Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

10 Nisan '07

 
Kategori
Blog
 

Blogda mükemmeliyetçilik doğru mu?

Blogda mükemmeliyetçilik doğru mu?
 

Sanırım blogun öteki iletişim ortamlarından en önemli farkı amatörle profesyonelin; ilkokul mezunuyla doktora mezununun; ortaöğretim öğrencisiyle üniversite öğretim üyesinin; ücra bir köşedeki köy öğretmeniyle dünyanın bir ucundaki göçmenin; işlerinden arta kalan zamanda bir şeyler karalamaya çalışan evkadınıyla profesyonel gazetecinin; birkaç kitabı yayımlanmış yazarla henüz günlük defterinin yarısını bile doldurmamış heveslinin; on beş yaşındaki yeniyetmeyle emekliliğinin üzerinden yirmi yıl geçmiş “delikanlı”nın bir arada yazıp ürünlerini okura sunduğu bir platform olması... (Cümlenin uzunluğu için özür dilerim; daha da uzatabilirdim ama fazla eziyet olmasın size!)

Bu işin özelliği de güzelliği de burada. Çoksesli ve çok renkli bir buluşma alanı. Yüzlerce hayattan binlerce deneyim, binlerce öykü, binlerce haber, bir o kadar anı... Hayaller, hayalkırıklıkları, hedefler, görüşler... Hepsinin temelinde de engellenemeyen bir anlatma ve paylaşma isteği... Buraya kadar ve böyle kaldığı sürece güzel. Milliyet Blog’un ilk günlerinden son birkaç ay öncesine kadar burada o amatör ruh hakimdi. Birbirimizi bir aile, bir arkadaş grubu gibi görür birbirimize karşı istisnalar olsa da öyle duygular beslerdik. Reyting almak, okunmak, yorumlanmak, takdir görmek her zaman önemliydi. Sanırım bu konuda ilk blogu kaleme alan ya da alanlardan biri bendim. http://blog.milliyet.com.tr/Blog.aspx?BlogNo=8210

Ancak zamanla bazı şeyler değişti. Rekabet başka boyutlara sıçradı; amatör ruh, ve masumiyet yerini küçük hesaplara bıraktı. Yazarlar, yazılar birbiriyle yarışmaya başladığı zaman işin esas esprisi kayboldu. Benimki az okundu, onunki çok okundu, ben şu kadar yorum aldım, ötekine bu kadar mesaj geldi derken iş başka bir mecraya dökülmeye başladı. Bir süre sonra da herkes bir ucundan kapılıp gitti bu girdaba. Bunlar belki kaçınılmaz olarak yaşanacaktı. Zaten yazma hevesinin altında çoğu zaman farkında bile olamadığımız bir öne çıkma, kendini gösterme arzusu yatar. Yoksa niçin bu kadar zaman harcayıp burada herşeyimizi ortaya dökmek için kendimizi heba edelim?

Yani hayatın her alanında olduğu gibi burada da rekabet olacaktır; yarış olacaktır; tartışma ve polemik olacaktır. İyi ve kötü yazılar olacaktır. Aynı kişinin bir yazısı biraz daha vurucu bir başka yazısı biraz baştan savma olacaktır. Bunları konuşur ve tartışırken buradaki oluşumun esas kaynağını gözden kaçırmamalıyız. Eli kalem tutan herkes içinden geleni, anlatmak istediğini elinden geldiği kadarıyla yazmalı. Böyle platformlarda ustalıktan ziyade amatörlük, edebiyat yeteneğinden çok katılım önemlidir. Aksi geçerli olsa, blog siteleri ve tabii Milliyet yalnızca kırk elli tane yetenekli blog yazarını kadrosuna dahil eder ve onlara belki de belli bir ücret karşılığında yazdırırdı. Sanırım burada esas amaç olabildiğince interaktif, olabildiğince geniş yelpazede, genişçe bir okur - yazar kitlesi yaratmaktır.

Hal böyle olunca burada yazanlardan çok kaliteli yazılar beklemek pek de gerçekçi değildir. Hem çok kaliteli hem pek naif ve amatörce yazılar bir arada yer alabilir. Birisi ötekini yok saymamalı, yok etmemelidir. Yetenekler eşit olmayabilir ama fırsatlar eşit olmalı. Burada medyada çalışan, yerel gazetelerde köşe yazan, gazetecilikten emekli olan, dolayısıyla profesyonel, yarı-profesyonel ya da doğuştan yazma yeteneği olup bunu daha da geliştiren blog yazarlarının bu işle daha amatörce uğraşan yazarları kaliteli yazamamakla eleştirmesi bana pek de doğru gelmiyor. Belki onlara yol göstermek, örnek olmak, bazen bariz hatalarını uygun bir dille hatırlatmak daha yapıcı bir yol olur. Onların da Bloga ilk başladığı günlerle sonraki dönemler arasında yazdıklarını gözden geçirip biraz daha ilerleme kaydetmeye çalışmaları elbette herkesten önce kendileri için gereklidir.

Eksenimiz katılım, paylaşım ve çok seslilik olmalı; her kafadan bir ses çıkmalı. Önemli olan içimizden geleni samimi bir şekilde, yazı dilinin imkânlarından yararlanarak anlatmaya çalışmak. İlginç hikâyeler bulup, olgular arasında daha önce kimsenin aklına gelmemiş bağlantılar yakalamak. Bırakalım bunu ne kadar becerebildiğimize okuyanlar karar versin. Burada zaman zaman mükemmel yazılara da rastlanabilir ama esas beklenti mükemmellik olmamalı. Kınanması gereken, blog yazma hırsı uğruna kopyala - yapıştır yazarlığı yapmak, kişileri hedef almak, ırkçılık ve kolaya kaçmaktır.

Çoğumuz okunma oranlarını kafasına takıp bunu bir sorun ve tartışma meselesi haline getiriyor. Ümit Culduz'un emek vererek ortaya çıkardığı okunma oranı sıralaması bir şeyleri gösteriyor ama birçok gerçeği de gizliyor. Yanlış anlaşılmasın, bunu Ümit Bey yapmıyor, bu zaten istatistiğin doğası gereği böyle. Halihazırdaki okunma oranı sizin ölçümün yapıldığı anda “ne kadar” okunduğunuzu gösterir ama “neden” ve “nasıl” o ölçüde okunduğunuzu açıklamaz. Bunun için ayrı bir analiz yapmak gerekir. Çok derin bir analize de gerek yok, basit bir gözlem bile bazı şeyleri anlamaya yarayabilir. Mesela, blogunuzun anasayfada kalış süresi, milliyet.com.tr’deki bannerlara çıkıp çıkmadığı, e-postalarınızın altına blogunuzun linkini ekleyip arkadaşlarınızın okumasalar bile görüntülemelerini sağlama, isminizin Milliyet Blog’da tanınma oranı (mesela bu konuda benim gibi ilk jenerasyon blog yazarları daha avantajlı) cinsiyetiniz, sayfanızdaki resminiz, seçtiğiniz konular, başlığın çekiciliği, ilk paragrafın vuruculuğu, önceki yazılarınızın okuyanlarda bıraktığı izlenim gibi birçok faktör okunma değilse de görüntülenme oranınız etkiler. Doğal okunma oranının yanı sıra Ümit Bey’in gözlerini bozma pahasına yaptığı gibi reytingi hormonlamak da mümkündür!

Bu konuda belki yorum sayısı bir derecede güvenilir bir gösterge sayılabilir ama onun da çözümünü bulmak pek zor değildir. Mesela birkaç arkadaşınızın her yazınıza alakalı alakasız yorum atması sizi yarışta birkaç adım öne çıkarabilir. Ben şahsen kendi yazısına üst üste üçer kelimelik beş tane yorum atan bir yazara bile rastladım! İnşallah silinmemiştir o blog. Bu türden şık olmayan yöntemlere sapıp sapmamak da sizin elinizde. Ama bu yolla herhalde sadece kendinizi tatmin edebilir ya da kendinizi kandırabilirsiniz.

Yazının sonunda söyleceğimi başta söylemiş durumdayım; yine de bir daha tekrarlayayım: Burada aslolan çok seslilik ve amatör ruhtur; içtenliktir; mükemmellik gerekmez Her meslekten, yaştan, eğitim düzeyinden, coğrafyadan, görüşten insanların seslerini bir birlerine iletebilmeleridir. Yazıların kalitesinin onay merci sadece okurlardır. Bir yazarın ya da yazının çok görüntülenmesi yazarın yeteneğinin ve yazının güzelliğinin işareti olamayabilir.

Herkese reyting canavarına yem olmadan iyi okumalar, iyi yazmalar...

Foto: http://www.deviantart.com

 
Toplam blog
: 431
: 3853
Kayıt tarihi
: 30.06.06
 
 

Anahtar kelimeler: Antep, İstanbul, Haziran, İkizler, Beşiktaş, MÜ İletişim Fakültesi, Gazetecilik. ..