Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

17 Mart '07

 
Kategori
Özel Günler
 

Birlikte olmak...

Birlikte olmak...
 

Bazı zamanlar vardır, o zamanlar ulus olarak birlik ve birlikte olmanın gerekliliğinin otomatik olarak anımsandığı zaman dilimleridir onlar. Biz de ulus olarak, 23 Nisan'larda, 30 Ağustos'larda, 29 Ekim'lerde bu kutsallığı hissederiz. Çanakkale savunmasının yıldönümü yarın. Ecdadımızla gurur duyduğumuz, onların iman ve inanmışlıklarıyla hayatlarını hiçe sayarak 250 000 şehit verdikleri Çanakkale.

Artık biz, o vatan sevgisinin bütün ruhunu kapladığı insanlardan değiliz. Magazinlerde olanı biteni soluksuzca izleyen, adaleti kendisi sağlama adına can yakan, işden evine gitmek için 6 aylık hamile bir kadına tecavüze yeltenen, direnince dövüp yol kenarına atan insanların birlikte nefes aldığı bir toplum olduk. O gençliğinin baharında kanını döken, gömülmeye fırsat ortalıkta kokan o güzel insanlardan özür dilemek geliyor içimden. Hala umutsuz değilim. Ve bu fare hikayesini paylaşıyorum sizlerle.

Evin minik faresi, duvardaki çatlaktan bakarken çiftçi ve eşinin mutfakta bir paketi açtıklarını gördü. Kendi kendine: "İçinde hangi yiyecek var acaba ?" diye düşündü. Bir süre sonra gördüğü paketin bir fare kapanı olduğunu anladığında yıkılmıştı.
"Evde bir fare kapanı var!, evde bir fare kapanı var!" diye bağırarak telaşla bahçeye fırladı. Minik fareyi telaş içinde gören tavuk, umursamaz ve bilgiç bir tavırla başını kaldırdı ve gıdakladı:

"Zavallı farecik... Bu senin sorunun benim değil. Bana bir zararı olamaz küçücük kapanın" dedi.

Tavuktan destek bulamayan farecik bu sefer telaşla domuzun yanına koştu ve, "Evde bir fare kapanı var!, evde bir fare kapanı var!" diye adeta çırpındı. Domuz anlayışla karşıladı ama, - "Çok üzgünüm fare kardeş ama dua etmekten başka yapacağım bir şey yok. Dualarımda olacağından emin ol" dedi.

Minik fare çaresizlik içinde ineğe döndü ve, "Evde bir fare kapanı var, evde bir fare kapanı var!" dedi. İnek; "Bak fare kardeş, senin için üzgünüm ama beni ilgilendirmiyor." dedi.

Sonunda farecik, başı önde umutsuz şekilde eve döndü. Çiftçinin fare tuzağı ile bir gün tek başına karşılaşmak zorunda olduğunu anladı.


O gece evin içinde sanki ölüm sessizliği vardı. Minik farecik aç ve susuzdu. Tam yorgunluktan gözleri kapanacaktı ki birden bir ses duyuldu. Gecenin sessizliğini bölen gürültü, fare kapanından geliyordu. Çiftçinin karısı, ne yakalandığını görmek için yatağından fırladı ve mutfağa koştu.

Karanlıkta kapana, zehirli bir yılanın kuyruğunun kısıldığını fark edememişti. Kuyruğu kapana kısılan yılanın canı yanıyordu ve aniden çiftçinin karısını ısırdı. Çiftçi, karısını apar topar doktora götürdü. Doktor, zehiri temizledi sardı. Çiftçi karısını eve getirdi, yatırdı. Karısının ateşi yükseldi ve bir türlü düşmüyordu. Kadıncağız ateş ve ter içinde kıvranıp duruyordu.

Böyle durumlarda taze tavuk suyunun gerekli olduğunu herkes bilir, çiftçi de bıçağını alıp bahçeye koştu. Karısı taze tavuk suyu çorbasını içti, biraz kendine geldi. Karısının hastalığını duyan komşular ziyarete geldiler. Onlara ikram etmek için çiftçi domuzunu kesti. Çiftçinin karısı gittikçe kötüye gidiyordu. Yılan, belli ki çok zehirliydi. Birkaç gün sonra çiftçinin karısı iyileşemedi ve öldü.
Cenazesine çok sayıda kişi gelince hepsine yeterli et sağlamak için çiftçi ineği mezbahaya yolladı. Fare tüm bu olanları büyük üzüntü ile duvardaki deliğinden izledi.

Birisi, sizi ilgilendirmediğini düşündüğünüz bir tehlike ile karşı karşıya ise hepimizin aynı tehlikede olabileceğini hatırlayalım. Hepimiz yaşam denilen bu yolculukta yer alıyoruz. Diğerimiz için bir gözümüzü açık tutmalı ve diğerlerini cesaretlendirmek için çaba harcamalıyız.

Asıl önemli olan ve memleketi temelinden yıkan, halkını esir eden, içerideki cephenin suskunluğudur. Mustafa Kemal Atatürk

 
Toplam blog
: 23
: 2153
Kayıt tarihi
: 12.02.07
 
 

Hayatla doğrudan ilgiliyim, hemen hemen her konu ilgimi çeker, ancak mistik, metafizik, tarih ve ..