- Kategori
- Sosyoloji
Bireysellik ve Toplumsallık Çarkının Dışı: Şekilcilik

Ritüel ve Tercih
Ritüeller, herhangi bir inanca sahip olmadığını öne süren insanlar arasında da yaygın olarak gerçekleştirilen hususlardan biridir. Hepimizin nitel bir kesinlikle ritüel kavramına vardıramayacağımız ancak nicellikte ritüelleştirdiğimiz davranışları bulunmaktadır. Ritüel dediğimiz kavram davranışlarımızı anlamlandırıp düzenle tekrarlamayı ihtiva eder.
(Batıl ya da zahir, rasyonel ya da romantik olunmasını burada ele almıyoruz. İnsanlara hitap edecek düzeyde neyin doğru ya da neyin yanlış olduğuna dair bir yargı, bilgimin ve tercihimin dışındadır.)
Nizam ve düzen, insan hayatında belirsizlikleri gidermek için olduğu kadar belirsizliklerin vicdani ve akli yükünden kurtulmak açısından insanın bir ihtiyacı olmuştur. Hukuk kuralları gibi, yazılı olmayan ancak binlerce yıl taşınıp gelişen ya da yok olan töreler ve kültürel davranışlar sosyal düzenlere dahil olmakla beraber, bahsi geçen ritüel kavramı bireysel ölçüde bir ritüalizmdir. Ritüeller insanoğlunun bilinçli olarak tercih ettiği ya da bilinçsiz olarak ifa ettiği yahut dogmatik olarak sorgulamaya hacet duymadan, su içmek ihtiyacı gibi kabullendiği davranışlardır.
Soru 1: Peki ya o zaman niye kitleler halinde dini ritüeller icra ediliyor?
Çünkü din (tek bir dinden değil, kavramdan bahsedilmekle beraber örnekler toplumumuzun en yaygın kabul gördüğü İslam dininden olacaktır.) esasen yaratıcı ile yaratılan arasında başlayan bir ilişkidir ancak kültüre yerleşip milliyet (nationalité) gibi bir hal alması sonradan gelişen tepkisel bir anlayıştır. Toplumun diğer bireylerinin bireysel anlamda tek tek kabul edip bunun akabinde ilahi dinlerde olduğu gibi 'birlik olun' mesajına uyulmasıyla aynı dine inanan insanlar beraber ibadet ederler. Yalnızca dinde değil; çoğu inanç, aktivite, toplum sınıfı, eğlence gibi konularda ortak hareket eden insanlar bir araya gelip alt topluluklar oluştururlar.
Cuma namazının farzında herkesin bir imamın arkasında aynı anda secdeye gitmesi ancak farzdan sonra insanların kiminin namaza devam edip kiminin ibadethaneden ayrılması örneğinde çok basit olarak gördüğümüz gibi, sosyallik ile bireysellik arasında bir denge ve irade serbestisi bulunmaktadır. Bir bilenin ardından yapılan ibadet, namaz ibadetinin bütününü kapsamamaktadır. Örnek olarak, sünnet ibadetler Allah tarafından doğrudan zorunlu kılınmadığı gibi, dolaylı olarak yapılmasının elzem olacağı ifade edilmiştir. Ritüllerde böyle bir fark bulunmaktadır, islam üzerinden bu şekilde açıklamak mümkündür.
Soru 2: Şekilcilik nedir, neden toplumumuzda yaygındır?
Şekilcilik, bir ritüeli gerçekleştirirken o ritüelin anlamını kavrayamama, bilinçsiz hareket etme olarak yorumlanabilir. Bazen bir toplumsal gruba kabul görmek için yapılan ibadetin asıl maksadının kutsalın rızasına ermek olmasına karşın kimlerin ibadet esnasında şekilci olup olmadığını bilemeyiz. Bilinmeyen şeyler, gizli şeylere toplum hayatında kuşkuyla bakılır. Hatta dedikodu, efsane ve hurafeler bu hususlarda doğar. Çünkü yasa yapmak, efsane yapmaktan daha zordur. Konumuza dönecek olursak, bireysel yapılan ibadeti bilemeyeceğimiz gibi bilmemize de gerek yoktur. Fakat bilinmeyenin güvensizlik oluşturacağını söyledik. O halde o kişinin dini ya da kültürel olarak güvenilir biri olduğuna kani olamayız. O zaman her şeyi ulu orta, hep beraber mi yapmalıyız? Bu sefer de bu kişinin bunu samimi olarak yapıp yapmadığını bilemeyiz. Bu durumda insanları yargılama biçimimiz devreye giriyor. Yani ritüel bir tekrar ve anlam ifade eder, imitasyonun en değişmez halidir, bizim kültürel veya toplumsal olarak bir kişiyi yargılama, kabul etme ya da etmeme biçimimizin ibadetleri, ritüelleri ne oranda gerçekleştirdiğiyle yapılamaz.
Sosyal yapımının sağlığını ne denli desteklediğine bakmamız -ki kimseyi yargılamak toplumun eşit bir diğer bireyinin hakkı değildir, karar verici kurumlar kastedilmektedir- daha önemlidir. Aksi takdirde herkes birbirini tekfir edip, çatışma ortamı doğacaktır.
Soru 3: E o zaman adam yalandan da sosyal yardım yapıyor olabilir, onu nasıl bileceğiz?
Bilemeyeceğiz. Bu yüzden ahlaki olarak genel yargı yardımın gizli yapılması gerekliliğidir. Bu durum esasen yargılamaya açık değildir. Sosyal yardım, ilahi dinlerde bir farzdır. Fakat dikkat çekilmesi gereken nokta, bireysel, gizli ibadet ile topluma açık ve toplumsal ibadet arasındaki dengedir. Bu denge, modern sosyolojinin de gerektirdiği bir dengedir.
Çağın kurumlarında bilgi kaynağı ile kişisel fikirler ve davranışlar ve tutumlar birer dairsel döngü halindedir. Moda olan akımlar bize dengesiz bir biçimde hem bireysel olup farklı olmayı hem de toplumsal olup farksız olmayı aynı anda dikte etmektedir. İlgililer Carl Gustav Jung, Zygmunt Bauman, George Simmel, Alev Erkilet, Cemil Kılıç, Mehmet Kaplan, Ziya Gökalp, Hilmi Yavuz isimlerinin görüşlerini inceleyebilirler. Doğrudan kaynak araştırma merakının geniş tutulması bakımından verilmeyecektir.
Bir de çözüm için ne yapılabilir?
Bizce denge ve rasyonelliği yaymak gerekmektedir. Kültürel yahut dini, bireysel veya toplumsal; ritüellerin bilinçli yapılmasını sağlamak. Burada da inilecek temel meseleler konuşma, ibadet, tören ve hukuk dillerinin toplumun anladığı dile indirgenmesidir. Bilmeliyiz ki kalıcı olan eserler, medeniyetler ve anlatıların sembolik anlamlarının en ince detaya kadar bütünlük ihtiva edip yaratılış süreçlerinin de rasyonel bir şekilde gerçekleşmesidir. Dil ve iletişim ciddi bir toplumsal belkemiği olmasına karşın kullanımı çoğu kültleşmiş toplumsal yapıyı sarasacak güçte olmasından dolayı engellenmiştir, hakarete uğramıştır. Dil üzerine meselelerin duygusal ve yalan ağızlardan dinlenmemesi gerekir. Şüpheci ve rasyonel olmaya ihtiyacımız var.
Şekilciliğin uç kolu ve açıklanmaya muhtaç bırakılan sorular ise cemaat adı verdiğimiz çok çeşitli dini, siyasi, kültürel toplulukları oluşturup birilerinin yönetimlerine bırakılırlar: Kanaat önderleri. Bunların içeriklerindeki toplumsallık ve bireysellik ilişkisinin dengeli olmadığına dikkat çekmek isterim. Örnek arayacak olursak, gündemde konuşulan konulara bakmamız yeterlidir.
Anlamdan vazeçmeyin.
O.T.K