Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

14 Şubat '09

 
Kategori
Blog
 

BİR SON YAZI İÇİN BENİ BEDAVA MİSAFİR EDECEK BLOGCU ARIYORUM.

BİR SON YAZI İÇİN BENİ BEDAVA MİSAFİR EDECEK BLOGCU ARIYORUM.
 


Ev sahibi diyor ki: ''Bedava'' misafir etmekten'' mutlu olduğum, sevgili Pirmete konuğum. Hoş geldi, sefa getirdi..Sözü fazla uzatmaya gerek yok..


Kanadalı şarkıcı Linda Lemay’ın „Elli yaşında bir adam arıyorum“ adlı şarkısındakine benzer şekilde, ben de son bir blog yazabilmek için MB’da bir dost kapısı arıyorum.

Bakın, Linda Lemay ne diyor:

Elli yaşında bir adam arıyorum

Her düşü kurmuş, her düşü yitirmiş

Herşeyi istemiş

Şimdi artık ne istediğini bilen

Elli yaşında bir adam arıyorum

Elli yaşında bir adam arıyorum

Her borca girmiş, her borcu ödemiş

Sonra yeterince para edinmiş

Ama paradan gözleri kamaşmamış

Elli yaşında bir adam arıyorum

Yaşamış, her tütünü içmiş

Her içkiyi devirmiş

Yeteri kadar kadın tanımış

Ve artık başkalarını aramayan

Elli yaşında bir adam arıyorum

Elli yaşında bir adam arıyorum

Veremeyeceklerinin farkına varmış

Geçmişi geleceğinden fazlalaşmış

Ama ancak şimdi yaşamaya başlamış

Elli yaşında bir adam arıyorum

Elli yaşında bir adam arıyorum

Kendini en kötüye hazırlamış

Zamanın neleri iyileştiremeyeceğini öğrenmiş

Çok cenazeler kaldırmış

Elli yaşında bir adam arıyorum

Elli yaşında bir adam arıyorum

Gerçeklerle yüzleşebilen

Yalan söylememe cesaretini edinmiş

Hislerinden kaçmamayı öğrenmiş

Elli yaşında bir adam arıyorum

Kendini artık ciddiye almayan

Yüzünde kırışıklıkları olan

Beni sükûnetle seven

Ve benim için elinden gelecek herşeyi yapan

Elli yaşında bir adam arıyorum

Link veremiyorum. Arayıp bulacak zamanım yok. Google’da, YouTube’da Linda Lemay yazıp kendiniz bulup dinleyin. Hararetle öneririm. Hele şarkının sonunda, alkışlardan sonra Lemay’ın fısıldar gibi söylediği sözler… Müthiş seksi… Entellektüel diyor… Seksüel diyor…Seks dediği şeyin ve entellektüelin ne olduğunu, Fransızca bilmeseniz bile Lemay’ın o son soluğunda birebir hissediyorsunuz…

Şarkının Fransızcadan çevirisi bana ait değil. Fransızcam sadece nasılsın, iyi misin gibi şeylere yetebilecek kadar kırık döküktür. Bir de “gökyüzünde yıldızlar” demeyi öğrenmiştim günün birinde: “Le ciel est pleine d’etoiles” (Okunuşu, lö siyel e plen detual gibi birşey).

Şarkının Türkçesini ise günün birinde Ayşe Arman’ın köşesinden kapmıştım.

Değerli Milliyet Blog dostlarım,

üç yıllık Milliyet Blog üyeliğimin ardından, yaklaşık iki aydır mücbir sebeplerle MB’dan üye olarak uzaktayım.

Sadece yorum ve mesaj yazabiliyorum. İki aydır katılımım bundan ibaret.

Mücbir sebep.

Türkçesi zorlayıcı neden.

Fransızcadan Türkçeye geçen karşılığı fors majör.

Özeti, „benim dışımda olan neden“ demek. Örneğin deprem yaşamak, bir terör eylemine hedef olmak, adam gibi kaldırımda yoluna giderken bir balkondan kafaya saksı yemek gibi birşey. Ya da bir tinerci saldırısında parmakları jiletlenmek, suratı kezzaplanmak benzeri birşey…

İşyerim, İnternette rümuzla da olsa bana ait bir sayfanın bulunmasını istemedi. Ültimatom verdi iki ay önce. İşimi riske atmak istemediğim için tamam dedim. Üç yüze yakın yazımı, ricam üzerine editörlerimiz anlayış gösterip sildiler. Bu vesileyle kendilerine tekrar teşekkür ediyorum. Ve o yazılarla birlikte bana yorumları da silinen blog dostlarımdan çok özür diliyorum.

Sayfasız kalmamın özeti budur.

Ama görüyorsunuz, hep MB’dayım. Şimdilik yorum sayfalarında ve bazı dostlarımın blog sayfalarında „konuk yazar“ olarak bayrak gösteriyorum.

Yakında işyerimden bağımsızlığımı ilan ediyorum.En geç Mayıs ayı başından itibaren hiçkimse bana müdahale edemeden, yazılarımı sizlerle paylaşmaya, sizlerle yorumlaşmaya yeniden başlayacağım.

İlk yazımın adı „bukalemun“ olacak. Yani mücadeleye kaldığım yerden devam edeceğim.

Kimseye borcum yok. Kitabımda da tırsmak diye bir sözcük yazmaz.

İki üç aylık geçici bir ayrılık öncesi, son bir blog için ev sahibi blogger arıyorum kendime.

Şu anki derdim sadece bu.

MSN kullanmıyorum. Ama MSN’de olan bitenden haberim oluyor bir şekilde. Kulaklarım iyidir. Pirmete MB’dan atılmış gibi laflar geliyor kulağıma ikinci, üçüncü ellerden.

Birinci elden gerçek durumu öğrenmeniz için yazdım bu yazıyı.

Gevezeliklere, dedikodulara itibar etmeyin. Bana inanmıyorsanız, gerçeği öğrenmek için editör dostlarımıza danışın. Sanki başka işleri güçleri yokmuş gibi söyleyiverdim bunu. Demek istediğim sadece şudur: Editörlerimiz tanığımdır.

Beni MB’dan kimse atmadı.

Atmış olsa, bana yorum mesaj yazdırmaz, dost sayfalarında „konuk yazar“ olmama müsaade etmezdi.

Lütfen.

Dedikodulara, ispiyonculara itibar etmeyin.

Bir arkadaşımız, 08.02.09 tarihli bloguna yazdığım yorumuma cevabında, fors majöre itibar etmemiş. Daha ileri gidip, şimdiye kadar yazdığım yazılarımdan „utanç duyduğum“ için MB’dan ayrıldığımı yazmış. Onun görüşüdür, saygı duyarım.

„Onun bunun sayfasından görüş bildirmek sizi pek agresif yapıyor“ demiş. Onun görüşüdür. Saygı duyarım. Sadece, beni konuk eden dostlarımdan „o bu“ diye söz etmesini çirkin buluyorum.

„Yazı konusunda oldukça yeteneksizsiniz“ demiş. Onun görüşüdür. Saygı duyarım.

Anlaşılıyor.

Fors majörün üstüne başka arazlarım da eklendi gibi.

O nedenle birkaç ay izin rica ediyorum.

Fors majörden zaten kurtuluyorum yakında.

O birkaç aylık molada „utanç kaynağı“ yazılarımla hesaplaşayım, Akdeniz’de iyot koklayarak agresifliğimi minimize edeyim, ehh biraz da yazı yazma antrenmanları yapayım.

Ben her eleştiriden ders almasını bilen adamım. Eleştiride illa saldırı koklamam, eleştirene hakkını teslim ederim.

Göreceksiniz, kanıtlayacağım bunu

Bekleyin.

Geleceğim.

Özledim sizlerle fors majörsüz iletişimi.

Suretimi unutan arkadaşlar için bir de fotoğraf koyuyorum. Daha yakışıklı resimlerim de var. Ama geri planda gördüğünüz dört adet kırmızı beyaz levhadaki uyarılar MB ahvalimize epeyce uyduğu için bu resimde karar kıldım.

LEVHA 1: Dikkat! Zemin kaygandır.

LEVHA 2: Dikkat!Unutulan eşyadan işletmemiz sorumlu değildir.

LEVHA 3: Yatımız iskeleye yanaşmadan yerlerinizden kalkmayınız.

LEVHA 4: Yatımızda çerez yemek yasaktır.

Dost selamlarım, sevgilerimle hepinize.

Pirmete

BLOG GİBİ NOT:

Bir son dakika notu… O „bir arkadaşımız“ın ve ablasının birer yorumunu gördüm sağda solda. Der ki: „Pirmete bana Almanca bir yorum gönderdi (Bu doğrudur!). O yorumda Almanca olarak, falanca arkadaşın filanca yazısını ben yazdım dedi“ (Bu yalandır!).

En önce şu nedenle yalandır:

Arkadaşımız kendi kendisiyle çelişiyor. Atladığı şeyler var: Önce benim sipariş ettiğimi, sonra dönüp benim yazdığımı iddia ettiği yazı, 10 günde 90 yorum almış, 1.500 kez okunmuş. Editör önerileri arasında yer almış. Benimse böyle bir başarım yok. Dil konusunda 2 yılda 3.000 kere okunan bir yazım, bir de kıytırık bir „MB Buluşması“ yazıma aldığım toplasan 40-50 yorumum vardı. Yani arada klas farkı var. Çelişki de şurada: Kendi ağzıyla söylüyor benim yazı özürlü olduğumu. Ama ben kalkıp, böyle reytingi bol yazıyorum başkaları için öyle mi?.. Komik olmayalım. Ayrıca, o yazıya iyi bakın. Benim 300’e yakın yazımla dil ve üslup bakımından dağlar kadar fark vardır.

Benim nazik bir dille ve belki Türkçe konuşup yazdıklarımı anlamıyor diye kendisine Almanca yazdığım yorumumda dediğim mealen şudur: “İks Bey, iddialarınızın arkası gelmiyor. Zorunlu olarak sayfasızım. İddialarınıza cevap verme imkânım yok örneğin blog yazarak. Şimdilik gidiyorum. Önümüzdeki günlerde bir dostuma son bir kez daha konuk olup, hakkımda orada burada yazdığınız bazı şeylere cevap vereceğim” Almanca mail olayı bundan ibarettir ve sözünü ettiğim cevaplar yukarıdaki blogun içindedir.

Şimdi şunu diyorum bu arkadaşımıza:

- Kopyalayıp sakladığını iddia ettiği Almanca yorumumu orijinal şekliyle herhangi bir yolla (Scanner diye bir olay var örneğin, değil mi!) meclisimizle paylaşsın. Sesleniyorum: Bunu MB kamuoyuna duyurmayanınnnnn… Allah iyiliğini versin!.. Tribünden sahaya “Sayın hakeeeeemmmm… Anlarsınyaaaa!” gibi bir çağırı oldu bu. Oluversin.

- İddia önce, bu yazıyı benim sipariş ettiğimdi (Yorumlarda var hâlâ!). Şimdi siparişçi olmam kesmemiş olsa gerek ki, o yazıyı ben yazmışım ve bunu iddia sahibine bir Almanca yorum yazarak bildirmiş, kendi kendimi ihbar etmişim. “Yorum bir gün yayında kaldı” (Yalan!) demek yetmez. “Blogda o kadar Almanca bilen var” demek de beni kesmez. Yazdığımı iddia ettiği o sözde bana ait cümlenin tarayıcıdan geçmiş şeklini görmek isterim. Günümüzde rüşvetin bile belgesi var artık. Ben de kendi belgemi görmek isterim. İspat yükü, iddia sahibine aittir. Tabii MB’un Silivri’sinde değilsek. Ve ispat edemeyennnnn… Yani yine sayın hakem durumu. Bekliyorum.

Yani yalan mıdeğil mi, bunu her halde blog dostlarımız da görebilmek isterler. Arkadaşımıza özel bir not: O yorumumun orijinalini yayınlarsa, yüreği yetip yayınlayabilirse, söz veriyorum; yayınladığı kopyanın noterden tasdikli Türkçe çevirisini de ben bir şekilde yayınlayacağım (Noter masrafı bana ait tabii).

Madem öyle, işte böyle durumlarındayız.

Ama bir iki ayyyy sonnnnnraaaaaJ


Pirmete
13.02.2009

 
Toplam blog
: 126
: 2338
Kayıt tarihi
: 01.08.06
 
 

Kompozisyon derslerini biraz daha fazla önemsediğim, uzun cümleler kurmaya başladığımdan bu yana sev..