Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

15 Nisan '18

 
Kategori
Blog
 

Bloglardaki "Kategori" Çeşitleri, Mısır Çarşısında Bile Yok

Bloglardaki "Kategori" Çeşitleri, Mısır Çarşısında Bile Yok
 

       Blog idaremizde olumlu gelişmeler var. Bir yazıyı red ederken, bunun esbab-ı mucibesini (Gerekçesini) de  iki satırla belirtir oldular. Böyle olunca da, bu sıcak dialog, insanları yumuşatıyor, güç veriyor.

       Blog’larda suskun devre yaşadık. “İyileştirme” varmış. Endişeyle bekledik. Korkulan başımıza gelmedi. Eskiden pek saftık. İdare “Yeni yüz değiştirmeleri” için yayını askıya alırdı.  Biz bu yüzü, yastık veya yorgan yüzü olarak algılardık. Sonunda bunu da öğrendik.

       Yazılarımız şimdi, daha çabuk onaylanıyor. Velhasıl, yorganımız yastığımız aynı.

       Ne zamandır tamirat vardı Bloglarda.  İdare, yazı kabul etmeğe başladı amma, “Panelim’e” girip, yazı yazılamıyordu.  Demek ki bir şeyler, tamirata sokulmuştu.

       Hiç üşenmediler, vesveseli olanlarımıza  “Arada çerezler var, onlar temizlenmesi lazım” diyerek de yol gösterdiler.

       Bir anımı anlatayım. İlk yıllardı. İdareden teknik bir  şey  sormuştum, Anlatılanı anlayamamıştım. Karşımdaki, üçüncüsünde  kükredi: “ Demin anlattık ya” denildi. Gücenmiştim doğrusu.

       Eh,  laf açılmışken idareye çıtlatalım. “O günden bu yana çok akıllandık. Bizlere de editörlük  verilirse, seve seve yaparız yani.  Evvel Allah  “De ve Da- ları“ ayırmasını biliriz şükür. Yükünüzü kaldırırız. Yastıklara, çarşaflara yeni yüzler geçirmekte ustalaştık.  Bizi yetiştiren,  on yıldır bu boylara getiren  Milliyet Blog’a vazifelerimiz ve vecibelerimiz var.

      .Derim ki madem köklü bir blogculuk anlayışı ortaya konmak isteniyor, şu Facebook’a mecbur etmeyin bizi derim. Çok üyelerimiz oraya tüydü. Neden? Başlarını okşuyor üyelerinin de ondan. N’apıyor?  “Bu gün  hava açık” diyor. “Ne düşünüyorsun.” diye de soruyor. Yazdıklarını anılar diye diye   geri getirip önüne koyuyor. Seni onore ediyor. Hal hatır soruyor. Bir tek  cep harçlığı ister misin diye sormuyor. Ya işte böyle böyle.

       Şu  face, bir alem., koskocaman bir okul. Okul müdürü, buranın hem hocası, hem borazanı, hem yazıcısı, hem zil çalını, hem çaycısı, hem hademesi.

       Kafandan geçenleri, düşünmeden yaz. Bir bakmışsın ki hemen yayında. İnsanlarımız bir yazarlık ego’su, daima şuurlarında  gizlidir. Facebook, bunu açığa çıkardı. Adeta bangır bangır ilan edildi: “Gel vatandaş gel. Sen de gel ! Ne yazarsan kabulümdür. Çeşitlerimiz bol. Ebrulisi var, fıstıkisi, kurşunisi, zeytunisi var. Kategori mi dedi? Bizdeki çeşit.  Mısır Çarşısında bile yoktur. “

       “Ne editör var, ne Sırat Köprüsü var. Ne bekleme var. Tak diye yaz, şak diye karşına çıksın.”

       İdareden bir ricamız var. haftalık bülten vardı, kaldırılmıştı. Yeniden konsun. Birbirimizi kaybettik. Bizler  orada buluşuyorduk. Becerilerimiz, hüzünlerimiz, kayıplarımız o sütunlarda beliriyordu.  Orada onore ediliyorduk. Biz hep o bültende kendimizi buluyorduk..

       Milliyet Blog daha başka. Dünyada 3 ncü durumda. Bu büyük kapının mensuplarıyız. Mutlanmalıyız bundan. Birikmiş yazılarımızdan,  çıkarılacak daha onlarca kitabımız var   bloglarda. Bu, büyük bir mutluluktur.

       Facebook’ta özel yaşam, yerle bir şimdi.  Aileye ait ne varsa şimdi ortalarda geziyor. Sandıkta, sepette, kilerde ne varsa ortaya dökülüyor.  Bazı gizli kalması gereken ailevi ortamlar, karpuz sergisi gibi  meydanlarda. Keşke  oraya çengel atılmasaydı. Bir kısmımız orada. Geriye döndürmek lazım.

       Ey Blogcu Blogcu / Eselim biz burcu burcu / Taşlar yerinden oynasın / Bu fasulye iki buçuk lira / Hem kaynasın, hem oynasın  / Hadi var mısınız? / Eller havaya havaya /  “Çaaak” yapaciz./ Düşman çatlataciz /

       Eller havaya, havaya. / Hadi  çaklat./ Sesi Bağdat’tan gelsin Hey, Kandıralı, sen de çaklat /  A be sen ne güzelsin /  Ağzından öpülesin /  Hamsi gözlüm, yeşil gözlümsün /  Hamsinin gözleri gibi / Bi yanayi, bi söneyisin!.

       “Kadifedendir kesesi /  Tık- tık kokar nefesi /  Dudağında busesi /  O bir  tıktık  heveslisi / Yesin onu ninesi.  / Enine nanay / Dikine nanay /  Şinanay yavrum, şinanay

       Arabası dört teker / Köşesiz seni kim çeker / Köşesiz Blogculuk, beterden beter / Bu devirde eşek eşeği ödünç kaşır / Zengin arabasını dağdan aşırır / Ah bir de   Blog İdaremizin  OHAL’inden kurtulsak /  Yazımızı  “dan”  diye yazsak, / Pat diye ekranda görsek

       Kimimiz; blog aşkına, tencereyi ateşte unuttu, şiirler döktürdü, kimimiz lokma, kimimiz kızamık döktük, kimimiz  kurşun döktürdük. Kimimiz blog toplantılarındaki “BİZ BİZE” GECELERİNDE sahnelerde döktürdük.

       Ama, her şeyden evvel, blogculuk iyidir. Sıhhat saçar. Nefes açar. Diri tutar. Her gün kendini görürsün. Bir ayna gibidir.

       Ört ki, ölem !

 

 
Toplam blog
: 1616
: 918
Kayıt tarihi
: 13.08.06
 
 

Hayatın dikenli yollarından geçmenin  sırrı, aralarından çabuk geçmektir. Ümit, naylon çorap giyd..