- Kategori
- Ekonomi - Finans
Bu da benim ABD üzerine kehanetlerim

Dünyada oluşan ekonomik yeni ve ilginç durum üzerine çok yazılması çizilmesi gereken ve tahlil edilmesi gereken çok şey var. Ben de bu para politikalarına takmış durumdayım. Meta-para denkleminde nice filozoflar kafa yormuştur asırlardır. Ben de metanın bugünkü üretim ilişkisinde değerinin parametrelerini üzerindeki tartışmaktan ve metanın değeri üzerindeki ücret, yatırım maliyeti, kar gibi arayışlardan ziyade paranın değeriyle olan ilişkisi üzerinde durmak istiyorum.
Meta - para ilişkisinde her malın karşılığına denk düşen para vardır diye düşündüğümüzde para meta dengesinde doğru değerleri bulmamız gerekmektedir. Dünyada bulunan meta ve paralar gidecekleri yeri şaşırmış durumdadır. Bugünkü global ekonomik kriz de bundan çıkmıştır zaten.
Bunun yanında para arzı ve faiz oranları ilişkisinin iyi analiz edilmelidir. Bu günkü krizin köklerini ancak buradan çıkarak bulacağımıza eminim. Para arzı faizleri mi, yoksa faizler mi o paraya olan talebin boyutunu belirler. Ve bu faiz oranlarının uluslar arası para/sermaye hareketlerindeki etkisi nedir? Elbette ki önemli ve etkilidir. İşte bu sermaye/para akışında ABD ve gelişmiş ekonomilerin ne gibi kayıpları olmuştur ki bugünkü ekonomik bunalım ortaya çıkmıştır. İşte bunun üzerine ciddi fikir jimnastiği yapılmalıdır. Artık senin krizin benim krizim yoktur. Bu kriz hepimizin krizidir. Gezegensel kriz. Komşuda pişer, bize de düşer.
Bir kitap okudum hayatım değişti diyen yazarın dediği gibi, bana göre dalgalı kur sistemine geçtik hayatımız değişti. Daha önce faiz oranları piyasa dalgalanmalarına bırakılıyordu. Bu durum para arzını gelişmekte olan ülkeler aleyhine çalıştırıyordu. Çünkü bu paralar ulusaldı ve özellikle ABD doları global piyasaya yaygın olduğundan kontrolsüzdü ve pariteler gerçekçi değildi. Cari açıkları olan gelişen piyasalar bunu dengeye sokmak için sürekli devalüasyon yapmak suretiyle ihracat artırma yoluna gidiyordu. Klasik kısa vadeli çözümlerdi bunlar ve bu yöntem bu ülkelerin başına hep bela açıyordu. 1999’da yaşanan kriz bunu tersine çevirdi. IMF : ”Özür dileriz bugüne yanlış yapmışız, aslında doğru olan değişken kur , hedef enflasyon ve merkez bankalarınca belirlenecek olan faiz oranlarıdır” demişti. Çünkü piyasaya parayı sürecek ve çekecek olan onlardı. Bunun arz ve talebi bu merkezlerden yönetilmeliydi. Bu yöntem IMF programı olan ülkelerde uygulanmaya başlandı. Ve gelişmiş merkez bankalarınca da. İşte her şey o andan itibaren değişmeye başladı.
İzlenen politika sonucu yapılan uygulamalar paraları görünmeyen el sayesinde ulusal ve uluslar arası platformlarda gerçek değerlerine doğru sürükledi. Gelişmiş ülkelerde sıkışan sermaye kontrol altına alınmış (hedef) enflasyon ve faiz oranlarının bulunduğu ülkelere kaymaya başladı. Faiz oranları daha cazip olan bu ülkelerde uluslar arası sermaye yer buldu ve hatta yerleşti. Örneğin 2000li yıllarda yabancı bankaların Türkiye gibi gelişen piyasalara direk girmesi de nedensiz değildir. Ellerindeki sermayeyi aracılara (Türkiye’deki finans kuruluşlarına) verip – ve özellikle gelecekleri ve finansal yapıları çok net olmayan - bu kuruluşlara Para kazandırma yerine ellerindeki sermayeyi dolaysız olarak bu faiz cenneti piyasaya sokmak amacıyla Türkiye’deki bankalar ve finans kuruluşlarına ortak olarak veya tamamen satın alarak girmişlerdir.Bunun gibi uluslar arası sermeyenin stratejileri yardımıyla sermaye yatırıma ihtiyacı olan ve talep edilen bölgelere aktı. Düşük faizle cari açık düzeltme peşine düşen gelişmiş ekonomiler likiditesiz kaldı. Artık meydan o kadar boş değildi. Para arzını artır paran değerini korusun. Bu hile bitmişti. O da haklıydı aslında; adamın o kadar çok parası vardı ki onlara neden faiz ödesindi. İşte bu yaklaşım sermayeyi arayışa itmişti. Bu durum gelişen ekonomilerin büyüme hızını ve rekabet gücünü artırdı. Büyüme değerleri yeteri derecelere ulaşmış olan gelişmiş ekonomiler kapasite eksiltme yoluna gittiler. Bu şekilde işsizlik ve talep daralması ortaya çıktı. Ama asıl sorulması gereken soru finansal sıkıntıya giren bu yatırımcıların neden bu para talebini baskı altına almadığı ve bu sayede faizleri yukarı çekemediğidir. Bu sorunun cevabı da şudur: Sürekli kredi çevirerek yüksek kapasitede üretim yapılması ve bu üretilen malların pazarının daralması bu sonucu ortaya çıkarmıştır. Kredilerle üretim yapılır, üretilen mallar satılamazsa bu kredi geri ödemesini yeni kredilerle yerine getirmekle zaten nereye varılabilirdi ki?
İleri gelen ekonomistlere sorarsanız bu kriz emlak sektörünün başı çektiği emlak piyasasının zehirli bonoları (değerinden fazla değerlerle teminatlandırılmış kredilerin karşılığındaki içi boşalmış bonolar) sayesinde çıktı görüşündedirler. Madem öyleydi neden General Motors/ Chrysler gibi firmalar batıyordu.Tabi ki kredi güvenirliğinin yitmesi ve finans şirketlerinin paniklemesinin de psikolojik etkisi vardır. Bu bonoların Avrupa ve aracı kurumlar sayesinde dışarı ihraç eden ABD finans sektörü ilk etapta Avrupa bankalarını ve doğal olarak da en çok etkileneceği düşünülen EURO bölgesini vurduğu ve EURO/ Dolar paritesini 1.24 lere kadar indirdi. Bu durumunda arbitraj yoluyla paralarına para katmak isteyen ve bu işten beslenen spekülatörlerin de etkisi vardır. Ancak EURO tekrar eski değerine doğru yöneldi. ABD finans kuruluşlarının bu bonoları ödememesi güven sorunu yaratacağından ABD hükümeti buna çözüm olsun diye finans şirketlere ve dev uluslar arası firmalara destek paketi açıkladı. AB de bu bonolardan etkilenen finans kurumlarına destek vereceğini açıklayarak ABD' nin desteğini destkledi. Avrupa’nın bu bonoları likide çevirebilme eğilimi arttığından EURO değer olarak yerine gelmeye başladı. Zira kriz burda bitmeliydi; ancak bitmedi. Gerçek sorun bambaşkadır. Söylüyorum ve söylemeye devam edeceğim.
Bu krizin nedeni yukarda söz ettiğim yeni para politikasıdır.
Bu arada belirtmeliyim ki AB karar alma sürecinin zorluğu ve tedahüle diğer bağımsız ülkeler gibi para süremeyeceğini düşünürsek, EURO’ nun daha kontrollü bir para birimi olacağını düşünmek saçma olmaz. Bu durum EURO’ nun güçlenmesinin ve güven vermesinin en temel kaynağı olacaktır. Sonuç olarak global platforma EURO’nun daha talep edilen para olmasını sağlayacaktır. Ki gidişat EURO’nun global para olma yoluna gireceği şeklindedir.
Bu krizi sadece moneter kriz olarak değerlendirmek yanlış olabilir ama kökünde yeni para politikaları ve sonuçları yatmaktadır.
Şimdi bundan sonra neler olacağı konusunda belirsizlik sürmektedir.
ABD ihracatını artırma ve ithalatı baskı altına alma adına dolar değerini düşürme yoluna faiz indirimleri aracılığıyla gitti. Sonuç faizler % 0. 25 oldu, 2008 enflasyon beklentisi % 1.7. Bunun yanında resesyondan dolayı mallardaki ucuzlama ve gayrimenkullerdeki inanılmaz düşüş olmasına rağmen enflasyon oranı ilginçtir. Asıl ilginç olan Kapitalist sistemde kapitalin reel faiz getirisinin % - 1.45 olmasıdır.
Bu krizle birlikte Amerikan dolarının bölgesini kaybetmeye devam edeceğini düşünüyorum. Dünyadaki çoğu merkez bankası rezervlerinin ABD doları olduğunu düşünürsek gerçek nedenleri daha iyi anlarız.Dünya paraları karşısında % 30-40-50 değer kaybeden ABD Doları aslında borçlu gelişmekte olan ülkelerin borçlarını reel olarak bu oranda azaltmıştır.
Sabit kur uygulaması döneminde ABD doları karşısında IMF dayatmaları ve yanlış ekonomi kuramları yüzünden devalüe edilmiş paralar yeni para politikanın getirdiği nedenlerle, bunların hakim olduğu ekonomiler güç kazanmaya devam edecektir. Son çıkan ekonomik paketlerle birlikte ABD ekonomisi ve parası uzun vadede korkunç derecede değer kaybetme yönündedir. Bunun nedeni ABD nin yarattığı para arzı ve üretim çıkmazı olacaktır. Gelişmiş ekonomilerin merkez bankaları koordineli bir şekilde faiz indirimi yapmaları ABD'ye bir nebze yardımcı olmaya devam etmektedir.Ancak bu yöntem artık limitlere dayanmıştır.
ABD'nin bu faiz oranlarıyla kendi ekonomisini finanse etmesi imkansızdır. Sermaye gelişmekte olan ekonomilere kaymaya devam edecektir. Ta ki yeter sermayeden midemiz bulandı diyene kadar. Ve sermayenin geliri tüm dünyada son bulana kadar. Bu da mümkün müdür? Onu bilemem.ABD yıllardır kağıdı yeşile boyayarak dünyaya satma yoluyla kağıttan bir imparatorluk kurmuştu. Bu kağıt imparatorluğunun kurtarılması için ultra süper ekonomistlere danışıldı, tartışıldı, düşünüldü ve cevaplar hep aynı: No way out. Boyanın foyası çıktı.
Ulusal paranın değerini düşürmenin cari açığı finanse ettiği mantığının çöküşünü gösterir bize aslında bu gelişmeler. ABD doları değer olarak yarıya düştüğü halde ABD cari açığı finanse edilememektedir. Düşük faiz / cari açık çıkmazını ABD artık çözemeyecektir. Parasını eskisi gibi dünyaya satamacağını da düşünürsek ABD için artık çok farklı gelecek vardır. Yeni bir ekonomi kuramına ihtiyaç doğmuştur belki de kim bilir ?
Düşük faiz aslında para talebinin çok düştüğünün belirtisidir. Bir yandan likidite sorunu ile batan finans kuruluşları ve bankalar varken, bir yandan para talep etmemeleri çok ilginçtir. Aslında ekonomi mantığında düşünürsek para talebi varsa faizlerin yükselmesi gerekir.Yükselmiyorsa Adam Smith’ in görünmeyen eli ya meşguldür ya da gezegeni terk etmiştir. Bu ABD hükümetinin borçlanma ihtiyacı olmamasındandır. Yoksa faizler neden bu kadar düşük olsun ki? ABD’nin durumu Japonya ‘dan ve benzerlerinden farklıdır. Japonya cari fazla verdiğinden para talep etmemektedir. Bu faiz indirimleri en çok Japonlara yaramaktadır. Zaten onların böyle bir ihtiyacı vardır.ABD’de durum bambaşkadır. Başta bahsettiğim gibi eğer her malın karşılığında bir para varsa, arz ettiğin para büyüme oranıyla aynı oranda olmalıdır. Büyüdüğün kadar paranı büyütürsen sorun yok. Ama fazla arz edersen ve bunu tedahüle süremezsen sorun başlar. ABD büyüyememekte , hatta küçülmektedir.Ama para arzı büyümektedir. Bunun üretim ve pazar etkisini göz ardı etmemelidir.
Bu krizle bölgesel paralar değerlerini karşılaştırırken dolar hesabından vazgeçmek zorunda kalacaktır. Aslında bu karşılıklı değerlerin çok göreceli olduğunu düşünürsek bunun sadece yöntemi paranın arz talep dengesi varsayılan değerin kökenidir.
Bütün bunlar düşünüldüğünde aslında uluslar üstü bir para birimi yaratılması ihtiyacı vardır. Örneğin bir ekonominin büyüklüğünü ve parametrelerini neye göre ölçeceğiz. Her şey altüst olmuştur.
Olması gereken artık bir dünya merkez bankası oluşturulmalı ve bütün dünyayı bu banka finanse etmelidir. Her ülke kendi para talebini faiz oranlarıyla ortaya koyacaktır. Dolayısıyla para faiz oranı yüksek olan bölgeye giderek misyonunu yerine getirecektir. Ülkelerin ayrı ayrı para arz etmeleri uluslar arası alanda karmaşa yaratmaktadır. Bu karşılıklı ticarette haksız rekabete neden olmaktadır. Böylece yatırıma ihtiyacı olan bölgeler para talep edecek, yatırımın doyduğu bölgeler parayı talep etmeyecektir. Mevcut talepten fazla üretim yapan ve bunu finanse edemeyenler de batmaya devam edecektir. İşte ekonomistler artık bunu tartışmaya başlamalıdır. Kimbilir?Belki çözüm burdadır. Ama bu uluslararası kabul gören para politikası gelişmiş ekonomileri ki özellikle ABD'yi eritip bitirecektir. Ve herşey faiz marjları hala bulunan ve yatırım potansiyeli olan gelişmekte olan ekonomiler lehine sürekli gelişecektir.
Bugüne kadar ki ekonomi bilgi ve verilerine dayanarak düşünülürse , ABD ve Gelişmiş ülkelerde artık uygulanacak para politikası ve teorisi kalmamıştır. Belki de bu kaçınılmazdır.
Şu ana kadar bu faiz indirimleri ve verilen sübvansiyonlar uluslar arası olan ve dünyaya mal satan firmaların mallarına talepleri artırmak amacı sonucunu getirmiştir. Ancak faiz indirimleri eksilere indiği halde bu firmaları kurtaramamıştır. Demek ki bu firmaları kurtaracak hiçbir güç kalmamıştır. Rekabet edemeyen ve kapasitesi yüksek olan bu kuruluşlar ürettikleriyle başı belaya girmiştir. Bu kurtarma operasyonları sadece vergi mükelleflerine ve tabana ek maliyetten başka hiçbir şey değildir. Hasta makinaya bağlanmıştır. Çok karamsarca olabilir ama dünya asla eskisi gibi olmayacaktır. Atlascılara çok iş düşecek gibi görünüyor. Çoğu siyasi haritalar değişebilir. ABD'nin haritası bile.
Dünya öyle bir hale gelmiştir ki artık ulusal paraların değerlerini karşılaşacakları ve baz alacakları bir para birimi kalmamıştır. Parasını yabancı paralara karşı devalüe etmek isteyen bir ülke- ki bu artık faizle belirlenmektedir- hangi paraya karşı devalüe edecektir. ZATEN DEVALÜE EDİLEN PARALARIN KENDİ ARALARINDA BÜYÜK BİR DEVALÜASYON SAVAŞI VARDIR. Bundan sonra cari açık faiz oranlarıyla regüle edilecekse dünyada hiçbir bunalım yoktur. Sadece taşların yerine oturma süreci yaşanmaktadır.