Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

27 Eylül '08

 
Kategori
Güncel
 

Bize "Türk" derler, özgür yaşamak ilkemizdir.

Bize "Türk" derler, özgür yaşamak ilkemizdir.
 

Biz ezelden beridir hür yaşadık, hür yaşarız. Hangi çılgın bize zincir vuracakmış şaşarız.


Türkiye, hanidir bir "alt kimlik", "üst kimlik" ile çalkalanır oldu. Yakın tarihimize kadar böyle bir ikilem yaşantımızda yoktu. Şimdi ne deniyor? Üst kimliğimiz Türk'lüktür. Ondan sonra Kürt, Laz, Çerkez, vd.

Değerli dostlar, gelişmeleri dikkatle izleyin. Yapılmak istenen kasıtlı olarak yapılmaktadır. Hiç bir "alt kimliğe" sahip gurup çıkıp da bu kavramlardan söz etmiyor. Ya kim ediyor? Türkiye'yi yönetiyorum sananlar. Pekiyi, bundan amaçları ne? Elbette "Türk"lük bilincini sorgulatmak ve zaman içinde "Türk" ulusculuğunu ortadan kaldırmak.

Daha önceki yazılarımda da söz ettim. Büyük Türk ulusu, tarih sahnesinde varolduğundan bu yana, hiç bir gücün esareti, sömürüsü ve himayesi altına girmemiştir. Bu ulus, her zaman başı dik dolaşmıştır. Ya tarihten silinmeyi göze almışlardır, ya da bağımsız yaşamak için savaş vermişlerdir.

Lütfen, çevrenizde olup bitenlere sıradan adli olaylar olarak bakmayın. Bu olayların amacı tekdir: Türk ulusunun, ulus olma bilincini ortadan kaldırmak ve ümmet toplumuna dönüştürmek.

552 ilâ 744 yılları arasında yaşamış Göktürkler'in Orhun Yazıtları'nda ilk olarak "Türk" adı geçer. Elimizde olan ilk yazılı belge budur. Sözlü olarak "Türk" adının ne zamandan beri kullanıldığını henüz bilmiyoruz. Son bulgular fakat henüz kesin olarak kanıtlanmamış bulgulara göre on bin sene öncesine kadar ve Anadolu topraklarında "Türk" adlı uygarlıkların yaşadığı idi. Elbette bu verilerin doğru olup olmadığını zaman ve bilim bizlere gösterecektir.

Bizler yine de Göktürkler'i ilk olarak Türk adını kullanmış varsayalım. Bu bile, yaklaşık bin beşyüz senedir dünya denen yeryüzünde bir Türk adının yaşadığının kanıtıdır. Bu on beş yüzyıl demektir. Yani, Türk adı dünya denen yeryüzünde dolaşırken daha Fatih'in İstanbul'u almasına dokuz yüz yıl vardı. Bizans'ın Ayasofyası ise henüz yirmi yıllık bir yapıydı. Ve İslâm peygamberi Hz. Muhammed henüz peygamber olmamıştı. Hz. Muhammed'in peygamberlik payesini Hira dağında almasına daha elli sekiz yıl vardı. Ama, "Türk" adı ile büyük bir topluluk Asya'nın bozkırlarında çeşitli inançlara sahip olarak at koşturuyor ve geleceğin büyük Türk ulusunun oluşmasına çalışıyordu.

Biz Türkler, hep düz ovalarda, akan su kenarlarında ve kimse bize çatmazsa, kimseye çatmadan ve kimseyle savaş etmeden bağımsız ve özgür yaşadık. "Bağımsızlık benim karakterimdir" diyen son Türk bağımsızlık savaşcısı Mustafa Kemal'in genlerinde de bu Türklerin bağımsızlık tutkusu vardır. Ve o Mustafa Kemal ki, büyük bir onurla "Ben büyük Türk ulusunun bir bireyi olmaktan onur duyuyorum" demiş ve Atatürk soyadını seve seve kabul etmiştir.

İlk Türk adını kullanan devletin Göktürkler olduğu biliyoruz. Yıl kaçtı? M.S. 552. Pekiyi, Türkler ne zaman İslâmiyeti kabul etmeye başladı? M.S. IX. yy. (M.S. 800'lü yıllar). Ama, daha geniş topluluklar olarak X. yy'da (M.S. 900'lü yıllar). Bu şu demektir: İslâmiyete geçmeden dörtyüz yıl önce yani dört yüzyıl önce Türkler tarih sahnesindeydi. Göktürkler, Uygurlar, Kırgızlar, Türgişler, Karluklar, Oğuzlar Arap çöllerindeki bedevi kavimlere insanlık dersi, uygarlık dersi verecek düzeyde devletler kuruyorlardı.

Nitekim, IX ve X. yüzyıldan sonra İslâmiyeti seçen Türk toplulukları yine Arap kültürlerindeki insanlar gibi yaşamayı hiç bir zaman tercih etmedi. Çünkü, bugün tartışmaya açtığımız "alt kimlik" ya da "üst kimlik" kavramı orada yoktu. Orada varolan, kişilikli, onurlu bir Türk devletiydi. Din, devlet olmada (tâli) ikincil unsurdu. İlk unsur Türklükdü.

Türk soyundan gelen ve kanında Türklük kanı olan, genlerinde Türklerin tam bağımsızlık ilkesini taşıyan her Türk illâ ki önce Türk ulusu olma onurunu sürdürecektir. Din, elbette ikinci plandaki yerini alacaktır. Çünkü, Türklük demek tam bağımsız ve özgür yaşamak demektir. Din demek ise gerektiğinde bir kişinin ya da bir cemaatin ya da bir tarikatin boyunduruğu altına girmek demektir. Çünkü, din kutsaldır ve soyut bir Allah ya da tanrı idolü ile sonlandırılmış durumdadır. Yani, bu kutsal ve soyut kavramla inananları sömürü altına almak Allah ya da tanrı adına çok kolay yapılırken, elbette bundan siyasi ve ekonomik güç sağlayanlar dini de bir sömürü aracı olarak bile bile ve seve seve kullanmaktadırlar.

Türkler, tarihte varolduklarından bu yana, hep Türk olmayı birinci kimlik, dinlerini ise ikinci kimlik olarak kabul etmişlerdir. Bu nedenle de diğer çok tanrılı ya da tek tanrılı dinlere inanan devletlerden çok daha uygar yaşamışlardır.

İşte bu aşamada ve ABD'nin Büyük Ortadoğu Projesi'nde Türk ulusculuğuna yer yoktur. Şimdi, yüzyıllardır bağımsız yaşamış Türk ulusunun yaşam tarzını ters çevirip, İslamiyeti birinci kimlik, Türklüğü ikinci kimlik yapma savaşımı vardır. Çünkü, İslâmiyet altında ve Müslümanlık kimliği altındaki bir topluluk çok daha kolay sömürülür. Eğer, bir devleti din devleti durumuna getirir ve onun dinine karışmadan ülkeyi işgâl ederseniz kimseniz sesi çıkmaz. Fakat, büyük Türk ulusunu işgâl etmeye kalkarsanız öyle bir tokat yersiniz ki, 1919'dan 2008'e kadar hâlâ acısnı da unutamazsınız, çıkardığı sesi de kulaklarınızdan silemezsiniz.

Bugün yapılmakta olan budur. Ve ne yazık ki bir ulusun kimlik yapısı değiştirilirken buna içerde destek sağlayanlara büyük parasal kaynaklar sağlanmaktadır. Bunu sağlayanların egemenliklerini sürdürmesi için halka para, eşya ve erzak yardımı yapılmaktadır.

Ama hepsinden acıklısı "Ben Türküm Atatürkçüyüm" diyenlere verilen gözdağıdır.

Şimdi büyük bir yol ayrımındayız: Ya büyük Türk ulusunun bir bireyi olmaktan onur duyarak tam bağımsız yaşamak için savaşım vereceğiz; ya da bir ümmet toplumu olarak, şeyhlerin, tarikatlerin yani gerici ve geri kafalı din tüccarlarının elinde ve onları zengin ederek emperyalist ABD'nin Büyük Ortadoğu Projesi'nde oyunculuk yapacağız.

 
Toplam blog
: 278
: 3275
Kayıt tarihi
: 26.05.07
 
 

İstanbul'un Kadıköy ilçesinde doğdum. Bir daha da Kadıköy'den ayrılmadım. İstanbul Üniversitesi, Ede..