- Kategori
- Mizah
Blog yazmak giderek zorlaşıyor

Bütün gün okuyorum blogtaki yazıları. Eski, yeni farketmiyor benim için. Dikkatimi çekene, gözüme takılana tıklıyorum. Beğendiklerime yorum yazıyorum. Kendi bloglarımı eve saklıyorum. Çünkü işyeri blog yazmaya elverişli bir yer değil.
Akşam evin kapısından girdiğim gibi bilgisayarın başındayım. Bloglarıma gelen yorumları okuyorum büyük bir heyecanla. Ağzım kulaklarımda, bir görmelisiniz. Cevap yazmadan olmaz şimdi diyorum. Onlar bana gönderilmiş bir hediye, teşekkür etmeliyim sahiplerine. Yorumlar, cevaplar derken... Aaaa!!! Ne de çabuk bitti böyle. Daha yok mu diye bakınıyorum sağa sola. Bu arada bir blog daha yazsam mı diye düşünürken, eşim geliyor salına salına. 'Okey oynayacağım müsade eder misin', diyor. Eeee... Ne yapalım, kalkayım bari, sonra yazarım. Saatler geçiyor, hala bitmedi mi şu okey. Çıldırmak üzereyim ama neyse sabır diyorum. Tam geçip oturacağım bilgisayarın başına eşim nihayet kalktı. Kardeşim koşarak geliyor odaya. 'Abla çekil lütfen, arkadaşlarım msn'de beni bekliyorlar'. Birkaç saatte bu sürer diyor, çaresiz elimde kağıt kalem bir köşeye çekiliyorum.
Evet saat gece yarısını gösteriyor. Kardeşime gidip şöyle bir ters bakış atıyorum. O da bakışın anlamı söküp kalkıyor yerinden. Önemli işlerim var benim ama, olmaz ki böyle diye bir de azarlıyorum. Ne biçim destek olmak bu böyle. Bir yazı da mı yazamayacağız yani deyip işi iyice abartıyorum. Bu arada çokta keyifli olduğunu söylemeliyim.
Nihayet bilgisayarın başına oturuyorum. Bir yanda nda uykumu kovmaya çalışıyorum. Bu fırsatı bulamam bir daha, boşuna mı bekledim bu saate kadar, diye ikna etmeye çalışıyorum kapanan gözkapaklarımı. Bu sırada oğlum geliyor yanıma. Gecenin bir yarısı olmuş hala ayakta. Blogtaki bir yazının resmindeki bisikletli kız resmi dikkatini çekmiş. Bak anne ablanın bisisi (oğlumun telaffuzunca bisiklet demek oluyor)var. Tamam oğlum diyorum var bisikleti. Senin de var bak, git oyna bisikletinle.
Bizimki de bir inattır. Büyük bir insan tavrı ile bakıyor bana. Kaşlar çatık, 'sen beni kovarsın haa', der gibi bakışlar. Tam bu arada beni kızdıracak ve yerimden kaldıracak en etkili kozunu kullanıyor. Ve gözümün içine baka baka altına işiyor. Benden intikam alıyor kendince. Bunu her kızışında yapar. İşte şimdi çıldırıyorum.
Ev halkı da pek sakin bu arada. Yine suçlu benim. Tamam ben biraz ihmalkar olabilirim ama onlar da çok ilgili sayılmazlar. Hepsi birden bana kızmaya başlıyorlar. Sanki yalvardım çocuğa işe altına diye.
Ne yapalım külkedisi olmak kolay değil. Elimde bez giriştim yerleri silmeye. Ondan sonrada çişli beyefendiyi yıkama faslı. Derken saat oldu gecenin 2'si. Hala yazmak var aklımda. Ama kafam öyle bir dağıldı ki, saçmalamaktan da korkmuyor değilim. Nihayet oturdum bilgisayarın başına, çocuğu da yatırdım. Rahatım artık.
Bu sırada eşimin bana ters ters baktığını farkediyorum. Ne oldu diye sormamı bekliyormuş meğer. 'Zaten yemekte yoktu, sinirlerim tepemde', demesin mi? Allahım ne yapacağım ben. Vazgeçmelimiyim bu sevdadan. Bağımlılık mı yaptı bu blog bende? Sanırım öyle, ama mutluyum burada.
Vazgeçmedim, sabaha kadar oturdum yazdım yine de. Döktüm içimdekileri elimden geldiğince, bu bir terapi benim için. Ertesi gün yorumları okurken dünyanın en mutlu insanı bendim. Uykusuzluktan bayılmak üzere olsam bile. Değer buna bence. Herkese, tüm blog ailesine kocaman sevgiler benden.
Ama asıl teşekkür sevgili aileme. Blog heyecanıma pek önem vermese de ilk teşekkür eşime, altına işeyerek beni kendince tehdit eden, belk ide haklı olan sevgili oğluşuma ve msn canavarı sinir küpü küçük meleğim, kardeşime sonsuz sevgiler... Sizi seviyorum... Bu da benim sizden aldığım intikam olsun. Ohhhh olsun!