Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

26 Nisan '17

 
Kategori
Bilim
 

Boş işlerle uğraşma

Boş işlerle uğraşma
 

Astronot olmak


İnsanoğlu bireyselciliğe doğru büyük bir dönüşüm göstermektedir. Kişisel çıkarlar, kişisel düşünceler ve kişisel planlar bireyin hayatını şekillendirmektedir. Herkes her konuda önce kendisini baz almaktadır. Dünyada yaşanan bu hızlı dönüşüm Türk toplumu üzerinde de etkisini göstermektedir. Ancak kültür yapımız hızla değişmesine rağmen ana dinamikler bu değişime direnmektedir. Türk aileleri aynı zaman da çekirdek bir yapıya bürünmekte ancak aile kültürü istisnalar hariç fazla bozukluklara uğramadan devam ettirmektedir.

Evrensel manada ebeveynler için çocuklar adeta yaşam sebebidir. Ülkemiz de ebeveynler batı kültürüne kıyasla varlıklarını çok daha yoğun bir şekilde hissettirmektedir. Bireyler bebekleri olduğu andan itibaren el üstünde tutarlar ve onun için fedakarlık yaparlar. Ülkemizde bu durum çocuğun ergenlik dönemine girmesi ve hatta evlenip kendi yuvasını kurmasıyla bile devam etmektedir. Kendi ailesini oluşturan birey ailesi gözünde hala çocuk olmaktadır. Ebeveynler ilgi gösterme ve ilgi görme taleplerinin yanında çocuklarının hayatlarına da karışmaktadır. Aslında iyi niyet ve tecrübenin oluşturduğu bilgelikle ebeveynlerimiz yardım etme amacı gütmektedirler. Ancak bu durum çocuklar üzerinde artık kırılması gereken bir etki bir statüko olarak hissedilmektedir.

Peki bu statüko ile bireyler ilk ne zaman tanışmaktadır? Konuşmaya başlayan çocukların sorularından bıkan ebeveynlerin onların çevreyi algılama çabasını baltalamasıyla bu süreç başlar. O andan itibaren çocukların yaşamı sürekli bir kısıtlamayla geçmektedir. Doğduğu andan itibaren kontrol altında yaşadığını hisseden çocuk yürümeye ve konuşmaya başlamasıyla da kısıtlandığını hissetmeye başlar. Bu kısıtlanma aşırı düzeyde olursa veya çok serbest bırakılması durumu söz konusu olursa çocuklarda psikolojik sorunlara neden olmaktadır. Çünkü çevresinde gördüğü aile kültürü onun kendi ailesini sorgulamasına sebep olacaktır ve bu psikolojisinde kırılmalara, toplum kültürüne aykırı yaşamalarına sebep olacaktır.

Batı kültüründe çocukların kısıtlanma düzeylerinin düşük olduğunu ve bilim, spor, sosyalleşme alanlarında teşvik edildiğini görmekteyiz. Günümüz de Türk toplumunda da bu teşvik hızla yaygınlaşmaktadır. Çocuklar küçük yaşlardan itibaren spor ve sanat alanında kendisini geliştirmesi için teşvik edilmektedir. Ancak bilime teşvik düşük seviyededir. Oysa insan doğumdan itibaren çevresini algılama çabasında bulunmaktadır. Konuşmaya başlamasıyla da geniş çaplı bir araştırma evresine geçmektedir. Ancak lise veya üniversite eğitimi dönemlerinde gençlerimiz de hayal gücü ve araştırma isteği minimum düzeye düşmektedir. Gençlerimiz üretmekten, araştırmaktan uzaklaşmaktadır. Bu sorunun sebebi bizleriz. Aynı zamanda çözümü de bizde bulunmaktadır.

'Boş işlerle uğraşma', 'Boş işler müdürü', 'Yapamayacağın işlerin peşinde koşma', 'Hayallerine bir son ver de gerçek hayata dön' ve benzeri birçok laf her Türk'ün bilinç altına işlemiş sözlerdir. Bu sözler kendimize olan inancımızı kırdığı gibi toplumsal manada yetersizlik algısı yaşamamıza sebep olmaktadır. İngiltere'de altı yaşında bir çocuğun babasıyla deniz altı yapması, on dört yaşında bir kızın tek başına yelkenliyle okyanusu geçmesi, araba garajlarında sosyal platform oluşturulmasının sadece Amerika Birleşik Devletler’in de ve Avrupa’da olabileceği algısı psikolojimiz üzerinde yaptığımız yıkımlardan kaynaklıdır. Bu durum 2 sonuç doğurmuştur: 1- Sevdiğimiz mesleği yapamamak 2- Aşağılık kompleksi

İlk sorun üzerinde duracak olursak, ülkemizde sevdiği mesleği yapan insanların sayısı azdır. Bunu hayatın bir dayatması olarak görmekte ve kendimizi avutmaktayız oysa sevdiğimiz işi yapmamıza engel olan ana etmen biziz. Bu durum örgütlerde tükenmişlik durumuna sebep olmakta aynı zamanda bıkkınlık ve yılmışlıkla kendi vücudumuza zarar vermektedir. İşletme verimini düşürdüğümüz gibi müşteri memnuniyeti ve kaliteden ödün vermekte aynı zaman da strese dayalı birçok rahatsızlıklara da yakalanmaktayız. Aslında kendimiz ve ülkemiz için en iyisini düşünürken en büyük zararı görmekteyiz.

Bir diğer sorunumuzsa toplumumuzun yaşadığı aşağılık kompleksidir. Dünya üzerinde kendisini zalimce eleştiren başka bir millet daha olduğunu düşünmüyorum. Kendi ayağımızı kendimiz dolandırmaktayız. Bir şeyleri kaliteli bir şekilde üreteceğimize inanmamakta bunu başaranlarıysa zalimce eleştirmekteyiz. Ülkemizde bilim adına olan gelişmelere sürekli kendimiz engeller çıkarmaktayız. Örneğin yerli malı telefonları ithal işletim sistemi kullandığı için acımasızca eleştirmekte aynı zamanda kalitesine güvenmemekteyiz. Oysa diğer ünlü markalarda aynı işletim sistemini kullanmaktadır. İşletim sistemini üretememek teknoloji olarak düşük seviyeyi gösterir ancak üretilmemesi için birçok sebepte bulunmaktadır. O işletim sistemine özgü uygulama mağazalarının oluşturulması, o sisteme özgü uygulamaların geliştirilmesi ve bunun pazarlanması çok büyük maliyetler gerektirmektedir. Mesela Ios sisteminin kazandığı bu ayrıcalık müşterilerde bazen memnuniyetsizliğe sebep olabilmektedir. Bu konu sadece yerli marka telefonlarda değil araba, uçak yapımı gibi birçok konuda da kendisini bariz belli etmektedir. Kendi mühendislerimizin başarabileceğine inanmamaktayız. Ayrıca bu algı firmalarımıza da işlemiş bulunmaktadır. Üniversitelerde mühendislik bölümünde okuyan birçok gencimiz projelerine finansman bulamamaktadır. Bu sebeple bin bir zorluklarda üretim yaptıkları gibi nice projede kağıt üzerinde kalmaktadır. Uzay teknolojisine olan inancımızsa neredeyse yok denecek düzeydedir. Baskılar altında yapılan uydularımız çok ağır eleştirilere maruz kalmıştır. Uzay teknolojisi alanında son yıllarda faaliyet gösteren bir ülke olmamıza rağmen başarılarımızı eleştirmekte ve inancımızı kırmaktayız. İstanbul Teknik üniversitesi Rover takımı gibi birçok mühendis bölümü öğrencilerinin oluşturduğu takımlar yeterli finansal destek alamamaktadır.  

Ülkemizin kaderini belirleyecek olanlar farklı ülkeler değildir, bu vatan toprakları üzerinde yaşayan her bir birey bu kaderin şekillenmesinde rol oynamaktadır. Bu sebeple bilim üretmemize engel olmak yerine desteklemeli, bahçede karıncayı inceleyen çocuğumuz da, deneyler yapan çocuklarımız da boş işlerle uğraşma denerek engellenmemelidir. Unutmayalım ki yüzde doksan dokuzu astronot olmayı hayatında bir kere olsun istemiş milletimizin astronotu bulunmamaktadır…    

 
Toplam blog
: 14
: 273
Kayıt tarihi
: 20.04.17
 
 

Lisans dönemimde üç okul kulübünde aktif rol aldım. Bir kulüpte denetim kurulu üyeliğinde bulundu..