- Kategori
- Yolculuk
Bir yolculuk hikayesi

"RESİM:ALINTI"
BİR YOLCULUK HİKAYESİ
Kısa bir yolculuk bu sefer ki… Bir semtten başka bir semte gidiş, ziyaret için. Kızılay durağına vardığımda görüyorum bineceğim otobüsün hareket etmek üzere olduğunu. El edip bineceğim demek istiyorum şoföre… Yarı hareket halinde otobüs. Tutunarak binmeye çalışıyorum.Elimde oldukça ağır bir poşet var. Ve iki gün önce burkarak bileğimi büktüğüm sağ ayağım zonklamakta.Üstüne gün boyunca da yaptığım temizliğin verdiği yorgunluk eklenince ayakta duracak halim yok.
Oturulacak yerler dolu halde… Ayaktaki yolcularda yarısına kadar doldurmuş durumda otobüsü... Sağıma soluma bakıyorum, çözüm yok. Ne kadar istemesem de ayakta almak zorundayım bu yirmi beş otuz dakikalık yolu. Yol ilerledikçe artan yolcu sayısı ile nefes alınamaz hale geliyor içerideki hava. Ansızın bastıran soğuk ile de tüm pencereler kapatılmış.Sırtımda hissettiğim ter, damla halinde süzülüyor sırtımdan aşağılara.Eyvah hasta olacağım şimdi diye düşünmeden edemiyorum.
Bırak şikayet etmeyi diyorum kendi kendime. Eğer binemeseydin durakta da ayakta beklemeyecek miydin…Ha durakta, ha otobüste, hiç değilse yol alıyorsun şimdi, üşümüyorsun da… Evet ben bir Polyanna’yım. Hani kötünün iyisi durumları…
Adamın biri eliyle örtmüş gözlerini deve kuşu misali.Hani sanki o kimseyi görmeyince kimseler de Onu göremeyecek.
Uyuklamakta delikanlının biri. Herhalde gece beşik salladı.
“İlerleyelim sağlı sollu, arkalı önlü” diye bağırıyor muavin. İlerliyoruz.Daha da doluyor içerisi. Konserve kutusunun içindeki balıklar gibi salamura olmak üzereyiz.
Önümde oturan genç bir kız oturacak yer aranan yaşlı teyzeye veriyor yerini ve kocaman bir aferin alıyor benden. Demek hala yazılı olmayan kuralara uyan gençler var memleketimde.
Az ötede kucağında beş altı yaşlarında bir çocukla oturan bir kadın var, şişmanca.
Şişman kadının önünde oturan bir kız, bir oğlan. Oğlan kızın içine düşmüş durumda. İki kişilik koltukta neredeyse bir kişilik boş yer var. Kız kıkırdayıp duruyor. Bu kadar kişinin içinde ayıp da kalmamış, ahlak nerede.
“Dursana be kardeşim “diye bağırıyor arkalardan bir yolcu.
“Kaçtır duracak düğmesine basıyorum neden durmuyorsun.”
Ayağa fırlıyor muavin.
“Ne bağırıyorsun. “
“İneceğim ta nereye getirdiniz beni.”
“Bilip bilmeden bağırıyorsun.Orada durak var mı…”
“Yok mu…”
“Yok…”
Derken şoför duruyor.
Yolcu iniyor.
Muavin hala söyleniyor terbiyesiz adam bana nasıl bağırır. Güzelce rica et, duralım.
“Dayanamıyor başka bir yolcu.
“O arada durak var ama diyor.”
Susuyor muavin.
Sağ elimdeki poşeti diğer elime alıyorum. İlerliyoruz.
Aaa oğlanla kız inmiş, hiç görmedim.
Kel kafalı bir adam yukarıdaki tutunacak yerler ile oynuyor bir çocuk gibi. Sallayıp duruyor bir salıncağı sallar gibi. Sonra da ikisini yan yana getirip çekiştiriyor ve vazgeçiyor.
Sıcak ve bunaltıcı hava arttıkça artıyor otobüste…
Ayaktaki bir kadın on yaşlarındaki oğlunu öpücüklere boğuyor. Bir yer boşalıyor biraz sonra…Anne ayakta çocuk oturuyor ve kadın elindeki çantalarını oğlunun kucağına bırakıveriyor.
Şişmanca kadının yanındaki kız müsaade istiyor ve kalkıyor kadın yana çekilince. Hah diyorum bir yer boşaldı. Ama boşuna. Kadın pişkince hemen çocuğu yanındaki yere oturtuveriyor ve gözlerini yolculardan kaçırıp yerlere bakıyor. Vay be diyorum vay be.
Dokuzuncu durakta ineceğim ben. Halk otobüsü dördüncü durağa ulaştığında nihayet bir yer boşalıyor ve oturuyorum. Az önce yaşlı kadına yer veren genç kız da gelip yanıma oturuyor. Ayağımı uzatma ihtiyacı duyuyorum, bileğim zonkluyor ama ne çare önümüzde camdan bir barikat var yere kadar ve oturacak yer neredeyse yok gibi. Öyle rahatsız bir koltuk ki…
Az kaldı diyorum yine kendi kendime, az kaldı. Sekizinci duraktan kıvrılıyor otobüs dokuzuncu durağa doğru .Duracak düğmesine basıyor zafer kazanmış bir edayla.
“Geldim sonunda geldim “diyerek atıyorum kendimi dışarı.Uyuşmuş ayaklarım. Bel sokumum karıncalanmakta. Havasızlıktan kurtulduğuma sevinerek derin derin soluk alıyorum. Silkeleniyorum şöyle bir ve düşen yağmur damlalarına aldırmadan sarsak adımlarla ilerliyorum gideceğim yere.