Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

17 Mart '07

 
Kategori
Özel Günler
 

Dur Yolcu!

Dur Yolcu!
 

Küçücük bir çocukken, neden bu kadar anlamlı bu şiir diye düşünürdüm. Necmettin Halil Onan’ın;
Dur Yolcu! Bilmeden gelip bastığın,
Bu toprak, bir devrin battığı yerdir,
........
Dizeleriyle başlayan, Gelibolu yamaçlarında yazılan ‘’Bir Yolcuya’’ şiirini okurken...
Sonra müzik derslerinde, çok sevdiğim okul müdürümüzün (ne yazıkki ismini hatırlayamıyorum) önderliğinde söylediğimiz o şarkı:
Çanakkale içinde aynalı çarşı,
Anne ben gidiyom düşmana karşı.
OFF, gençliğim eyvahhhh!
......
Aynıydı hisler ama çözümsüzdü o zamanlar benim için.
Anlatılıyordu tarih derslerinde, bir kitap üzerinde bir kronoloji olarak hafızamıza kazınıyordu sadece. Ezberleyip geçiyorduk biz de, sınavlarda aldığımız her iyi nota sevinerek...
Yıllar geçip te, Buket Uzuner’in Gelibolu kitabını okuduğumda; Uzun Beyaz Bulut’un hikayesi beni çözüme ulaştırmıştı. İşte buydu Çanakkale şiirelrinin ve şarkılarının küçücük yüreklerde bile hissettirdiği titreyiş.
O topraklarda sıradan bir savaş yaşanmamıştı. Çok farklı bir şeydi bu, savaştan çok öte bir mücadele. Her iki taraf için de...
Yokluk içinde Türk askerlerinin toprak müdafaası ve amaçsız bir halde millet bile olmayan karma bir Anzak ordusunun çaresiz askerlerinin çok uzun süren yaşam savaşı vardı. Aslında birbirleriyle bile değildi savaşları... Yamaçlardan oluk gibi kan akarken, şehitleri toplamak için verilen molalarda bile paylaşım vardı; savaşan iki grubun arasında...
O topraklara ayak bastığımda daha da hissetmiştim ayrıcalığı... Aradan geçen 90 yıl içinde bile hala buram buram izler fışkırıyordu her karış topraktan. Kabatepe’de çocuklarımla yaptığım kampta, onların siperlerde yaptığı savaş oyunlarını görünce, bunun bir oyun olmadığını anlatmam lazımdı onlara.
Seyyid Onbaşı’nın anıtında çocuklar hayret ediyordu, bir insan 250 kg’lik bir top mermisini tek başına nasıl kaldırmıştı?
Bitmek bilmez Çanakkale’de müzeler, şehitlikler ve anıtlar...
Çocuklar izlerken ve gezerken ağustos sıcağında hepsini; bir kere daha düşündüler gördükçe, düşmanın ve bizim cephanelerimizi. Her parça o kadar iyi anlattı ki çocuklara; kargacık burgacık silahlarımızla düşmanın silahlarını birebir görüp te farkı kıyasladıklarında...
O zaman azmi, o zaman cesareti, o zaman vatan sevgisini çok daha iyi kavradılar...
Ve Anzak şehitliklerinde gördükleri mezarlar, onlara düşmanlığın sonunu da gösterirdi. Savaşın faturasını da... Bir avuç toprak ve herkesin boyu kadar bir mezar. Tabi kısmet olanlara...
Bizim 300000 şehidimize olduğu kadar, düşman askerlerinde de üzüldüler.Ve Atatürk’ün Şehitlik’teki analara seslenen meajını okuyunca da, böyle bir ulusun ferdi olmaktan, böyle bir lidere sahip olmaktan bir daha gururlandılar orada.
‘’Analar, artık bu topraklarda yatan evlatlarınız, bizim düşmanımız değil; bizim evlatlarımız’’ diyen başka bir lider var mıdır dünyada?
Mehmet Akif Ersoy’un şu dizleri aslında anlatıyor da, iliklere kadar hissetmek için; o topraklarda gezinmek, orada Mart ayazını yemek gerekiyor bence...
Vurulup tertemiz alnından, uzanmış yatıyor,
Bir hilal uğruna, ya Rab, ne güneşler batıyor!
Ey, bu topraklar için toprağa düşmüş, asker!
Gökten ecdad inerek öpse o pak alnı değer.
Yarın 18 Mart, Çanakkale Şehitleri'ni Anma Günü....
Sadece bizim evlatlarımızı değil, o topraklarda şehit olan tüm askerleri saygıyla selamlıyorum; ebedi ikametgahlarında...
Ve o savaş emrini verenlerin bu günkü mirasçılarına sesleniyorum:
Hala anlamıyorsak savaşın sonuçlarını; daha çok masum insan, dünyanın her karış toprağında bu şekilde can verecek. Durduralım artık, yeter!

 
Toplam blog
: 240
: 1628
Kayıt tarihi
: 18.08.06
 
 

Zamandan şikayet ederken, ne kadar hızlı aktığını fark edemeden geçmiş yıllar. Kırklı yıllar, kır..