Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

04 Ocak '12

 
Kategori
Güncel
 

Borusan vak'ası

Borusan vak'ası
 

Borusan eski marka müdürü Bayülgen


Borusan Marka Direktörü Hakan Bayülgen yetkililerin, "istifa et" demesine meydan vermeden görevini bırakmış.

Anladığım kadarıyla ralli şampiyonu Burcu Çetinkaya, Borusan'la 2011 ilkbaharından beri, sponsorluk görüşmeleri yapıyormuş. Aynı zamanda, başörtülü Merve Sena Kılıç'la bir tv. kanalında otomobil programı sunuyormuş. Biri türbanlı, diğeri açık iki bayan, sundukları bu programda Borusan'ın distribitörlüğünü yaptığı mini marka otomobili tanıtmış.

Bu tanıtımın ardından Borusan, Çetinkaya'ya ekonomik nedenlerle sponsorluk görüşmelerini sonlandırdığını bildirmiş. Ancak Marka Müdürü Bayülgen, sponsorluk görüşmeleri sırasında, "dini inancın ve başörtüsünün trendy (1) ve tarafsız olması gereken mini markasının algısına olumsuz etkileri olabileceği" şeklinde ifadeler kullanmış. Bu da, bazı medya kişilerinin dikkatini çekmiş.

Bayülgen, sponsorluğun sonlandırılma nedenini anlamak için kendisiyle görüşen bir gazeteciye, "MINI markasının nötr olması gerektiğini, başka bir simge ile birleştirilse de aynı kararı alacağı" yönünde bir açıklama yapmış. Yani, konunun başörtüsü ve dinle alakası yoktur demeye getirmiş.

Getirmiş ama... epeydir unuttuğumuz türban, İstanbul Barosu'nda bayan avukatların seminer salonuna girememesiyle, Borusan'da da mini marka otomobilin tanıtılmasıyla birlikte anılınca, yeniden gündeme oturuvermiş.

Borusan Holding Üst Yöneticisi (CEO) Agah Uğur, sözleşme iptalinin inanç ya da başörütüsüyle ilgisi olmadığını, ancak burada bir hata yapıldığını ifade ederek halktan özür dilemiş. İlaveten, Marka Direktörü Hakan beyin, türbanla siyaset arasında paralellik kurarak bu konuda tarafsız kalamadığını söylemiş. Böylece biz de, kulağındaki küpenin marka imajına zarar verip vermediğini düşünme ihtiyacı duymayan Bayülgen'in, sıra başörtüsüne gelince ne kadar hassas davrandığını görmüş olduk. 

Marka direktörü örneğinde görüldüğü üzere, insanların görüşleri muhteliftir. Bu nedenledir ki, kimse kimseden, dünyayı aynı gözlükle görmesini, aynı biçimde düşünüp yaşamasını bekleyemez/beklememelidir. Eğer durum buysa, yani demokrasi, insan hakları gibi kavramlar kişilere, hayatlarını özgürce düzenleme hakkı veriyorsa bir devletin, bir baro başkanının veya bir firma müdürünün bunu engelleme yetkisi olamaz/olmamalıdır.

Ailenin, arkadaşların ve çevrenin bireyin hayat tarzına, görüş ve düşüncelerine yön verdiği, yargılarına kaynaklık ettiği yadsınamaz bir gerçektir. Mesela, bazı kişiler en absürt, en sıra dışı, en bayağı şeylere sempati ile bakarken, kadim gelenekleri ve dini icapları tepkiyle veya alayla karşılayabilirler.Tabi bunun tersi de mümkündür.

Her ne kadar Borusan, sponsorluk iptalini ekonomik sebeplerle açıklasa da, marka müdürü Bayülgen'in farklı düşündüğü ortadadır. Sanıyorum o türbanı, ideolojik bir kimliğin simgesi olarak yorumlamakta ve böyle bir tanıtımın, "mini markası"yla örtülü kadını özdeşleştirebileceğini düşünmektedir. Burada, "bir markanın başörtüsüz, hatta bazan transparan bir kadınla tanıtılmasının neden bir problem yaratmadığı açıklığın, neden 'nötr imajına' zarar vermediği"  sorgulanmaya değerdir.

Şahsen ben, bu markanın türbanlı bir kadın eşliğinde tanıtılmasının otomobilin imajını değil, Bayülgen'in hayat görüşünü zedelediği kanaatindeyim. Eğer aksi olsaydı, Borusan Holding Üst Yöneticisi Agah Uğur bu fikre katılır; Hakan bey de istifa etmek zorunda kalmazdı.

Üstelik aracı, biri açık diğeri kapalı iki bayan tanıtmaktadır. Marka direktörünün iddiasının aksine bu, ülkemiz açısından mükemmel bir denge ifadesidir. Böyle bir tanıtımın, dindar kesim üzerinde müsbet tesir bırakma ihtimali yüksektir.

Eğer biz de Bayülgen gibi düşünmüş olsak bu olaydan, markanın tarafsızlığına zarar verebilecek bir çok neden üretebiliriz. Meselâ, aracın tanıtımını sadece kadınların yapmasını eleştirebiliriz. Marka müdürü Bayülgen'in küpesinin, küpesizler üzerinde bir imaj kırılmasına yol açacağını söyleyebiliriz. Çünkü zihnin, dilin ve klavyenin kemiği yoktur.

Hakan beyin küpesi, Borusan'ın satışını yaptığı markaların imajına zarar vermiyorsa başörtüsünün de vermemesi lazımdır. Zira o ,bu ülkenin tabii ve sıradan bir gerçeğidir. Ancak Hakan bey, böyle düşünmemiş sanki türbanı, tali bir  aksessuar olarak yorumlamıştır!

Diyelim bu markayı ensesi dövmeli, kulağı küpeli biri tanıtsaydı Hakan bey, acaba gene aynı tepkiyi gösterir miydi? Bu görüntü, mini markasının "trendy" (1) durumunu etkiliyor, der miydi? Hiç sanmıyorum.

İşin garip tarafı küpe, çatal iğne, bileklik, zincir vs. gibi takılar kullanan, muhtelif yerlerine dövme yaptıran erkeklerin, bunları yapmak için ne dini, ne yasal, ne toplumsal, ne de geleneksel hiç bir zorunluluğu bulunmuyor. Üstelik bunların çoğu, hem Bayülgen gibi takıp takıştırıyorlar, hem de inancı gereği örtünenleri hazmedemiyorlar. Hemen her gün, televizyon ekranlarında arz-ı endam ederek bir çok genci bunlara özendiriyorlar. Bizimle hiç bir alakası olmayan gereksiz modaların yayılmasına öncülük ediyorlar.

Başörtüsü, bu milletin kadim inancının ve kadim geleneğinin devamıdır. Bu topraklarda yaşayan, hiç kimsenin yadsıyamayacağı sosyal bir gerçekliktir. O, Hakan beyin küpesi gibi sıradan bir akımın, bir modanın veya mevsimlik bir hevesin yansıması değildir. Dinen takılması mecbur olduğuna inanılan bir icaptır veya yerleşik bir adettir.

Küpesinin müşteriler üzerinde nasıl bir etki bıraktığını hesaba katmayan bir direktörün başörtüsünü, imaj zedeleyici olarak görmesi aklen kabul edilebilir değildir. Zira bu ülkede kadınların % 70 i başörtüsü kullanmaktadır. Acaba kaç erkek küpe takmaktadır. Dolayısı ile burada türban, bir markanın imajını zedeleyecek menfi bir etki bırakmayacaktır.

Resim: oyayaliman.blogspot.com

 
Toplam blog
: 462
: 707
Kayıt tarihi
: 28.04.07
 
 

Emekliyim. Herkes gibi benim de bir dünya görüşüm var. İnsanların farklı fikir ve inançlara sahip..