Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

16 Kasım '07

 
Kategori
Mizah
 

Bloggerlerin ıssız adasından görüntüler; 3 buçukuncu bölüm

Bloggerlerin ıssız adasından görüntüler; 3 buçukuncu bölüm
 

2. Bölümün özeti:

Bloggerlerimizin yarısından fazlası o trajik uçak kazasından sonra hala bulunamamıştır.

Kayıp blogcuların isim listesi: Serap İnce, Ersin Yalın, Ayrıntıda gezinmek ( Aynur Ablam ), Emel Dedeoğlu, Ayda, Alev Meisel, Ütopik, Halide, Erdoğan Şahin, Abdül Rezzak, İlyas Bayram, Emin Onur, Neşe Evrim, Esra1, Tatlı Kız ve Nuray Tasçı… Ve bulunup da esrarengiz bir şekilde kaçırılan Madamex… İki hostes, iki pilot ( biri Talip bey; ötekinin ismi esrarengiz bir hava yaratmak için, yazar tarafından gizli tutulmuktadır ) ve birde uçağın bagaj kısmına gizlenmiş olan Firaydey ve Cuma isimli kaçak…

Kazadan sonra, Murat Ertaş, Mesut Selek, Tarik, Duru, Celal Çelik ve muhabiri, Sabiha Rana ( Çingene ), vakarinavyus, hafızasını bulamayıp da aramıza katılan sevgili Özlem, silence (Feyza ), Ümit Culduz, Okan Tınmaz, Sedat Aydın ve Ahmet Üstündağ birbirlerini bulmuşlar ve gruplar kurarak diğer arkadaşlarını arama planları yapmışlardır. Bu arada Okan arkadaşımız böyle saçma sapan bir yazı yazdı diye, linç edilmekten son anda sağduyulu blogcu arkadaşlar tarafından kurtarılmıştır. Evet, sayın seyirciler bundan sonra olabilecekleri özetle anlatmadan hemen konumuza geçelim ne dersiniz?

Feyza:

Ya, arkadaşlar ben acıkmaya başladım, valla midem kazınıyor bizim ne yiyeceğimiz konusunda bir bilgisi olan var mı?

Celal Çelik:

Tekrar uçağa yüzelim, uçağın içinde yiyecek içecek vardır muhakkak.

Derken bizim yüzücüler ve yakasından sürüklenerek suya atılan Okan Tınmaz uçağa doğru yüzmeye başlarlar. Dönüşlerinde yanlarında yiyecek, erzak, battaniye ve benzeri şeyler sıkı sıkı sardıkları naylon torbalarıyla sahile getirirler. Ümit Culduz sırtına ve bacaklarına bağladığı torbaları yüzerek arkasından çekerken, diğer üç blog arkadaşımız da Ümit Bey’in bir başına taşıdığı erzağı beraberinde getirirler. Sahilde bekleyen diğer arkadaşların arasına da ormanlık bölgenin arama tarama ekibi kurulmaktadır.

Murat Ertaş, bu ekibin başına geçmeyi önermiş ve oybirliği ile kabul görmüştür.

Ekip şu blogculardan kurulmuştur: Murat Ertaş, Duru Dal, Feyza ve Sedat.

Grubun şefi Murat Ertaş, arkadaşımızın bir başka meziyeti de hobi olarak mükemmel bir avcı olmasıdır. O avlanırken karşısına çıkanın hali duman derlermiş eski medeni hayatında. Bulduğunu çatır çatır keser derlermiş kendisi için.( Bu sevgili Murat Bey' in şair kişiliğinin öbür yüzüdür )Bunu duyan Feyza hemen Murat`a yönelir ve…

Feyza:

Murat Bey, madem böyle bir meziyetiniz var. Size şöyle etli butlu bir tavşan siparişi verebilir miyim?

Centilmen avcı Murat:

Ne demek efendim, tavşan bulabilir miyiz bilmiyorum ama söz veriyorum; akşama mangal yanacak, bu kadar!

Konuya giren Ahmet Bey:

Ahhh! Ahhhh! Keşke İlyas Abimi de bulabilseydik, kim bilir ne hallerde kendisi, çok severdi mangal yakmayı da yaa! ( İlyas abisi hakkında gçmiş versiyonda konuşması İlyas abiden gizlenecektir )

Murat Ertaş:

Evet arkadaşlar! Hava kararmadan çıkalım yola belki bir kaç arkadaşımızı bulma şansımız olur.

Bu arada bir ağacın arkasında bazı ihtiyaçlarını görmeye gitmiş olan Mesut Selek, hareket etmiş olan gruba koşar adımlarla gelir ve: ’’Durun arkadaşlar bende sizinle geliyorum.’’ diyerek blogcu arama grubuna dâhil olur.

Yağmur ormanlarını andıran ormanlık bölgede bulabildikleri çakılarla ilkel mızrap yontmuş olan blog arkadaşlarımız, başlarlar kayıp arkadaşlarını seslenerek aramaya.

İlyas Abiiiiii bizi duyuyor musun? Ayda Hanım, Neşe Evriiiiim, Alev Meiseeeeel, Yasemiiiiin, Ahmet Balcııııı, Ahmet Yılmaaaaazz, Ersin Yalııın orda mısınız arkadaşlar? Alooooo! Bizi duyan var mı?

İşte bu bağırıp seslenmeler bir mucize sonucu gelen cevapla duraklar. Gelen ses Neşe Evrim`in sesidir.

Neşe Evrim:

Evet, evet duyuyorum sizi. Ben Neşe, Ağustos böceği Neşe, Allahım inanamıyorum İlyas ve benden başka yaşayan arkadaşlarımız da var. Yaşasıııın! Kurtuluyoruz.

Ahmet Üstündağ:

İlyas Abim de yanınızda mı?

Neşe Evrim:

Evet, şuraya şey etmeye gitti birazdan gelir, Ahahahahah! Gördüm sizi. Murat Bey siz misiniz? (Heheh! Şimdi Madamex`in başına geleceğini sandınız ve gerildiniz de mi? Ama ben sizi kandırdım; çünkü Neşe Hanımın gördüğü kişi gerçekten de Murat Ertaş ve onun arama grubudur. NANİK)

Murat Ertaş:

Evet, Neşe benim, Oh! Çok şükür bir arkadaşımızı daha bulduk. İlyas Bey ne zaman gitti şey etmeye?

Neşe Evrim:

Az evvel gitti, sıkıştırmayın adamı canım gelir şimdi. Aaaa!

Bu sırada kendisini görmek için yırtınan bir hayran grubuna gider bir edayla İlyas Bey arkadaşlarına seslenir.

İlyas Bayram:

Heyecanlanmayın arkadaşlar geldim; buradayım. Sizleri görmekten çok mutlu oldum. Vay! Ahmetçiğim canım kardeşim benim, sana birşey oldu diye çok endişelenmiştim. Sağ olduguna çok sevindim. Hepimizin sağ olduguna çok sevindim. Adada firaydey ve Cuma isimli insanlar var mıydı?

Ahmet Üstündağ:

Allah müstahakkını vermesin be abi, valla bu durumda bile şaka yapabiliyorsun ya, hastayım sana yaaa!

Olayın şakaya vurulması İlyas Bey’in işine gelmiştir. Anlamıştır ki uçağın iki kaçak yolcusu daha bulunmamış ve endişelenecek bir şey yoktur. Bu düşüncelere eşlik olarak şu fon müziği duyulmaktadır: dadadaaaaaaam dadadaaaaaam!

Bu sırada Murat ani bir hareketle parmağını sus işareti yaparcasına dudaklarına götürür. Ortam birden bire gerilir, kendi elinde mızrap olmasına karşın Mesut Bey’in elindeki mızrabı da alarak, bir komando edasıyla sürüne sürüne ilerlemeye koyulur. Bir anda havaya fırlar ve kimsenin ne olup bittiğini anlama fırsatı dahi olmadan, bir yaban öküzünün sırtına zıplar. Öküz bile neye uğradığını şaşırmıştır; bu ani atak karşısında, Murat Bey’e noluyor kardeşim deme fırsatı bulamadan aldığı mızrap darbeleriyle yere serilir ve o kocaman gövdesiyle Murat Ertaş’ın bacaklarını sıkıştırır. Diğer arkadaşlar hem Murat Ertaş’ı kurtarırlar, hem de kendisini alkış ve öpücük ( sadece baylar ) yağmuruna tutarlar hep birlikte koca Öküzü sahile kadar sürüklerler.

Bu arada uçaktan gelen erzakların içerisinden sevgili Celal Çelik, bir sandık rakı bulmuştur. Ümit Culduz iki şişe kırmızı şarap araklamış, çikolata, ekmek gibi ihtiyaçlar da bulmuştur. Ayrıca sevgili Culduz, usta bir balıkçı olduğunu kimseden gizlememiş ve uçaktaki valizlerin içinde bulduğu bir zıpkınla, iki adet çok büyük balığın sonunu getirmiş. Arkadaşlarına tam biraz daha yakalayayım diyecekken, koca yaban öküzünü peşinden sürükleyen Murat Ertaş’ı görünce, hafif tertip kıskançlık duygularıyla içi içini kemirmiştir. Bu duygularını kimseciklere belli etmemiş, hemen ani bir atılımla” Hadi mangalı yakalım” demiştir. Kimi ateş yakmak için güle oynaya çalı çırpı toplar. Kimi mangalı hazırlar. Tarık ise kazdıklari bir çukurun içini kuru dallarla doldurup ateşe vermek için hazırlanmıştır. Bulduğu iki parca taşı sürekli birbirine sürterek ateş yakmaya çalışan Tariğa, Ahmet Üstündağ, İlyas Bayram ve Celal Çelik aynı anda ceplerinden çıklardıkları çakmaği uzatırlar. Tarik elinde ki taşları bırakır ve ceplerinden iki cakmak bir de kibrit kutusu çikarır ve;

Tarik:

Ula bende cakmak yok mu sanayisinuz?

İlyas Bey:

Varsa niye taşlarla ugraşıyorsun Tarık?

Tarik:

Uyyy! Ula hiç otantik diye birsey duymadunuzmi daaa? Ha buraya bu ortam da çakmakla mangal mı yakilir, haçan burdan bi kurtulayum pilog aleminu bu konuda aydunlatacağum daa:

İlyas Bayram:

Yahu çekil şurdan ben yakarım ateşi. Allahım yarabbim ya, çattık valla.

Bu sırada Sedat Bey Hindistan cevizi toplamaya çıkmış, kendisine Afrika da olduklarını hatırlatarak “ Acaba Hindistan’ la hiç alakası olmayan bu kıtada bu cevizlerin bulunmasının sebebi aslında Hindistan da bulunuyor olmaları olabilirmiydi “ gibi çok ciddi düşünlelere dalmıştır. İşte tam bu sırada bir Hindistan cevizi ağacının altına çöreklenmiş hafızasını yitirmiş Özlem’le derin muhabbetler eden Sabiha Rana seslenir Sedet Beye;

Sabiha Rana;

Ne o Sedat’cığım Karadeniz de gemilerin mi battı? Karadutum.

Sedat Bey:

Yok be Çingenem Madagaskar da uçağım düştü, daha kötü anlayacağın.

Hafızasını yitirmiş Özlem:

Peki kim biliyor bizim aslında gerçekten nerede olduğumuzu? Benim aslında gerçekten kim olduğumu hee? Şimdi bizde Sabiş’ le bu konuyu konuşuyorduk, fasulye de yok ki fasulye falına baksaydı Sabiş ablam

Sedat Aydın:

Yok yok hanımlar bu işler öyle falla falan filan çözülmez, bence araştırılması gereken bir konu bu. Ne malum uçağımızın bir sabotaja kurban gitmediği, kim biliyor uçağın biz blog yazarlarını susturmak için bilinçli olarak bu Pe kaka tarafından kaçırılmadığını?

Hafızasını yitirmiş Özlem:

Yok canım daha da neler, yoktur öyle birşey.

Sabiha Rana, kendinden geçmiş bir vaziyette sadece gözlerinin beyazı görünür biçimde şu sözler dökülür dudaklarından.

Sabiha Rana:

Susun! Me-meeeeee- meeeeee-

Hadi hadi bu sefer sadece Özlem:

Ne oldu Sabiş? Niye koyun gibim meeeelemeleye başladın? Çingene iyi misin?

Sedet Bey:

Sus Özlem! Anlaşılan bildiği birşeyler var bekleyelim bakalım ne olacak?

Sabiş:

Meeeee-lekler geldi! Houuuuuummmmm, osssssss oooooooommmmm ossssssss!!! Huuuuuuu Fossssssss

Sedat Bey bu sesleri duyunca içi hafif tertip ürpermiştir lakin, bunu çaktırmamaya çalışır ve beklemeye koyulur. ( Sabiha Hanım’ ın gördüğünü heyecan yaratmak için ileriki bölümlerde acıklayacağız ).

İşte bizim blogcular bu muhabbeti yaparken kıyıdan gelen sesle irkilirler. Öyle bir mucize olmuştur ki, nedense keyfi kaçık olan Duru Dal bile diğer arkadaşlarıyla kıyıya akın etmişlerdir. Gördüklerine inanamıyorlardır. Nasıl olurdu da, bütün gün denizde kalıp görememişlerdi onları, evet denizde uçaktan düşen cisimlere tutunarak kayıp arkadaşlarını görmüslerdi bizim adalılar.

Işte Alev Hanım oradaydı, zorda olsa yüze yüze kıyıya yaklaşıyordu, bunu gören hızlı yüzücü Ümit Culduz suya atlamıstı bile.

Ümit Culduz:

Bekle ablaaaaaa geliyoruuuuuuum !

Alev Meisel:

Ne bekliyecekmişim oğlum, içim dışım sırılsıklam! Dondum Dondum. Bana bak Ümit o Okan denilen işgüzar herif orda mı? Onu söyle sen bana, ha birde silah olarak ne var sizde? Ne olduğu hiç önemli değil, hepsini vereceksin bana. O herifte ölümlerden ölüm beğensin. SALATALIK Yazacak başka birsey bulamamiş.

Ümit Culduz:

Sorma ya, adam TIK ve YORUM yüzünden hepimizi bu saçma sapan adaya düşürdü ama sen merak etme ilk fırsatta sıkacağım onun gırtlağını, fırsat kolluyorum abla. Sen sakin ol elini kana bulama. Ben bakarım onun icabına. Neyse iyisin dimi abla, çok merak ettim ya, dur bi sarılayım sana.

Alev Meisel:

Saçmalama Ümit sudan çıkalımda öyle sarıl!

Ablasının yanina kadar yüzmüş olan Ümit Culduz’ la, Alev hanımın sürdürdükleri diyalog böyleyken, diğer kayıp arkadaşlar da sahile doğru yüzüyorlardır.

Arkadaşlar aşağıda okuyacagınız satırları atmosferi daha iyi yansıtması açısından bir ağır çekim sahnesi olarak kabul etmenizi rica ediyorum. Ayrica fon müziği olarak önerdiğim iki müzik var 1. Rocky `nin antreman yaparken çalan fon müziği 2. Gerare Depardiu`nun Colombus filmindeki müziği. İyi hadi hadi kıyamam ben size, alın size üçüncü seçenek: Kemal Sunal`ın “Çöpcüler kralı`nın fon müziği” ( de yazardan kıyak olsun. )


Kimler yoktu ki kayıplardan? Oradan, açıklardan, kulaç kulaç yüzen blog arkadaşlarını gören adalıların, hemen hemen hepsinin gözleri yeşermistir. Tarığın bile. İşte kayıplarımız uzun bir süre yeni memleketleri olacak, bu büyülü adaya doğru yüzüyorlardı. İşte orada Aynur Hanım, bir olimpiyat yarışcısı edasıyla kulaçlarını atarken, arada bir kafasını sudan çıkarıp çevik hareketlerle arkadaşlarını selamlayarak yüzüyordu, sevgili Talip Bölükbaşı, attığı kulaçların arasından pilot selamını çakarak, Serap İnce, su cambazı gibi, bir batıp bir çıkıp (Aaaa o ne ya Serap Hanim yüzemiyor anlaşilan. Çok şükür Ümit Bey yetişti imdadına) Ayda, Halide Hanım, Alev Meisel suda adeta dans edercesine muhteşem hareketler eşliğinde Ütopik, arada bir yüzerken takla atarak, Erdoğan Şahin, Ahmet Balcı, Ahmet Yılmaz, Emel Dedeoğlu, Dr. Dinçer, Abdül Rezzak, Emin Onur, Esra1, Tatlı Kız, Nuray Tasçı, Ersin yalın ve Yasemin Erisen… Herbiri mükemmel bir tablo sergileyerek arkadaşlarına doğru yüzüyorlardır.

Kıyıya varıldığında ağır çekim, müzik kesilir ve sudan çıkmış balığı andıran bütün blog yazarı arkadaşlar yine adada mahsur kalmış blog yazarı arkadaşını, Okan Tınmaz`ı sorarlar. Biraz gerilerde duran ve sürekli adının çağrılmasını duyan Okan arkadaşmız çok heyecanlanmış vaziyette aklından şu harika düşünceleri geçirir; “ Vay beee bu kadar arkadaşın içinde en çok beni özlemişler. Bekleyin arkadaşlar geliyorum.” Der ve yine ağır çekimde blog arkadaşlarına doğru koşmaya başlar. Sudan çıkmış blog yazarları da Okan`a doğru koşarlar. Koşarlar da Okan`ın sandığı şekilde kucaklamak değildir niyetleri, durumu farkeden Celal Celik araya girer ve Okan arkadaşımızı linç edilmekten ikinci kez kurtarır. Bu sahneyi okurken Rambo 5`in fon müziği duyulmaktadır.

Zar zor sakinleştirilmiş ortamda, Okan hariç birbirlerine sarılan arkadaşlar daha sonra derin muhabbetlere başlarlar. Tandırvari mangal hazırlanmış, yaban öküzü temizlendikten sonra derisi yüzülüp, deriye talip olan Talip beye teslim edilir.


Ateş Tarığın değil, İlyas Beyin arzuladığı şekilde yakılmıştır. Ateşin etrafına toplanmış olan blog`cuların arasından sesi çok güzel olan, Özlem Hanım mızıka ve uçaktan kurtarılmış gitar eşliğinde “Memlektetim” türküsünü söylemeye başlar: ” Lay lay lay lay lay lay lay lay, lalalaylaylalalayla...” Bir anda bütün grup eşlik eder Özlem Hanım’ a ve bu muhteşem tablo karşısında kendisini tutamayan Feyza Hanım ( hehehe kandırdıııım ) bir ton yüksek çıkarak bir anda ortamı bozar. Bunun üzerine Tarık devreye girer ve başlar horon tepmeye, akabinde Aynur Hanım halaya durur. Gitaristimiz ( Şu anda heyecan yaratmak için açıklanmamakta adı ) birden bire makberi çalmaya başlayınca ortalık biraz sakinleşir, biraz hüzünlenir. Daha sonra mızıkayı çalan Talip Bey, Moğollardan bir fon müziği girer ve Aynur Hanım da bu müziğin eşliğinde “Hazırlan hayat geliyorum” isimli blog`undan şu mısraları okur;


Geçit vermez dağlarım sana. Havada kuş, dagda kurt, yollarımda mayın olsan kar etmez. Ben bulurum yinede bir yolunu. Ben o dağlarıma hoyrat rüzgârlarını saldığın Toros dağlarının kızıyım. Yollarıma ektiğin mayınları tek tek temizledim. Düştüm kalktım örselendim. Yeniden, yeniden denedim. Ama ayakta kalmayı bildim. Yarında bileceğim, öbür günde. Daha öbür günde. Artık yürümeyi öğrendim. İnadına; inadına yürüyeceğim. Hazırlan hayat! Giydim demir çarıklarımı geliyorum seni sonuna değin yaşamaya. Sevinçlerim ise her zaman ki gibi. Sağımda, solumda, her yerimde! Sen ne sanmıştın ya? Yenileceğimi mi?


İşte böyle sevgili okurlar; Bu hazin kazadan sonra birbirlerini bulan blog`cu arkadaşlar hem hüzün, hem sevinç ve hemde macera dolu bir gün geçirmişlerdir. O gece sabah saatlerine kadar, şarkılar söylenmiş, türküler okunmuş, şiirler ve hikâyeler anlatılmıştır. Sevgili Alev Meisel`in her zaman üzerinde bulundurduğu türk bayrağı daha o gece bulundukları ada`da en yüksek ağaca çekilmiştir. 4. bölüm de buluşmak üzere... ( Hem yoruldum, hem de efkârlandım bitiriyorum şimdilik!)

Blognot:Rotasyon prensibiyle yazmak durumunda olduğum için, bu bölümde kısa rol alan sanatcılarımız diğer bölümlerde baş rolleri üstleneceklerdir. : )

 
Toplam blog
: 121
: 1814
Kayıt tarihi
: 29.01.07
 
 

Almanya'da doğdum. Haylaz bir öğrenciydim. 16 yaşımdan beri ticaretle ilgileniyorum. Şu anda büyük b..