Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 

10 Kasım '07

 
Kategori
Anılar
 

Bu bir veda mektubudur

Bu bir veda mektubudur
 

Bugün başımı öne eğerek yol aldım gün içinde. Gözlerim hep gelecek gibi bir hisle etrafı aradı önce, ardından sabah mahmurluğuyla beraber içimi acıtan bir sesle irkildim. Günün acı ıslıklarını duydum, senin için ağıt yakıyordu gün. Böyle olmasını beklemiyordum, her zaman ben yapmadım, onlar benim seçimim değil diyerek kenara çekilmeyi seçtim, ama bugün ilk defa omuzlara abanmıştı tüm yok saydıklarımın yükü. Ben yapmadım desem de suçluluk duydum.

Başım eğik çıktım önüne, elime hiçbir şey almamıştım. Çiçek, karanfil satıp günden çıkar sağlamaya çalışanlara biraz kötü bir gözle bakmıştım. Slogan atanlara yeri değil diye kızmıştım içimden, acımız büyüktü, ilk defa bu tarihte ziyarete geliyordum seni. Aşk, hasret, bekli de kara sevda dolanmıştı dilime… Senin yanında görmek istemediğin kişileri önce yanına almışlardı, onlar çıkmadan sevdiklerine sıra gelemeyeceğini söylediler, yüzlerinde zoraki hüzün anılarıyla yarın manşetten çıkacak haberleri düşündüm… Senin de canın yanıyordur demek geldi içimden. Ağır ağır yürümeye başladık, çok kalabalıktı evlatların; türkü, almanı onlarca ırktan insanlar gördüm ellerinde bayraklarla. Sana doğru yaklaştıkça sesin gelmeye başladı. Önce yanlış duyuyorum zannettim, zaman geçtikçe artık emindim, 85 yıl önce dediklerin çınlıyordu duvarlarda… Altın yaldızlarla süslüydü duvarlar. Yaklaştıkça bir korku sardı içimi yıldızlara yaklaşmak böyle olmalıydı.

Önündeki çiçekleri gördüm sana doğru geldikçe, kucak dolusu hediye vermiştin sen bizi, bir kucak dolusu hayal kırıklığıydı bizim sana layık gördüğümüz. Oysa çok farklı olmalıydı. Özür dilerim, inan bana elimden geleni yapıyorum… Konuşuyorum, çalışıyorum, okuyorum… Ama hiç bir şey değişmiyor, anlatmaya çalışıyorum, olmuyor. Sen en zor olanı yaptın biz senden kalanlara bile sahip çıkamadık, işte en çok o doldurdu gözlerimi. Durdum, süzülmedi bir tek yaş gözümden, fani bedenin bizi bırakalı geçen yıllardan sonra sana ihtiyar bir evlat getirmenin hüznüydü ceplerimizde taşınanlar. Bir avuç keder, bir avuç beklenti… Ceplerimiz kum, çakıl taşı dolu, ellerimiz çamur içinde. Ağlayamadım, gücüm yetmedi yenildik demeye, gücüm yetmedi boğazımda düğümlenenleri sana söylemeye. İçim dolmuştu, sustum, ağlayamadım bile… Şimdiyi düşündüm, dünü… Yarına el sürmek istemedim, zaten koyu, düşünüp iyice karartmayalım dedim. Dünlere baktım, ceplerinde umut taşımış insanlara, ağlayabilmişlere, bugünümden utandım. Başım eğik girdiğim odadan başım eğik çıktım. Keşke yüzünü görebilseydin diyenlerden değilim ben, iyi ki görmemişim zaten, başımı kaldırım yüzüne bakacak güç olmazdı ki bende.

Konuşmadan yürüdüm yolun geri kalanını, düşündüm sadece, seni, beni, dolandırıcıları, oyuncuları, gösterilerini, taşları, kumları, mermileri… İçim acıdı, içimde bir yerler yarıldı boydan boya. Ağırlaştım, ağırlaştıkça adınlaştım… Ben olsaydım dedim, her seferinde sen olamadım… Özür dilerim, hayal kırıklığına uğrattık seni, senden kalan her şeyi. Adını anarken yüzümü saran tebessüm her geçen gün utanca dönüşüyor. Seneye gelmeyeceğim yanına, o zaman yanına adım atacak cesaretim olmayacağından eminim, bir kucak dolusu karanfil yerine bin acı dolusu taş getireceğim sana yüreğimde. İçim el vermeyecek, kusura bakma, seneye ben olmayacağım. Yıldızlara başkaları yürüyecek. Bu bir veda mektubudur, seneye sana başkaları hayal kırıklıkları getirecek.

Rahat uyu Atam…

 
Toplam blog
: 44
: 740
Kayıt tarihi
: 18.07.07
 
 

Kişisel, deneme ve öykü türündeki yazılarımı bu sayfada paylaşıyorum. Yorum ve önerileriniz için şim..

 
 
 
 
 

 
Sadece bu yazarın bloglarında ara