- Kategori
- Deneme
Bu Bir Ford D 1210 Hikâyesi Dostlar

1945’li Yıllarda 2.Dünya savaşından çıkan devletler yıktıkları enkazların altında inleyerek can veren nice insanları hiçe sayarak köşelerde kaptıkları pay oranında paylaştıkları dünyada, bizim Ülkemize de sefalet ve fukaralık düşmüştü besbelli.
Esvapsız, çarıksız nasırlı ayaklar ile var olma mücadelesi, birde aç kalmamak için tanesini bile yere düşürmeden topladığı buğday tanelerini köye gelen tahsildarın kayıtlarından kaçırmak için evlerin toprak bacalarının içine doldurup kışın aç kalmamak için saklanan yıllar.
Keramettin Dayının her sene bin bir emekle çoğalttığı davarlarından sattıkları erkek oğlakların parası, birde Yaprı ve Çameli mandaların boynuzlarına takılı maşallahların şangırtıları ile kasaba pazarında satılıp toplanan paraları yastığın altında beklettikten sonra bahar aylarında bir kamyon almaya karar verir.
Keramettin Dayının çocuklarından büyük olan Yakup iki senedir muavinlik yaparak öğrendiği şoförlük ile alacakları kamyonu kullanacağına inandırır Babasını.
Vilayette tanıdıkları bir zabıt kâtibi vasıtası ile müracaat ettiğinde aldığı ehliyeti sevinerek koydu cebine.
Sabah yastık içinde sakladıkları pangnotları döş ceplerine koyup doğru ‘’Acente’’ye gittiler. O zamanların bir numarası olan bir ‘’Ford D 1210’’ efsanesi var. Tek dingilli bir kamyonu alıp hemen birde tahta kasa yaptırıp döndüler köye Keramettin Dayı ile oğlu Yakup.
O yıllarda şehirlerarası yolun yarısından çoğu da şose yol. Kimi yerde tozu dumana kattırarak, kimi yerde çift debriyaj ile birde ara gazı vererek değiştirdiği vites aralıklarına birde takviye vites koyduğunda dağların, ovaların arasını inletirdi anasını satayım.
Eve gelip haftada, on beş günde bir çamaşırlarını değiştirip bir gittiği zaman bir aya kadar gelmediği bile olurdu.
Yollarda ‘’Gülek Boğazı’’ndan Pozantıya doğru çıkarken takviye vites ile çıktığı yollarda indirdiği camdan kamyonunun egzoz sesini dinleyerek çıkarken aldığı keyfin üzerine birde koy verdiği ‘’Türkülerle, Bozlaklar’’ karışırdı ortalığa.
Nerede nakliye işi bulursa sardığı yük ile bağlardı yurdun dört bir yanını. Maraş’ın Gavur Dağının kıvrım, kıvrım yollarından inerken ısınan balatalardan genzini yakan koku ile karışık iç köşeden girip, dış köşede aldığı virajlarda savrulan heyecan fırtınası içerisinde Harran Ovasından, Tunceli Pülümür dağlarına, Erzincan’dan Vana derken Türkiye’yi tur yapar gelirdi.
Her geçtiği yörenin doğal yapısından, uğradığı nadir lokantalarda dağlarda kekik otlayarak büyüyen kuzuların rayihalandırdığı etlerin kebaplarının sindirildiği uçsuz bucaksız yollar.
Birde Ege Bölgesine döndüğü zaman Sabuncubeli'nin bitmek bilmeyen virajlı yolları ile yurdun dört bir yanında devinip durdu Yakup Onbaşı.
Aylar sonra uğradığı köyünde bekleyen Babası Keramettine getirdiği birkaç kilo Bafra cıgarası yetiyor da artıyordu.
Bir de Anasına iyi bir alışveriş yaptı mı Keramettin Dayının yeleğinin cebindeki cıgarası, birde muhtar çakmağı, döş cebinde de iki ellilik oldu mu değmeyin keyfine. Camiden çıkınca tahta oturaklarda tellendirip birde burnundan çıkarttığı dumanlardan sararan bıyıkları, hiç fırçalamadığı dişlerinin üzerinde katmerleşen sarı tabaka ile güldüğü zaman kalın ve gür kaşları bile oynardı alimallah.
Bir de köye geldiği zaman girişten itibaren bastığı havalı kornasının dari dari ri ra, dari dari ri ra
Seslerini duyan Yakup’un yavuklusu hemen iple çekilmiş perdeyi havalandırırdı. Hemen duvarın sıvasının içerisine gömülmüş parça aynada kâhkülünü sağ kaşının üzerinden düşürüp belik, belik örgülü saçlarını sırtından aşağıya bırakıp kovaları kaptığı gibi koşar adım giderdi çeşmeye.
Merdivenleri yıkar, avluyu süpürür, dış avludaki hayat denen kısmı ıslattığı zaman buram, buram toprak kokusu sinerdi her tarafa.
Yakup’un uykusu yetip bir aylık sakalını keserek temiz elbiselerle evlerinin önünden geçişi ile yüreği çıkacak gibi sırtında atardı yavuklusunun.
İşte dostlar….
Bu hikâye…
Bir D 1210 Ford Kamyonla Keramettin’in oğlu Yakup’un Hikâyesi….
Geldiğimiz bu günlerimizde ise…
Heey Gidi Günler Heeey…. Dedirtiyor Dünya…
Türk Savunma Sanayi Tarafından Gazi, ODTÜ ve Ankara Üniversite’sinin ortaklığı ile kurulan ‘’NÖROM’’ Merkezi milli yapay zekâ için çalışmalara başladı.
Diğer taraftan kendi Milli Helikopterimizi havalandırdık.
Yıllarca dışa bağımlı olarak kullandığımız savaş mühimmatlarımızı kendimiz yapmaya başladık.
Teknolojinin sınır tanımadan yarattığı teknik olanaklardan mühendislerimiz artık çok önemli projelere imza atar duruma geldiler.
Bedel ödemeden hiçbir yere gelinmiyor.
Bu güne kadar tuzaklarla donanmış ülke güvenliğimizi teminat altına alıp dünya devleri ile yarışacağımız günlerin çok uzak olmadığını görmekle beraber, her bireyimize düşen sorumluluk bilinci içerisinde el ele vererek, birbirimizi severek, saygı duyarak yaşamayı öğ-ren-mek zorundayız.
İşte dostlar bir Ford D 1210 Hikayesi böyleydi… Esen Kalın, Dost Kalın, Sevgiyle Kalın… 13.09.2018 Adil Bozkurt