Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

13 Temmuz '08

 
Kategori
Spor
 

Biraz Türk olmak gerekli değil mi?

Biraz Türk olmak gerekli değil mi?
 

2006 yılı mayıs ayını bir hatırlayalım. Ligin son haftası ve Fenerbahçe puan avantajı ile kümede kalma mücadelesi veren Denizli ile oynuyor. İki sene üst üste şampiyon olan, futboluyla rakiplerini ezen Fenerbahçe’yi kimin durduracağı konuşuluyor. Hakemin normal standartlarda yönetimi durumunda Fenerbahçe şampiyon olacakken görünmez bir el buna dur diyor.

Sevgili Rıdvan Dilmen’in yazısını okuduğumda geçmişi hatırladım. Aslında bu yazı Fenerbahçe futbol takımındaki istikrarsızlığı yüzümüze çarpıyordu. Hatta Türkiye’ye haykırıyordu. O zaman sahaya çıkan oyunculardan sadece Alex ve Önder takımda oynuyordu. Fenerbahçe’nin dünyadaki rakipleri her sene en fazla üç oyuncuyu değiştirirken Fenerbahçe iki senede teknik direktör dâhil tüm takımı değiştirmişti. Hırsla oynayan son dakikalarda rakiplerine ezici üstünlük kurup tek kale oynayan Fenerbahçe gitmiş, rahat Brezilya festivalinde dans etmeyi düşünen bir takım gelmişti. Karizmatik ve başarılı yönetimi sayesinde muazzam altyapıya ve tesislere ulaşan kulübe yakışmayan bir futbol takımı iki sene boyunca sahaya sürüldü. Kötü başlayan maçlarda B planı yapılmadı. Kapalı defans oynayan takımlara da, açık oynayan güçlü takımlara da aynı taktikler verildi. Her maçta aynı dakikada aynı değişiklikler yapıldı. Daum’un kötü giden maçlarda yaptığı riskli ve büyük kısmı işe yarayan değişiklikleri mumla arandı.

1980’lerde presin icat edilmediği tarih öncesi dönemde forma giyen futbol romantiği teknik direktöre rağmen teknik ayakları ve başarısız rakipleri sayesinde bu iki seneye bir şampiyonluk ve bir şampiyonlar ligi çeyrek finali oynamayı başardı. Seyirci tatmin oldu mu?

Neyse ki 2000’li yılların futbolunu anlayan bir teknik direktör takımın başına geldi. Yapısı tamamen bozulan takımı toparlayabilecek mi? Aragones gibi bir Dünya markası için bile zor ama altından kalkamayacağı bir iş değil.

Kimse eveleyip gevelemesin. Geçen sene Fenerbahçe’de eksik olan ruhtu. Milli takımda gördüğümüz kadere isyan eden, yenildiğinde ağlayan, son dakikalarda canını verircesine mücadele eden oyuncu eksikliği idi. Yine de bir tane bile doğru düzgün yabancısı olmayan Galatasaray’a karşı Volkan kaleyi boşaltmasa şampiyon olunabilirdi, olmadı. Fenerbahçe’nin ilacı üç tane, hatta iki tane ve hatta sadece bir doz Tuncay… Bir tane asi, kaderine isyan eden asi ruh… Fenerbahçe yenildiğinde sahaya çöken ve ağlayan Appiah… Kafasında salgıyla son dakikada ileri çıkıp kafasıyla gol atan Luciano… 32 yaşında sahada en çok koşan adam olmayı başaran Ümit Özat… Son dakikalara yenik girdiğimizde Fatih Terim gibi çıldıran Daum…Neredesiniz? Sizi öyle özledim ki… Kaybettiğiniz Denizli maçındaki halinizi bile özledim.

Şimdi sahada kim mi oynuyor? Semih’in onda birini oynamadığı halde aldığı 3 milyon 250 bin dolarla takımın içine dinamit koyan Kezman. Takımın şu anda tek isyan edeni Kezman sayesinde ligin sadece 16 maçında ilk 11’de oynayan Semih… Artık Fenerbahçe’nin biraz Türk olması lazım değil mi?

 
Toplam blog
: 4
: 6794
Kayıt tarihi
: 30.03.07
 
 

1975 İstanbul doğumluyum. 5 sene lisanslı futbol oynadım. Sakatlığım nedeni ile futbolu erken bırakm..