Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

17 Mayıs '07

 
Kategori
Anılar
 

Biz buluttuk...

Biz buluttuk...
 

Bir daha ne zaman yağmurlar yağar bu şehre…? Biz çocuktuk, hepimiz çocuktuk yıkanırdı bu şehir Nisan yağmurlarıyla baştan başa. Biz ıslanırken tepeden tırnağa terlerdik. Tenimize karışırdı toprak.. Şehre toprağın kokusu… Silmezdik terimizi, bilmediğimiz için silmeyi. Ortalığa çöken rehavet duygusu sarmazdı içimizi, deliler gibi özgür oynardık oyunlarımızı. Oyunlara karışırdı masumiyet, masumiyet içimizdeydi bizim… Her şeyden habersizdik… Kırlara sırt üstü yatar bulutları seyre dalardık. Her bulut bir başka birimizindi… Biz buluttuk... biz umuttuk… biz her şeydik…

Bu şehir her şeydi bizim için, dünya çok şeydi bizim için… Dünya çok büyüktü, biz küçüktük. Top oynardık, ip atlardık mutluyduk… Kavga ederdik… çabuk barışırdık… kin bilmezdik. Yalan söyler itiraf ederdik… sahtekar değildik. Dövüşürdük… pişmanlık duyardık… küsmeyi bilmezdik. Savaş oyunları oynardık… ne demek olduğunu bilmeden savaşırdık… yenilirdik… yenerdik… üzülmezdik… gerçek savaşları bilmezdik…

Sinemalarımız vardı bizim yaz akşamları gittiğimiz. Tahta sandalyelere oturur ağlardık çoğunlukla… Gazoz ister, çekirdek çitlerdik. Sinemadan her dönüşte yıldızları sayardık… Sonra herkes bir yıldız tutardı kendine “Benim.” diye. Hepimizin bir yıldızı vardı, büyüyünce gideceği. Kendi hayal ülkemizi kurduğumuz bir yıldızımız vardı bizim.. Adı Dünya değildi… küçük dünyalarımızı kurardık üzerinde alabildiğine, özgürce...

Hiç birimizin umurunda değildi kimin ne giydiği, marka bilmezdik. Hepimizin üstünde anamızın diktiği mintan, hepimizin cebinde babamızın verdiği delikli para… Yüreklerimizde sevgiler, dudaklarımızda sevinç çığlıkları, sokaklarda haykırışlarımız vardı bizim. Biz küçükken bu şehir bağırırdı “Biz”, “Biz” diye. Biz küçükken… henüz örselenmemişken geleceğimiz, bu şehrin bir sesi vardı… sesimizi duyan da vardı… sesimize ses verenler de… Yaşam bu şehirdi bizim için, şehirler yaşamdı küçük bedenlerimizde hayat bulan.

Bir daha ne zaman güneş doğar bu şehre…? Biz büyüdük, büyümedi umutlarımız da kendimizle. Nisan yağmurlarıyla yıkanamıyoruz artık. Terimiz kokmuyor çocukluğumuzdaki gibi toprak toprak. Şehrin kokusu neden değişti…? Ya bu içimize dolan karamsarlık duygusu…? Ne kırlara gidiyoruz artık, ne yazlık sinemalar kaldı… Yıldızlar çoktan tutuldu. Dünya ne kadar küçük… Gökyüzü bile görünmez oldu… Asit yağıyor üstümüze geceleri mehtap yerine.

Yüreklerimizde sevgiler tükendi önce, sonra dudaklarımızdan gülümseyişler. Biz büyüdük, geleceğimiz çoktan varmıştı geleceği yere… Bizi bekliyor bulduk, yıkıldık… Ne haykırışlarımız duyuldu, ne sesimizi duyan biri var artık… Sesimize ses veren yok hatıralardan başka… Bu şehir bize, biz yaşama küstük…

Artık gözlerimiz hep birbirimizin üstünde… Ne amaçlar belli, ne hedeflerin bir anlamı kaldı. Hırslar ve ihtiraslar bedenleri kavuruyor. Artık can çekişmekte olan “O ÇOCUĞUN” arkasında bekleyen akbabalar gibi dünya… Ağlıyoruz… göz yaşlarımız bile sahte. Oysa bu şehirleri kuran da biziz, şehirlere hayat veren de biz…

Bir daha ne zaman geliriz hayat bulmaya bu şehre kim bilir… Belki de hiç gelemeyiz, büyük ihtimal … Peki ama bu şehir kimin…? Ya bu dünya…? Ya da biz kimiz…?

 
Toplam blog
: 4
: 609
Kayıt tarihi
: 17.05.07
 
 

İzmir doğumluyum. İlk, orta ve lise öğrenimimi İzmir’de yaptım. Yüksek öğrenimimi Gazi Üniversite..