- Kategori
- Blog
Blogcunun kabusu

Bu sabah erken kalktım. Kapıcı daha gelmemişti. Hemen bilgisayar başına geçip, dün MB da yazdığım son yazımın okunma oranı ve yorumlarına bakacaktım. Yazımla birlikte yanına koyduğum fotoğraf da ilgi çekiciydi. Bu seferki tıklamalar fazla olmalıydı. Linkime girdim. Yazımı buldum. O da ne? okunma oranı 1 di. Onu da ben yazdıktan sonra okumuştum. Kendi kendime yorum yapamadığıma göre yorum da yoktu. Hani kongrelerde bazı kişiler sırf laf olsun diye başkanlığa adaylığını koyarlar, sonuçta kendilerine bir oy çıkar, o oyu da kendileri vermişlerdir. Onun gibi bir şey.
Hemen diğer yazılara baktım. Onların okunma oranları fazla mıydı acaba? Öyleyse hasetimden çatlayacaktım. Aslında haset ve kıskanç biri değilim. Beni haset yapat MB'muydu acaba? Aslında diğer yazılar da fazla okunmamış görünüyordu. Sanki biraz rahatlamıştım. Sonra kendi kendime kızdım. Neden böyle bir duygu içine girmiştim?
Aslında yukarıda yazdıklarım biraz abartılı. Ancak son günlerde MB'da bazı aksaklıklar olduğu doğru. Ümit Culduz ve Celal Çelik arkadaşlarımız bu konulara daha önceleri değinmişti.
Yalnız iki gündür ana sayfayı açtığımda takvim Kasım yerine Ekim ayını gösteriyordu. Dün 12 kasım Düzce depreminin 8. yılı dolayısiyle depremle ilgili bir yazı yazdım. Haber bölümünde yazım sabaha kadar kaldı. Ancak sabah kalktığımda yazım bloglar arasında değildi. Araştırmam sonunda 12 Kasım tarihinde yazdığım yazı 12 Ekim tarihinde yazılmış gibi, blog ana sayfasındaki ömrünü tamamladıktan sonra Ekim ayındaki yazılarım arasına karışmıştı. Aynı şekilde benden sonra yazılmış bir kaç yazı da Kasım ayında yazılmasına rağmen Ekim yazılarının arasına girmişti. Yazımın içeriğine tekrar girerek altına bu yazı 12 Kasım tarihinde yazılmasına rağmen 12 Ekim tarihi atılmıştır diye bir not düştüm. Belki editörler düzeltir diye. Ama o notumla birlikte yazım yine Ekim ayı yazılarının arasındaydı.
Teknik hatalar dışında yazılarımız neden az okunuyordu? MB da yazı yazmaya başladığımda 1000 kişiydik, şimdi 2600 kişi olduk ve kişilerin yazdığı blog adetleri de arttı. Bunun nedenleri burada çok tartışıldı. Bir kere de ben olaya bir ekonomist gözüyle bakmak istedim.
Ekonominin en temel kurallarından biri arz ve talep kanunudur. Arz artıp, talep sabit kaldığında malların fiyatları ucuzlar. Burada da blog yazıları artıp, okunma oranları sabit kalınca, fiyat dediğimiz tıklanmalar düştü doğal olarak. Ancak lüks ve kaliteli malların belli bir müşterisi olduğundan onların fiyatları düşmez. Burada kendini isbat etmiş kişilerin yazılarında çok fazla düşüş olmaması gerekir.
Enflasyonist açıdan bakarsak, Türkiye'de 1970-2002 arası T.C. Merkez Bankası matbaaları devamlı çalışıp, para basıyordu ve o tarihlerde 10 TL. olan dolar 1.600.000 TL. na kadar yükseldi. Şimdi her blogger bir merkez bankası olmuş devamlı üretim yapıyor, bu şişkinlik sonunda okunma oranları düşüyor tabii ki. Ne yapmak gerek bu durumda. Enflasyona karşı her zaman devaluasyon yapılmıştır. Biz de okunma oranı düşük yazılarımızı silersek, bir nevi devaluasyon yapmış oluruz ve ortalama okunma oranlarımız artmış görünür.
Ama ben yazılarımın okunma oranını nasıl arttıracağımı buldum.
Önce şifreli kanalları bilgisayardan nasıl ücretsiz izleyebilirsiniz diye bir yazı yazacağım.
O da olmazsa önümüzdeki hafta sayısal loto çekilişinde çıkacak olan 6 rakkamı önceden bildireceğim.
O zaman görürsünüz.