Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 

18 Ocak '09

 
Kategori
Deneme
 

Bir yerde (II)

Bir yerde (II)
 

Mimar Kenzo Tange, / Kır Evi, Japonya...


Bir Fransız atasözü şöyle diyor: ''Görmek, duymak gibi değildir!...''

Bilgiyi hazmetmeden, fikir sahibi olmanın erdem olduğu o muhteşem ülkemin insanlarını seviyorum... Seviyorum, bu ülkede, karşılıksız, her gün bir şey oğrenerek, gece başını yastığa koyanları da...

Şüphesiz ki insanoğlunun mutluluğu ile, yaşadığı alanda varolan mimarinin de olumlu yönde bir ilişkisi vardır... Aynı zamanda, doğal ki bu durum, bir alımlama sorunur da... Dokusu yanmış bir kentte yaşamak ve o kentin çektiği acıları derinizin altında hissetmek nasıl bir duygudur acaba?... Sonra başı öne eğik, iğfal edilmiş bir kenti terkedip gitmek ve bozkırın ortasında yeni bir kent kurup, onu da bir yüzyıl geçmeden bir tür ucubeye çevirmek nasıl bir duygudur acaba?...

Bütün kent deneyimleri yurt dışı gezilerinde gördüğü kentlere öykünmek çabasıyla sınırlı belediye başkanlarının , sonradan ''görememiş'' vizörlerine bir kentin emenet edilmesi nasıl göçebe bir duygudur acaba?... Sözümona, ''Büyük Şehir Belediyesi'ni '' , ( TOKİ imalatı yerel coğrafi özellikleri düşünülmemiş(!), tek tip konut destekli), taklid eden, rezil ''Küçük İstanbul'lar'' kurmaya öykünen, marka olmak peşindeki, küçük şehir belediye başkanları , ülkenin doğusundan batısına, eskiden biraz kalmış kent kültürünü de bitiriyorlar... Şimdi orman vasfı ''zorla'' yitirtilen ülkemin bereketli ormanları da, bir başka barbarlığa kurban edilmeye hazırlanıyor!...

Siyaseten atıp tutan bezirgan takımının bu yerel işlerden anlamaya çalıştıkları ve biraz da eşyanın tabiatına uygun olarak pek bir şey diyebildikleri yok... Yani hepsi aynı soydan ve kültürden... Birde kentlerin çirkinleştirilen dokusuna, ''Kasımpaşa örneği'', o çirkin mi çirkin, akmayan şelaleler yerleştiriliyor; hem de ''israfın Haram olduğu'' bir felsefeden nemalanan, belediye başkanları tarafından... Özel günler dışında suları hiç akmayacak...

Acaba kimliklerini, kişiliklerini yitiren toplumlar kentlerini de mi yitirirler?... Hele ki demokratik, nitelikli kültür ve eğitim olanakları iyice gerileyip, üniversal değerlerden bile uzaklaşmışlarsa...

1980'lerden sonra iyice avaz avaz söylenmeye başlanan, ''Köşeyi Dönenlerin Şarkısı'' , yağma edilen Türkiye'nin kentlerini de, bezirgan yerel yönetimler marifetiyle vurmaya başladı... Son on yıl içinde iyice şirketleşip, aysbergli ''faili meçhul'' özel ekonomiler yaratan ve iktidarla şıracı, bozacı ilişkisi içinde , denetimsiz bir Vulger kapitalizm örnekleri sergileyen belediyeler de, modern Türkiye'nin karanlık bir başka yüzü olarak, uzun yıllar sonra anılacaklar.

İşte XXI.yüzyılın başlarında, şirketleşen yerel yönetimlerle bir şekilde tarumar , yönetilen kent insanları... Güncel siyasetin labirentlerinde dolaştırılıp durulurken, sistemden beslenelerce, uyuşturulup, uyutuluyor... Gelirlerin sürekli gerilediği bu ekonomik ve siyasi süreçlerde, dolaylı vergiler, harçlar, haraçlar, su, elektrik, ısınma, ısıtma, ulaşım giderleri sürekli arttırılıyor ve insanlardan hiçbir örgütlü tepki yok.. Çünkü son otuz yılda daha da kaderci oldular, yapıldılar ve tepki vermeyi iyice unuttular ve biraz da yapay gündemlerle unutturuldular..

Gün geçtikçe zorlanan yaşamlar ve gördüğümüz, yaşadığımız ; yaşanılmaz hale gelen, getirilen kentlerimiz ...

Duymanın ötesinde, bir kentin, insanıyla birlikte yavaş yavaş öldürüldüğünü görmek ve bir şey yapamamak nasıl bir duygudur?...

 
Toplam blog
: 392
: 4592
Kayıt tarihi
: 12.03.07
 
 

İstanbul doğumluyum. Sağlıklı beslenme, yüzme, doğada yürüyüş ve çevre özel ilgi alanlarım. Şiiri ve..

 
 
 
 
 

 
Sadece bu yazarın bloglarında ara