Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

19 Eylül '09

 
Kategori
Bayramlar
 

Bizler gibi eski eşşeklerin bayramı, sıra dışı olurdu

“Sana eşek diyorlarsa, gül geç. Bir daha diyorlarsa düşün.. Bir daha diyen olursa, kendine bir semer ara... “ diye muhteşem bir söz vardır. Buna rağmen, bizim ülkede eşek adedine göre, semer satışları az ve fiyatları da düşüktür. Tabii hayatın bir çok yerinde herkesin yaptığı muhtelif eşşeklikler vardır. Bana göre: Benim yapıp benim zarar gördüğüm, ancak başkalarına zarar vermediğim eşeklikler, kısmen hoş görülebilecek eşşekliklerdendir. Ancak benim yapıp başkalarına ve çevreye, hatta istikbâle zararlar verdiğim eşşeklikler ise, hiç de hoş görülebilecek cinsten eşşeklikler değildir.

Çocuk ve de genç olup da eşşeklik yapmamış olan, az insan vardır. Esasen insan olabilmek için de biraz eşşeklik yapmak ve bu yolla, doğrunun ne olduğunu kavramak gereği de vardır. Tamamen eşşeklerin yanında elbet değilim ama, öğrenmek anlamında, ölçülü eşşekliğin yanındayım. Bendenizin de eşşekliği bol olduğu dönemlerde, peder ikide bir fakîri siygaya çekiyor, yukardan aşağıya bendenizi parlatıyordu. Bendeniz birkaç zaman o parlaklığımı devam ettirmekle birlikte, yine ahvâlim matlaşmaya yüz tutunca, herhalde yine bir eşşeklik yapıp, yine parlatılıyordum. Sanmayın ki; bu durum ahval-i adiden, sürekli olan bir hadiseydi. Nadiren olan işlerdendi. Ancak, bana edilen ikaz sözleri, beni rencide etmekteydi. Tabii gurur gelişmediği müddetçe, hata yapılır. Hataya mazeret de aranır. Zaten gururla kibir arasındaki en büyük ayrıcalık da budur. Kibirli kişiler, sürekli yaptığı hatalara mutlaka mazeretler ararlar. Gururlu insanlar ise, hata yapmamaya çalışırlar ama bir hata yaptıklarında da, hemen muhataplarından özür dilerler. O tarihlerde, sıpadan eşekliğe dönüşüm sürecinde, nerede bu tefekkür bizde? Sadece bir iki kelime işitince, sıkıntı duymayı iyi biliyoruz...

Ezcümle, bir gün efendice dikilip Peder Beyin karşısına, Bir maruzatım olduğunu söyledim, kendisine. Beni dinlemekte olduğunu söyleyerek, köşesine geçip oturdu. Ben de söyleyeceklerimi, evelemeden gevelemeden söylemeye başladım. Dediklerim esasen çok ince bir hususa parmak basan gerçeklerdi. Kendisine “Muhterem Pederim, zat-ı aliniz lütfedip bana Peder Merhumunuzun ismini koymuşsunuz. Malum-u zarafetiniz, Ali Haydar adı, aynı zamanda bir Halifenin de ismidir. Gençlik ve cehalet sebebi ile Bendeniz, haddimi aşan işler ve bazı hatalar yaptığım zaman, haklı olarak bendenize karşı sert davranıyorsunuz. Bu durumda, istemeden de olsa, fakîrin şahsında, hem bir Halifeye, hem de pederinize karşı yanlış muamelede bulunur bir hale düşüyorsunuz. Bendenize madem bu tavırla davranacaktınız, o taktirde Pederinizin ismini fakîre koymasaydınız. Bu durum, beni daha da muazzep ediyor. Bu sebeple ve müsaade buyuracak olursanız; Bendeniz ismimi değiştirmek istiyorum!..” dedim. Dedim ama ortaya bir bomba düşmüş gibi oldu. Peder Beyin suratında ne daha önce, ne de daha sonra, hiç görmediğim bir ifade olduğu halde, bana uzun uzun baktığını da müşahede etmem, yediğim nanenin vüsatinin azametine en bariz işaretti.. Ben dediklerimin çok etkili olacağını hesaba katmıştım ama bu etki karşısında, görmem mümkün olabilecek tepkiyi, zannımca pek hesaba katmamıştım. Yaptığım işin, yaşımı başımı ve beni aşması ve ezip geçmesi karşısında, O yerin yarılmasını ve asla bir daha dışarı çıkmamak üzre, o yarıkta kaybolmam gerektiğini düşünüyordum. Yaptığım gerçekten çok büyük bir eşşeklik olmuştu. Sonra Peder Bey, yine o güne kadar duymadığım bir ses ve çok düşük ama bıçak kadar keskin bir tonda, bana “Çekilebilirsiniz Ali Haydar Beyfendi..” dedi. Esasen Peder bana hitap ederken, ilk ismimi de hiç kullanmazdı. Keza, bana “Haydar Bey diye hitap ettiği olurdu ama “Beyefendi” dediği de hiç olmamıştı. Bütün bunlar bir araya gelince, akıbetim hakkında en ufak bir meseleyi düşünmek bile, tüylerimi diken diken etmeye yetip de artıyordu. Mutlaka ciddi ve tasarlanmış bazı olaylar olacak ve benim bastırmam çıkacaktı.

Ondan sonra günler gelip geçerken, arada sırada bendeniz eşşeklikler de yapmaya devam ettim, tabii. Peder bu yaptığım eşşekliklere, en ufak bir reaksiyon göstermiyordu. Benim tanıdığım O muhteşem adamın, böyle davranması mümkün değildi. Bana elbet ya ismimi değiştirmem için izin verecekti. Ki, bu çok ağır olurdu. Ya da aynı ağırlıkta, başka bir ders verecekti. Ancak ve mutlaka bir bildiği ve bir beklediğinin olduğu da kesindi. Derken Ramazan geldi. Peder Bey daha da sessizleşti. Fırtına öncesinin bu sessizliğinden ürkmediğimi söylemem, tamamen yalan olur. Ne olacaksa biran önce olsa da kurtulsam diye, sürekli dua ediyordum. Derken Şeker Bayramı geldi. Ailenin evlâd-ı ekberi olarak, milleti takıp önüme, vardık Peder Beyin huzuruna. El öpme merasimi, en küçükten en rütbeliye, yani bana doğru başladı. Herkes Peder Beyin elini öptü. Ben de öpmek için hamle yaptım. Beni durdurdu ve. “Müsaade buyurursanız, önce ben Sizin elinizi öpeyim, duanızı alayım Peder Beyefendi Hazretleri.” dedi. Bir an dona kaldım. Ancak, asla şaka yapmıyordu. Asla bana hakaret için de böyle bir davranışta bulunmuyordu. Tamamen öyle hissettiği ve Onun doğru olduğuna inandığı için, öyle yapıyordu. Öyle yapmakta da, yerden göğe kadar haklıydı. Esasen, benim kendisine söylediklerimde de, ben yerden göğe kadar haklıydım. Haklıydım ama söylememem gerekirdi. Söylemiş olmam terbiyesizlikti... Tabii “Estağfurullah” deyip, elimi serbest bıraktım. Önce O benim elimi öptü. Ben Ona “Berhudar ol Evlâdım.” dedim. Sonra ben Onun elini öptüm. O bana dua etti. Bu durum Peder Bey ölene kadar, her bayram aynı ile devam etti. Ve ben hayatımda bir daha ve halâ, ne kendime ne de bir kimseye karşı eşşeklik etmedim.

Uzaklarda bir yerlerde değil bu anlattıklarım. Daha henüz dün gibi. Elli yıl önceden, OnBeş yıl öncesine kadar, taptaze dipdiri gözlerimin önünde duruyor her şey. Sanki yarın yine aynı saygı, aynı muhabbet, aynı mükemmeliyet tekrarlanacakmış gibi, hatıramda her şey taptaze. Osmanî Bir Peder ile Bir Cumhuriyet çocuğu arasında cereyan eden, Bir mevzudur, Sizlere neklettiğim. Bu tür müthiş saygın ve derin bir münasebetten sonra, şimdi çevreme ikrahla, dehşetle ve korkuyla bakıyorum. Herkes sakız gibi, çiklet gibi, ağda gibi, herkes sevgi adına ve sevdiklerini iddia ettikleri çocuklarına karşı, neler neler ve ne kötülükler yapıyor!.. Ne yazıktır ki; yapılan hiçbir şey bilgi, kültür, düşünce, izan, irfan, mahsulü değil. Birçok hadiseyi, meseleyi, konumu, durumu, sebepleri, salâhiyetleri, münasebetleri, henüz idrakten aciz, minicik Bir evlâda, herkes kendi sıfatı ile muhatap oluyor. Bir çocuk düşünün ki; aynı zamanda, anne, baba, abla, ağabey, hala, teyze, yenge.. Kısaca ailedeki her bir fert kendisi. Bu kadar çok vasfı olan bir velet, kimin sözünü, kimin gözünü, kimin özünü dinler ki?.. Onun için kim kim oluyor ki?!. Zaten hepsi kendisi değil mi? Kendisi değil mi, tüm otorite mercii?.. Saygı kavramının tümünden olduğu gibi, başka kavramların çoğundan da, yoksun olarak yetişen, bu lüzucî evlâtların, yarınları tamamen büyük bir felâkettir. Zîra hepsi, kimlik bunalımı içinde, birer klinik vak’a olarak yetişmektedir. Böyle bir manyaklığa, böyle vahim bir aile şuursuzluğuna, Dünya’nın hiçbir yerinde rastlamak mümkün de değildir. Bu tür aile fertlerinin, aslında çocuğun kişilik haklarına tecavüzden tutuklanması, yargılanması, cezalandırılması gerekir. Ve bu kanunî işlemleri, bir Avrupalı, gözünü kırpmadan yapar. Bu yazıyı okuyan herkes, ne olur bütün tanıdıklarını bu konuda uyarsın. Hiçbir kimse, kendi sıfatı ile muhatap olduğu çocuğa, hitap etmesin. Zîra o evlâtlar hepimizin evlâdı ve yarınlarıdır. Bu türlerle, yarın bir yarının olması bile mümkün değildir.

Bu Bayram münasebeti ile beni ben yapmak için, beni sabır ve saygı ile büyütmüş olan, başta Rahmetli Validem ve Pederim olmak üzere, bütün Ahfadımın önünde tazim ile eğiliyor, hepsini fatihalar ve hayır duaları ile yad ediyorum. İnşâallah, Ruhları aziz, kabirleri pür nûr, makamları Cennet olsun. Sizlere de, efkârınızca sevdiğiniz ama saymadığınız, evlâtlarınızla birlikte, nice bayramlar ve çok daha şuurlu aile rabıtaları sürdürmenizi temenni ediyorum. Lütfen, çocukları rahat bırakınız. Onlar sadece Sizlerin çocukları olsun. Sizlerin anneciği, ablacığı, halacığı asla olmasın !.. Olmasın ki; bütün yarınlar, Onların sevinçleri ile bütün milletimize bayram olsun. Bayramınıza evlâtlar sebebi ile tepeden aşağıya, buz gibi su dökmekle, yarım asır sonra, mecburen yaptığım bu eşşeklikten dolayı da, beni bağışlayın... Merhum Peder hayatta olsa, Sizlere ya da bana, şimdi bilmem ne derdi?..

Haydar Volkan
Çiftehavızlar: 19.09.2009

Not: Eşek tek “ş” ile yazılır. Ancak yapılan eşeklik büyük ise, şeddeli yani çift “şş” ile yazılır.

 
Toplam blog
: 148
: 492
Kayıt tarihi
: 04.02.09
 
 

Haydar Volkan: 21.05.944 Rebabi bestekar Sabahaddin Volkan ve Piyanist Mukadder Volkanın oğlu olar..