Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 

25 Temmuz '10

 
Kategori
Siyaset
 

Birinciye bakıp 73 milyonuncuyu tahmin etmek

Birinciye bakıp 73 milyonuncuyu tahmin etmek
 

Bugün yaşananlara ve yapılan tartışmalara farklı bir noktadan bakmak istiyorum. Nedeni ise hem kendimi hem de bu milleti “sürü” gibi gören zihniyetlerin işinin artık eskisi kadar kolay olmadığını vurgulama çabamdır.

Referandumda “Hayır” diyeceğini haykıran zihniyetin, bu milleti adeta bir “sürü” gibi görme çabasını algılamaya çalışalım isterseniz. Bu milleti hala 30-40 yıl öncesinde gibi algılamak ve az gelişmiş toplumlarda olduğu gibi, birbirinden çok fazla farklılaşamayan bireyler olarak görmek, yukarıda da ifade ettiğim gibi birinciye bakıp “bir milyonuncu da aynıdır.” ve aynı düşünüyordur demek “sürü” gibi görmenin dışında, hangi zihniyet ile ifade edilebilir.

Bunu nereden mi çıkardım? Çok kolay aslında. Yapılan propaganda çalışmalarından elbette. Hiç alakası olmayan zihniyetleri, top yekûn aynı çizgiye çekme çabası başka nedir ve nasıl izah edilebilir. Yada yıllarca mağdur edilmenin sebebi olan konular, her insanımız tarafından da bu kadar aleni olarak bilindiği halde birilerinin “hayır, sizin bildikleriniz doğru değil, aslında siz yanlış biliyordunuz.” deme çabalarını nasıl yorumlamamız lazım. Bu “gerçek çarpıtma” adetinin, bütün dünyanın kabul ettiği gerçeklere de sirayet etmesinden endişe eder hale geldim.

Mesela, dünyanın kabul ettiği “beyazı” da bizim muhalefet sırf iktidar dile getiriyor diye “siyah” diyerek reddedebilir.(!) Açıkça ifade edeyim “Hayır” diyecek olanların işi de, inandırıcı olmaları da çok zor. Ortaya attıkları gerekçeler, daha ağızlarından çıkarken, kendisini çürüten ve samimiyetten uzaklaştıran ifadeyi de beraberinde taşıyor. Bunun yanında bir araya gelmeleri adeta imkânsız zihniyetlerin aynı çizgide dizilmeleri de, kendilerini anlatmada işlerini birkaç kat daha zorlaştırmaktadır. Bir milliyetçinin kafasını kemiren “Benim PKK ile birlikte aynı kararda ne işim var?” sorusunu, ellerine vuvuzela alıp hükümete, şarkılarla magazinel cevap vermeye çalışanların düşünmesi gerekmez mi? Bu tavırlar, bu meselenin ciddiyetini sulandıran ve de yapanların, temsil ettiği geleneği temsillerinde kendilerini zaafa düşüren durumlardır. Bu milletin, “daha fazla demokrasi daha fazla hukuk” adına yakaladığı bu fırsatı sadece siyesi öfke uğruna heba etmenin vebali oldukça fazladır.

Darbelerin genetiğinde (bizde olanlarda dâhil) yatan ve onları “Fransız İhtilali” gibi “meşru halk ihtilalleri” nden ayıran önemli bir nokta vardır. <ı>“cezalandırdıkları ihanetten beslenmek” evet bu çok önemli bir ayrıntıdır. Tepeden inen bu anlayışlar, yaptıklarını meşru göstermek için önce üzerlerinden beslenecekleri ve “hain” gibi gösterecekleri kitlelerin zeminini hazırlarlar.
Bu, kendi kurguladığını millete meşruymuş gibi sunmanın en klasik ve işleyen yoludur. Dünyanın hemen hemen her yerinde de aynı formatta ama farlı senaryo ve toplumsal dinamikler üzerinden yürür. Irak için başka, İran için başka, Hindistan, Pakistan ve Afganistan için ise daha başkadır. Öylede olmadı mı zaten? Bu gerçekler herkes tarafından da dillendirilirken birilerinin bu durumu inkâr etme çabası da yine bu milleti “Kör ve koyun” yerine koymaktır. Yapılan düzenlemelere yanlış diye değil sır zihniyet farklılığından ötürü “Hayır” denildiğini bilmeyenmi var. Peki, bu millet ve tarih bunun hesabını sormayacak mı zannediyorlar. Duyguları kalmamış olanların içinde, duygusal olmak ve içinden geldiği gibi gözyaşı dökmekte acınacak bir karşılıkla değerlendirilir. “Bizim ölümüze bizden başkası ağlayamaz.” anlayışı yada “İşkence görmediysen işkence görenin yada acı çekenin acısını hissedemezsin; eğer hissettiğini iddia eder yada yansıtırsan da sömürü yapıyorsundur.” anlayışı acınacak bir haldir. Hislerle alay edenler bir gün mutlaka alaya alınacaktır. Bütün bu yaşananlarda toplumların sorumluluğu da var aslında. Belki cahil bırakıldıkları ya da cahil kaldıkları için. Yani cam kadar saydam bir görüntü vererek içindekileri ve kafasındakileri kötü zihniyetlilere sunduğu için. Gelişmiş toplumların vatandaşları da o oranda kendilerini yetiştirdikleri için kimse onlara bu hakir bakışı sergileyemez. Birine bakarak, diğerinin de resmini çekemez. Ama geri kalmış ülkelerin kaderi ise dışarıdan kumanda edilmek olur. “Bizi dış güçler yönlendiriyor.” diyenler, şu gerçeği hiç görmezler.

Oy verirken kabinde yanımıza dış güçler mi gelip bizi istediklerine zorluyorlar?
Bu sorunun cevabi herkese göre “Hayır” ise o zaman geriye şu kalıyor, güdülmeye müsait olmayan beyinler yetiştirmek. Ve inanıyorum ki artık bu konuda eşik geçilmiştir. Bizi böyle görenler başka kapıları zorlasınlar. Artık bu kapıdan onlara ekmek çıkmayacaktır. Bu millet, bunu referandumda bir kez daha ispatlayacaktır. İsmail ÖZ (Sosyolog)
 
Toplam blog
: 30
: 692
Kayıt tarihi
: 16.09.06
 
 

1974 yılında Bayburt'ta doğdum, sosyolog-yazar olarak çeşitli çalışmalar yapmaktayım...

 
 
 
 
 

 
Sadece bu yazarın bloglarında ara