aslında senaryoyu orada yaşıyor ve olaylar sizin hemen yanıbaşınızda gerçekleşiyor. Spielberg’i falan düşünüyorum da o set ortamı, o kadar profesyonel insan ve herkes ağzınızdan çıkacak tek kelimeye bakıyor. Bu “ motor ” olur, “ oyun ” olur, “ keeeeeeeesss ” veya “ getirme beni oraya ” gibi üç kelimeye de yayılabilir.

Düşünsenize, arkadaş ortamında birisi kamera getirdiğinde bile insan kendini bir farklı hissediyor, profesyonel insanlarla bu duygu çok daha güzel bir şekil alıyor. Herkese tavsiye ediyorum. Hayata farklı bir pencereden bakmanın zamanı gelmedi mi sizce?

 
Toplam blog
: 128
: 1989
Kayıt tarihi
: 03.10.06
 
 

Gözlerini kapat ve düşün: bir cümle kaç kişide farklı etki yaratır? Birbirimizi anlamanın gittikçe z..