Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 

27 Aralık '08

 
Kategori
Sinema
 

Kral çıplak: "Issız Adam", Irmak'ın en kötü filmi

Kral çıplak: "Issız Adam", Irmak'ın en kötü filmi
 

“Babam ve Oğlum”, “Ulak” gibi filmleri yapan Irmak’a sadece gişe endişesiyle soft porno tadında bir film yapmayı yakıştıramıyorum. Birine bağlanmaktansa kalabalık içinde yalnız kalmayı isteyen Alper’in duygusallıktan öte hayatını seyirciye aktarmanın yolu erotizmin bu kadar yoğun verilmesi mi olmalı? Film Alper’in internet aracılığıyla bir evli çift ile anlaşmasını vererek başlıyor. Alper, çiftin evine gidiyor ve kadın ile yatak odasına girince kapı kapanıyor ve kapının aynalı camında üç kişinin silüetinin görünmesi ile sahne sonlanıyor. Alper’in günübirlik ilişkilerini ustaca anlatan bu sahneden sonra ise bir porno rezaleti başlıyor. 1970-1980’li yıllarda sinemalara gidenler bilir, sinemalarda parça filmler oynardı. Kendimi adeta o sinema salonlarında hissettim, rahatsız oldum. Salona baktığımda ise gelen çiftlerde bir rahatsızlık hissetmeyince yirminci yüzyılda uzaylı kaldığımı düşünmeye başladım. Irmak bence bu filmden sonra özeleştiri yapmalı. Sonraki filmlerinde karşı cinslerin ilişkilerini verirken cinsellik öğesini mi duygusallık kısmını mı ön plana çıkarmalı? Filmin ikinci yarısında ise Çağan doğruyu buluyor ve cinsellik yerine en iyi yaptığı iş üzerine yoğunlaşmaya başlıyor. İnsan ilişkilerini, duygularını beyazperdeye aktarmaya başlayınca bildiğimiz Çağan Irmak filmi tadını almaya başlıyoruz.

Üzerine kaynar kahve dökülen Alper’in duyduğu acıyla bağırmaması, sadece Ada’nın dükkânından çıkıp gitmesi gibi bir mantık hatasını Cemal gibi usta bir aktörün ve Irmak gibi usta bir yönetmenin gözünden kaçırması hoşuma gitmedi. Ayrıca Güzel sanatlar okumuş Ada’nın evinde siyaset ve araştırma kitaplarını gördük (Ada ve Alper’in yatak sahnelerinden birinde), ama Ada’nın siyasete dair ilgisini gösteren bir ayrıntı filmde verilmedi. Aslında Ada’nın hayatına, geçmişine ait o kadar az şey söylendi ki… Mesela Ada’nın daha önce başka erkekler tarafından “ben sana layık değilim, kafam çok karışık” cümleleri ile terk edilip edilmediğini anlayamadık. Daha sonra Alper, ayrılmak istediğinde Ada “neden hiç şaşırmadım” kelimesini söyleyince seyirci Ada’nın daha önce başka erkekler tarafından terk edildiğini izlenimini edindi.

Film bence genel kanının aksine erkeği değil, kadını küçültmüş. Alper, Ada’yı tanıyıncaya kadar yaptığı yemeklerden başka bir şeye âşık olmamış, duygusallıktan bihaber biri… Ada, ona aşkı tanıtıyor. Alper sevdiği iki şey (Ada ve özgürlük) arasında seçim yapmak zorunda kalınca özgürlüğü seçiyor. Ada bir süre buna isyan etse de sonra “Kar yağarken uyku sana tatlı geliyor, ama ölmek üzere olduğunun farkında değilsin” biçiminde felsefe tahlili yaptıktan sonra çekip gidiyor. Alper bu sözün ne anlama geldiğini dişini fırçalarken Ada’nın tokasını bulunca anlıyor ve kaybettiklerinin arkasından ağlıyor. Ada’nın dükkânının önünde belki gelir diye saatlerce bekliyor, ama o gelmiyor. Alper, Ada’yı unutmuyor; yine günübirlik ilişkilerine dönse de unutmuyor. Lokanta’da garsonun çocuğu olacağını haber aldığında sevinç ile hüznü bir arada yaşayışını Cemal çok güzel canlandırmış. Ada ise önce Alper’in doğduğu Tarsus’a giderek aşkını unutmadığını gösterse bile sonradan evlenerek çocuk yapıyor. Yani âşık olduğu adamı unutmayı başarıyor. Böylece gerçek aşkı sadece erkeklerin yaşadığını, kadınların ise kendilerine âşık olan erkekleri seçtiğini gösteriyor. Duygusuz olan aslında erkek değil, kadın… Kadın ayrılıktan sonra bir süre abartılı bir şekilde üzülse de sonradan aşkını rahatlıkla gömebiliyor, erkek ise onunla beraber yaşamak zorunda kalıyor. Böyle bir film için kadını yücelttiği yorumları nasıl yapılıyor, anlamış değilim.

Cemal, Alper karakterinin hakkını gerçekten veriyor; Melis ise biraz sönük kalıyor. Cemal ayrılmak istediğini söylediğinde Melis’in performansını oldukça yapmacık bulduğumu söylemeliyim. Filmin en güzel sahnesi Ada ve Alper’in yıllar sonra sinema önünde karşılaştıkları sahneydi. Cemal buradaki rolüyle devleşti. İçinde sakladıklarını değil söylemesi gerekenleri söyleyen birini gerçekten çok iyi oynadı. Bu sahne “Selvi Boylum Al Yazmalım” filminin final sahnesi gibi bir kült olabilir. Birbirlerine sarıldıktan sonra Alper’in çekip gitmesine karşın Ada gitmiyor, Alper’in arkasından bakıyor. Böylece evli ve çocuklu olmasına rağmen, Alper ile beraber gidebilecek kadın imajı çiziliyor. Kadınları küçük düşüren bir sahne daha…

Sonuç olarak Irmak’ın izlediğim en kötü filmi bile belli sahnelerle beyinlere kazınıyor ve usta bir yönetmenin eseri olduğunu belli ediyor. Şu anda vizyonda bulunan diğer duygusal filmler ile karşılaştırdığımızda “Issız Adam”, tüm bu olumsuzluklara rağmen öne çıkıyor.

 
Toplam blog
: 4
: 6794
Kayıt tarihi
: 30.03.07
 
 

1975 İstanbul doğumluyum. 5 sene lisanslı futbol oynadım. Sakatlığım nedeni ile futbolu erken bırakm..

 
 
 
 
 

 
Sadece bu yazarın bloglarında ara