- Kategori
- Söyleşi
Biz Adam Olmayız

Daha bir 30-40 senelik ekmek yememiz gerekiyor sanırım
Bazı köşe yazarları "Adam olmamız için neler yapmamız gerekir" sorusuna cevap arıyorlar zaman zaman . Eğitim birinci sırada, önce ve illâ ki aile, sonra da okul eğitimi. Okuma yazma oranı yüzde doksan diye okudum, geçenlerde bir MB yazarının istatikî verileri aktardığı yazısında. Ne kadar sevindirici bir durum dedim. Hemen sonrasında , bu orana sadece adını soyadını yazabilenlerin de dahil olduklarını ve bu durumda olanların yüzde doksanın içinde, çoğunluğu teşkil ettiklerini okudum. Lise ve üniversite mezunları da sanırım, yüzde yirmi civarında (yüzde doksanın içindekilerden) Bunların içinde düzenli gazete ve kitap okuyanların sayısı ise ... Onu da siz araştırın zira gerçekten utanılacak bir durum.
Hal böyleyken, yurdum insanının hemen her cümlesinde analı, avratlı küfretmeyi normal bir konuşma tarzı olarak görmesi, küçücük çocuklarının da kendilerine öykünerek her ortamda aynı "hödük"lüğü yapmaları kadar doğal bir şey olabilir mi... Hele yolları; tuvalet, lavabo, çöp tenekesi gibi kullananlar yok mu... Birgün bu yüzden birileri ile karakolluk olacağız diye korkuyorum. Uyarmaya kalksam, dilimin endazesini ayarlama konusunda çok emin olmadığım için "ya sabır" diyerek , doğru yapmadığımı bile bile başımı çevirip geçiyorum. Bir-iki kez yediği yiyeceğin kağıdını atan ilköğretim çağındaki çocuğa "Bak az ilerde çöp bidonu var, oraya atabilirsin" dediğim oldu gerçi...
Geçen gün eşimle birlikte yazın kaldığımız Korkuteli'ne , hem değişiklik olsun hem de evden birkaç şey getirelim düşüncesi ile gittik. Yolunuz oralara uğrarsa, şişi ve dondurması ünlüdür... Söylemesi ayıp... :)) Karnımızı doyurduktan sonra, şişçinin çay teklifi için çayımızı dışarda içmeyi önerdim. Etrafı, sonbahar güneşi ısıtıyor, şöyle bir keyifle çayımızı yudumlayacağız, eşimle bir iki şey konuşacağız. Yan dükkanın önünde yüksek sesle sözüm ona sohbet eden yukarda kullandığım sıfata uygun sevimsizlerden biri (insan demek içimden gelmedi, düşündüm bunu buldum), " A.... k...." diye başlayan cümleleri hiç istifini bozmadan , normal bir şey söylüyormuş gibi iki kez söylemekten ne ar duydu ne de az ötede aile oturuyor diye bir çekinge... İyi ki çayımız bitti kalktık.
Tamam; insanın küfür de edeceği zamanlar da olabilir. Çok istisnai durumlarda, birisi haksız yere canınızı fena halde yakmıştır veya birilerinin gözünüzün önünde canını yaktıklarına şahit olmuşsunuzdur, kan beyninize çıkmış, kontrolünüzü kaybetmişsinizdir. Herkes için değil de, -öfke kontrol- sorunu olan bazıları için belki böylesi durumlar bir yere kadar , hoşgörü çemberi içinde kabul görebilir. Ülkeyi kötü yönettiğine, insanların kanını emdiğine emin olduğu kişiler için , söz konusu kimselerin kulağına gitmeyecek şekilde de, belki hoş görülebilir, bu tutum... Tabiki, hiç olmaması en güzeli ama hemen her cümlesinde veya günde on kez çoluk çocuk, kadın demeden küfreden, küfürlü konuşmayı , bir erkeklik bir üstünlük özelliği olarak algılayanlara benim öfkem.
İktidardakiler, kendileri ile ilgili; değil küfürlü konuşanları, en ufak bir eleştiride bulunanları bile fişliyor, gerek duyduklarına yaptırım uyguluyorlar. Facebook'da bir paylaşım vardı sevgili Atatürk ile ilgili, yeri gelmişken onu da aktarayım:
Atatürk'e hakaret ettiği gerekçesi ile bir adamı tutuklamışlar. Atatürk "Neden bana hakaret etmiş bu adam?"diye sormuş. "Gazete kağıdı ile tütününü sarmış, o da tutuşmuş, bu yüzden" demişler. O güzel insanın tepkisi ve cevabı da şöyle olmuş: "Az bile söylemiş, siz hiç tütünü gazeteye sarıp içtiniz mi, ben Trablusgarp'ta içmiştim çok berbat bir şey"demiş. Atatürk olmak, böyle bir şey işte...
Sadece küfür etmek, yerlere tükürmek, çöp atmak mı , adam yani insan olmamız için, daha çoook fırın ekmek yememiz gerektiğinin göstergesi... Balkondan aşağı halı kilim silkelemekten tutun, toplu taşıma araçlarında - ocaktaki fasulyeye varıncaya kadar- evin her türlü ahvalini yüksek sesle, cep telefonu konuşmalarıyla aktarmak mı, komşularının tanıdıklarının yürüyerek gelmelerine engel olacak sayıda sokak köpeğini kendi kafasına göre, sokağa salanlar mı(bizim sokağımız gibi)... Geri kalmış ülke fotoğrafları olarak , ne ararsanız bulabilirsiniz güzelim ülkemizin albümünde...
Aziz Nesin'e "Bu milletin yüzde sekseni aptal" dediği için çok kızardım bir zamanlar... Kızmıyorum artık... Onun "Biz adam olmayız" adlı, tiyatro olarak da sergilenen eserinin kapak resmini, görsele koydum.
Okuyucularım da diyecekler ki, "Bu kadına da belli olmuyor bazen ülkem diyor, milletim diyor bazen de böyle yerden yere çalıyor... Göz nurumuz çocuklarımız için de aynı şeyi yapmaz mıyız? Hem çok severiz hem de uygun olmayan hal ve hareketlerini görünce kızarız ... Ne demiş büyüklerimiz: "Tabak sevdiği deriyi, yerden yere çalarmış"...