- Kategori
- Spor
Bırak bu ayakları

“BENİ artık tanıyorsunuz, nasıl bir yorumcu olduğumu da biliyorsunuz.. Hakemlerle ilgili genellikle yorum yapmamaya çalışıyorum..” diye başlamış yazısına… Eski futbolcu, çiçeği burnunda yorumcu Sergen Yalçın’dan bahsediyorum…
“Ama dün Ali Sami Yen’de öyle bir hakem izledim ki, 2 laf etmezsem gece uyku uyuyamam.. Ben futbolculuk hayatım dahil, böyle kötü, böyle basiretsiz bir hakem görmedim.. Cüneyt Çakır, dün gece itibarıyla düdüğünü assın, Türk futbolunun iyiliği için bir daha da astığı yerden hiç almasın.. Sadece kırmızı kart için demiyorum bunu.. Bir hakem bütün inisiyatiflerini evsahibi takım lehine nasıl kullanır?” diye devam etmiş…
Şimdi buraya kadar okuyunca insan düşünmeden edemiyor… Hani maçı izlememiş biri olsa bu sözlerden hakemin çok fahiş hatalar yaptığını, ne bileyim haksız yere 2 penaltı çalıp 1 kırmızı kart çıkardığını filan düşünebilir… Ki yazan da bunu kastediyor sanırım…
Yahu bu maçları izledikten sonra yorumcuları dinleyince ya da yazılarını okuyunca bir tuhaf oluyorum… Hepsi için söylemiyorum bunu… Ama genelde bu şekilde…
Demek ki benim izlediğim maç başka bir maçtı… Burada hakem Cüneyt Çakır’ı savunacak değilim… Sadece gördüklerimi dile getireceğim… Bir kere maç 11’e 11 oynansaydı dahi Galatasaray kazanırdı diyorum… Tamam Galatasaray teknik direktörü Michael Skibbe fantezi yapmaya çalışmış, futbolcuların yerleriyle oynayarak Mustafa Denizli’yi ve Beşiktaş’ı şaşırtmak için çabalamış sanırım… Galatasaray’ın alışık olmadığı bir düzende sahaya çıkartmış takımını… Ama yine de oyuncuların da özverisiyle öyle bir Galatasaray izledik ki, o meşhur “kırmızı kart” olayı olmasa bile Beşiktaş’ı yenebilecek düzeydeydi, oyuna her an hükmetti…
Önce maçın hakkını vereyim esas meramıma geleceğim… Lincoln maestro gibi her yerdeydi ve takımı çok iyi yönetti… O hızlandıkça maç hızlandı, o yavaşladığında oyun yavanlaştı… Arda sahadaki diğer yıldızıydı Galatasaray’ın… Bunların yanı sıra savunmadaki hataları saymazsak bütün futbolcuları iyiydi… Nonda’yı hariç tutuyorum… Çünkü o Beşiktaş’ın 10 kişi kalacağını sezmiş olmalı ki takımını 10 kişi oynattı adeta… Önünden geçip giden topa dahi ayak uzatamayacak kadar bezgin görünüyordu… Dolayısıyla zaten maç 10’a 10 tamamlanmış oldu…
Beşiktaş’a gelirsek; Mustafa Denizli takıma müthiş bir ofans güç vermiş… Gerçekten de top Beşiktaş’tayken hızlıca rakip sahaya geçiyorlar ve etkili bir şekilde Galatasaray kalesini yokluyorlar… Ancak Nobre o eski bilinen Nobre olmayınca Holosko ve Tello yalnız kaldılar, Delgado’da ikinci devrede onları yalnız bırakınca hepten etkisizleştiler… Holosko yine de pes etmedi ve durumu 3-2’ye getiren golü attı… Ancak savunma anlayışı alarm veren bir Beşiktaş vardı ve elbette ki saldırgan Galatasaray bundan faydalanacaktı…
Gelelim hakeme… Gördüklerini çalmaya çalıştı diyebilirim… Gördüklerini “çaldı” demiyorum, “çalmaya çalıştı” diyorum… Zira kimi pozisyonlarda faulleri ve “sarı” kartları es geçti… Maçın başladığı andan 32. dakikaya kadar Galatasaray hiç faul yapmadı… Ancak Beşiktaş bu dakikaya kadar tam 11 faul yaptı ve bunlardan 7 tanesi de Lincoln’e yapılan faullerdi… İşte burada hakemin bunlardan en az birini “sarı” kartla cezalandırması gerekmiyor muydu Sergen ağabey?… İlla ki Lincoln’un ayağını mı kıracaklar kart için… Eskiden sen de maestro gibi oynadın, bu tip faullerden bıkıp usanmamış mıydın?... Ayrıca bir pozisyonda Zapo kendini geçen rakibini arkadan çekerek düşürdü ve kurallara göre de bu hareket “sarı” kartla cezalandırılması gerekiyordu… İşte o Zapo ikinci yarıda “sarı” kart aldı… Demek ki hakem hakkıyla yönetse Beşiktaş 9 kişi kalacaktı… Lincoln’ün ayağına basılarak (bence kasıtlı) yapılan faul de cabası…
Delgado’nun atılışı kimilerine göre haksızlık olabilir… Ama Türkiye’de kural bu… Eliyle “kart işareti” yapan futbolcu kartı görüyor… Aynısını daha önce Lincoln de yaptı ve kart gördü… O zaman futbolcuyu eğitemeyenlere veryansın edeceksiniz… Hakem bütün inisiyatifleri evsahibinden yana kullanmış olsa Zapo ikinci “sarı” karttan atılır, penaltıyı yapan Uğur İnceman “sarı” kart görürdü… Ayrıca Delgado’nun ilk sarı kartı aldığı faule bakın, kasıtlı olarak faul yapıyor ve karşıdaki oyuncu ciddi derecede sakatlayabilecek bir hareket… İki futbolcu tartışırken biri diğerine tokat atsa “kırmızı” kart göstermiyor mu hakemler?... Bu pozisyonda Delgado’nun tekme tokat dalması da o minvalde değerlendirilemez mi? Belki ağır bir karar olur ama eğer hakem kasıtlı olsa burada “kırmızı” kartını çıkarırdı… Ayrıca Beşiktaş’ın ilk golünün öncesinde de Galatasaray’lı futbolcuya faul yapılmadı mı?... Ha ben hakem olsam Galatasaray’dan da Barış’a bir kart verirdim…
Esasında fazla bir şey söylemeye gerek yok… Malumunuz üzere Mustafa Denizli Beşiktaş’ın teknik direktörü olduğunda Sergen Yalçın da yardımcısı olacaktı ancak diploma yetmedi… Beşiktaş ile ilgili yorumlarında belki bu nedenle duygusal davranıyor olabilir… Hepimiz insanız elbet ve sevdiğimiz değerlerle ilgili yorumlarımızda taraflı davranabiliriz… Bunu kendim için de söylüyorum…
Ama eski futbolcuların yorumculuk yaparken artık “futbolcu” gibi değil yorumcu gibi düşünmesi gerek… Üstelik “yardımcı antrenörü” olamadığı takımın maçlarını yorumlarken daha da dikkatli olması gerek… “Arkadaş ben o takımı tutuyorum ve fanatikçe yazarım, zaten hedefim orada teknik hizmet vermek” diyebilirler… O zaman yazıya girerken; “Hakemlerle ilgili genellikle yorum yapmamaya çalışıyorum” deyip hakeme her şeyi söylerseniz “Yıldız oyuncuları koruyalım” diyorsa hakemler, oynamak isteyen yıldızları korusunlar, sahtekârlık yapanları değil” deyip Delgado’nun tekme tokat kasıtlı faulünden bahis etmezseniz tutarsızlık olur… O vakit sözünüzün tarafsız söylenmiş olduğuna kimseyi inandıramazsınız… Ve bir gün bir kahvehaneye girersiniz “bırak bu ayakları” der geçerler… Ama sen yine de rahat uyu ağabey… Söylemek istediklerini söylemişsin ne de olsa… Ben de içimi döktüm rahatladım, iyi bir uyku çekerim…
Murat HACIOĞLU
23 Aralık 2008 Salı