Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 

28 Nisan '16

 
Kategori
Deneme
 

Bitimli Dünya

Bitimli Dünya
 

Sevgilerimiz bitimsiz olsa da, dünya malum bitimli. Yazın kışı var, yolun başı ve sonu, ömür dediğimiz ne ola ki… Ve böylesine bitimli olan bir dünyada paylaşamadığımız nedir, insan kendine dahi sormadan edemiyor?

Her başlayan gün bitiyor, her gece sabaha doğru güneşin batımından itibaren koşuyor. Kısaca dünya yüzünde her şey başlıyor ve bitiyor. Doğduğumuz andan itibaren ölümümüze doğru gün be gün yaklaşıyoruz. Tüketiyoruz anlayacağınız sahip olduğumuz her şeyi…

Hayatımızın değişmeyen felsefelerinden biridir bu başlangıç ve bitişler. Bizi yaratan bunlara müdahale ettirmemiş. Bizde adına kader deyip, üzerinde fazla kafa yormamışız anlaşılan. Kafa yoran filozofların çoğuna ise deli deyip yine gülüp geçmişiz. Anladıklarımızın sayası çok az. İstisnalarımıza ise laf yok… (Mevlana ve ölüm algılayışı Şeb-i Aruz gibi…)

Nerden aklıma düştü bilmem bu bitişler, sona varımlar. Yüreğimizi yakan özlemler, acılar… Yaşamsallarımız, tercihlerimiz ve toplamında bizi biz yapanlar…

Başlayan ve biten hayatlar…

Anlamlı-anlamsız, iyi-kötü, yararlı-yararsız hayatlarımız ve arta kalan başucumuzdaki bir tek dikili taş, mezar taşımız. Ardı sıra unutulup giden beden-ruh, varlıklarımız…

Dünyanın çarkına su taşıyan dilimiz, damağımız, dimağımız. Ölüyor, doğuyor, var olup yok oluyoruz. Taşına, toprağına-çamuruna karışıp, hamur gibi yoğruluyoruz. Yeryüzünü bizler var ediyoruz. Toprağın gübreleri gibiyiz, dağı-taşı bedenimizle yeşertiyoruz.

Ahmet Şefik kardeşim soruyordu felsefe nedir diye, düşündüm felsefe bu olsa gerek. Yaşam içinde, yaşamsallarımızla birlikte var oluş ve yok oluş hikâyemiz. Felsefe biziz ve bizlerin hayatlarından alıntılar…

Kabulleniş…

Bu yazının sihirli kelimesi bu olsa gerek.

Kabul edemeyenlerin çilesi sonsuz çünkü itiraz yersiz hatta yurtsuz ve hatta adressiz… Kayıp yahut meçhule ve/veya gaibe…

Ölümün güzeli de var mıdır? Özleneni, bekleneni ve isteneni... Hasretleri bitiren, vuslatlara sözlü ayrılıklar gibi, tatlı ölümler var mıdır? Ölümün erkeni-geçi var mıdır? Yaşlısı-genci, çocuğu, bebeği var mıdır? Ölümün gözyaşı var mıdır? Masumlara akan, pınar gibi duru… Haklısı, haksızı var mıdır? Zamanlı-zamansızı…

Derdimiz ölüm değil elbet. Derdimiz ölüm olsaydı, üzerinde bu denli kafa yormazdık. Arayıp-sormazdık, nedenlerini niçinlerini birbiri ardına sıralamazdık. Derdimiz umut, hayat, var olmak ve tercihimiz hep yaşamdan yana…

Bizler yaşama ve umuda doğuştan sözlüyüz…

Biliyoruz ki bizim toprak olacak olan bedenimiz, yağmur ve kar sonrası yeşerecek bir çiçekle rengârenk açacak ve sonsuz yaşam için varlığını bir şekilde yeryüzünde sürdürmeye ve ruhumuz ait olduğu yerde mutlu mesut var olmaya hangi boyutta, türde ve şekilde olursa olsun devam edecektir.

Böyle bir yazıyı şiirsiz sonlandırmak olmazdı. Sezen Aksu’dan dinlediğim, yazarının Yahya Kemal Beyatlı olduğunu öğrendiğim bu sözler hoşuma gitti ve paylaşmak istedim. Şimdilik müsaade, bu konuyla ilgili söylenecek daha çok cümle var ancak yenimiz olmasa da yerimiz malum dar. Bitimli dünyada sevgileriniz bitimsiz olsun diyor ve sözü şiire bırakıyoruz;

           

Ruh ufuksuz yaşamaz.
Dağlar ufkunda mehabet,
Ova ufkunda huzur,
Deniz ufkunda teselli duyulur.
Yalnız onlarda bulur ruh ezeli lezzetini.
Bu ufuklar avutur ruhu saatlerce, fakat
Bir zaman sonra derinden duyulur yalnızlık.
Ruh arar kendine bir ruh ufku.
Manevi ufku pek engin ulu peygamberler
- Bahsin üstündedir onlar-lakin
Hayli me'ud idiler dünyada;
Yaşıyorlardı havarileri, ashabiyle;
Ne ufuklar! Ne güzel ruh imiş onlar! Yarab!

Yasayan her fani
Yasayan ruh özler,
Her sıkıldıkça arar,
Dar hayatında ya dost ufku, ya canan ufku.

Beni sorarsan şahitsiz suçlar gibi / Kınalı kanadı kırılmış kuşlar gibi

Yazı gelmeyen upuzun kışlar gibi / Unutulmuşlar diyarında düşünüyorum…

 

 

 
Toplam blog
: 20
: 164
Kayıt tarihi
: 18.09.15
 
 

Memleketim Zonguldak yani emeğin başkenti... Ben de cümleler önce kara taşlardan süzülüyor... Ben..

 
 
 
 
 

 
Sadece bu yazarın bloglarında ara