Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

03 Aralık '15

 
Kategori
Blog
 

Blog... Mlog...

Blog... Mlog...
 

 
 
 
Peki ben niçin blog yazıyorum?
 
Ukalalık etmek için mi?
 
Belki. Herkesin içinde ben herkesten çok biliyorum; ben herkesten iyi biliyorum. Ulan, bunları bir güzel yazarsam, millet de anlar ve doğru yola gelir , beklentisiyle mi yazıyorum. Belki de . Ve öyle sanıyorum. (Ama bazıları benden daha iyi biliyorlar, boş geç…!)
 
Yoksa yalnızlığımı paylaşmak için mi?
 
Belki de… Bir ses olsun. Evrene haykıralım. Taa ötelere kadar gitsin (belki arşa kadar yükselir) Oralardan bir yerden bakarsın sesimize bir karşılık gelir; “Hey sen, ötelerdeki, sen ne yapıyorsun; nelerle uğraşıyorsun; Yoksa arkadaş mı arıyorsun; dost mu; yoksa bir insan mı arıyorsun… Ama böyle bağırmakla olmaz ki… Her şeyden önce insan içine karışmalısın. Dost istiyorsan, arkadaş istiyorsan, insanların yanına gitmelisin.” Der mi bilemiyorum. Bunu da boş geç.
 
Dostluk, arkadaşlık kolay mı? Her şeyden önce insanlar zaman isterler; kendilerine zaman ayrılmasını; ve dinlenmek isterler; ve bazı şeylerin kendileri için yapılmasını isterler… Arkadaşlık kolay mı? Hep fedakarlık ister; çaba ister.. Bunu yapacak gücüm kaldı mı?
 
Niçin yazıyorum?
 
Belki de kendi yazdıklarımı okumak için.  Aynaya bakar gibi … 
 
Evet, bir çeşit tarih düşürüyorum. Bunları ben yazdım, benim beynimin eseri. Bir yerlerde kalsın. Belki ilerde; çok ilerde bir tarihte birilerinin işine yarar ve ondan feyiz alırlar. 
 
Oysa kimse kimseden feyiz almıyor. Herkes kendi kafasının daha büyük olduğuna inanıyor ve herkes herkese akıl vermeye çalışıyor. Kim anlar varak-ı mihri vefadan. Senin vecizelerin sana göre; başkalarına bir şey söylemiyor. Herkes şöyle bir okuyup geçiyorlar. Belki biraz da bıyık altından gülümsemeyle. İşte o kadar. İki gün geçtikten sonra senin o kalıcı sandığın yazı da tarihin küflü sayfalarına dalıp gidecek. Ama belki bir gün bulup okurlar, düşüncesi güzel. İşte o kadar.
 
Niçin yazıyorum?
 
Belki de edebiyat yapmak için?
 
Hani derler ya.. “Caz yapma..caz..!”  İşte yazma, belki de bir kaostan anlamlı sözcükler bulup, çıkartıp, düzenli bir şekilde ortaya koyup, bir düzen bir armoni, bir duygusal iletişim bağı yaratma güdüsü ve çabasıdır. İnsan bir şiiri , bir uydurmasyon öyküyü niçin yazar; yeni bir söyleyiş yolu bulup, dilde yeni bir şeyler yaratmak için… Şiir yazarız, niçin? İnsanları duygusal yönden etkilemek için. Yani yazdıklarımızda çokça, benzer ruh ikizlerimizle veya eşlerimizle aynı duygu tandansında birleşmek, aynı gönül tellerini oynatmak isteği yatar. Şiir yazıyoruz. Çünkü karşımızdakini ağlatma; veya hiç olmazsa , “İç çektirmek” için; duygusal bir oyun oynuyoruz… Bu edebiyat değil de nedir. Edebiyat yapıyoruz. Edebiyat yapmak demek, duygularla oynamak demektir. Edebiyat akıl üzerine yapılmaz. Edebiyat  “kurmaca”dır. İnsan bir şeyler uydurur ve karşıdakine bunun doğru, gerçekmiş gibi gitmesini ister. İnsanlar için bir dünya kurarız ve bu dünyanın bize özgü olduğunu inandırmaya çalışırız.
 
Niçin blog yazıyorum?
Kavga etmek için mi? İşte, bazıları öylesine yalnızlar ki, baktılar dostluktan bir şey çıkmıyor. En iyisi “sataşayım..” diyor. Belki bir niza, bir kavga veya en iyisinden tartışmaya dalabiliriz. Olabilir mi? Böyle karşılıklı hırlaşma isteyenler de olabilir . Ama galiba ben onlardan da değilim.
 
Niçin blog yazarız?
 
Belki de farklılığımızı göstermek için. Hepimizin burnu, kulağı, ağzı var… Bir yandan tümümüz birbirimize benziyoruz ama benzemediğimiz yönlerimiz de var. Her şeyden önce tarihimiz benzemiyor. Tümümüzün geçmişi ayrı; anılarımız farklı; görüp geçirdiklerimiz farklı.
 
Ayrıca geleceğe ilişkin beklentilerimiz de farklı. Bir tek ortak gelecek kurgumuz olabilir. O da “ölüm” dür fakat onun da geliş zamanı, şekli ve şemaili çok farklı olacaktır; ve o nu da kurgulamakta ne kadar farklıyız.
 
Zaten şu anda, her birimiz dünyanın hep ayrı yerlerindeyiz. Kimimiz New-York’ da , kimimiz İstanbul’da, kimimiz de Hakkari de kendi hayatımızı kuruyoruz ve yaşıyoruz. Bu bakımdan da kimsenin yaşamının ötekisine benzemesi mümkün değildir. Belki şu anda yaşanan hayatları merak ettiğimiz için yazıyoruz. Ben bu haldeyim, ey insanoğlu, ey dost.. sen ne haldesin..  Anlat bana derdini,  efkarını, bilelim. Varsa bir çare söyleyelim.
 
Doğru. Belki de dertlerimiz  var da, onlara çare bulmak için yazıyoruz, çiziyoruz, bağırıyoruz, sesleniyoruz. Ey Dost! Söyle şu eklemlerimin ağrısına nasıl bir çare bulabilirim?
 
İşte bu noktada her şey bitiyor. İnsanlar dert dinlemek istemiyorlar. Dertten, sorunlardan bıkmışlar. Zaten kendi dertleri kendilerine yetiyor. Bir de seni mi dinleyecekler; bir de senin derdine çare mi bulmak isteyecekler… Ne  kadar boşuna bir çaba… İnsanoğlundan ancak bir iki ademoğlu senin derdini dinleyebilir, çare önerebilir. Gerisine davul, zurna saz… Boşversene sen… Herkes kendi derdini kendi çeker…
 
Belki de, beni beğensinler; beni sevsinler diye yazıyoruz… Ben şöyle akıllıyım, fikirliyim, şöyle güzel yazıyorum… Okusanıza be… Okusanıza..!  Niye kapımın önünden, şşırrak gelip geçiyorsunuz. Bir kez bile kafanızı çevirip bakmıyorsunuz. Burada bir maden var. Bakın, beni görün… ben neymişim ben… İşte herkes kendi kafasının en güzel kafa olduğuna inanırmış ya… İşte o hikaye…
 
Başka…
 
Bir sürü neden uydurabilirim. Niye yazıyorum? Niçin yazıyorum? 
 
Hiç birinizi ilgilendirmez. 
 
Ben yazmak için yazıyorum. Çünkü insanoğlu yazıyı bunun için icat etti. Yazmak için… Ne güzel bir icat. Bazılarının bu icattan haberi bile yok. Ne garip değil mi!
 
Hadi kalın sağlıcakla…
 
 
Toplam blog
: 2579
: 848
Kayıt tarihi
: 24.10.10
 
 

Mesleğim eğitimcilik… Şimdi artık emekli bir vatandaşım… biraz şairlik, biraz hayalcilik, biraz s..