- Kategori
- Öykü
Bulut...

Yazdı. Parçalı bulutlu bir İstanbul pazarıydı. Galata Köprüsü'nün üstü balık tutan insanlarla doluydu. O an için güneş vardı. Balık tutan bir adamın 5-6 yaşlarındaki oğlu köprünün korkuluklarına tünemişti. İğneler sudan çıktığında orada sallanan balıkları görmek istiyordu. Heyecanlıydı ve biraz fazla sarkıyordu. Babası bu durumu farkında değildi.
Köprünün Eminönü tarafına yakın bacağın üstünde bir Kürt delikanlısı, çalıştığı kebapçının el ilanlarını dağıtmaya çalışıyordu. Bir kaç saattir oradaydı ve çok az ilan dağıtabilmişti. Umutsuzdu. Birisi kendisine yaklaştığında elini umutsuzca ve yalandan kaldırıp ilanı vermeyi teklif ediyordu. Oysa sabah geldiğinde öyle miydi? İlanları insanlara ulaştırabiileceğine dair inancı azaldıkça ilanların cazibesi de azalıyordu. Kimse o baskılarda ne yazdığını merak etmiyordu. Geçip gidiyordu insanlar. Allah kahretisindi.
Minyon yüzü için kocaman ama asla çirkin olmayan bir gözlük takmış, balık etinde ve kızıl lüle saçları olan genç bir kız ilanları satan delikanlının önünden geçti. Kız çocuğu fark etmedi. Çocuk da elini boş yere kaldırmaktansa kızı izlemeyi tercih etti. Gözlükten gözleri belli olmuyordu ama bembeyaz teni burnunun ucundaki kızarıklığı daha da belirgin ediyordu. "Acaba ne zaman ağlayacak", dedi çocuk içinden. Her an ağlayabilirdi ama tam olarak ne zaman? ve daha da önemlisi "neden?"
Kızın karşı tarafından 30 yaş civarında bir erkek turist geliyordu. Almandı muhtemelen. O da kızıldı. Şort ve sandalet giymişti. Kırmızı bir t-shirt ü vardı. Uzun ve atletik bir vücudu vardı. İlkokul bahçesinde yürüyen öğretmen gibiydi. Herkes yanında çocuk gibi kalıyordu. Adımlarını aça aça, hızla yürüyordu. Bir yere yetişmek istiyor ama o yerin neresi olduğunu kendisi de bilmiyor gibiydi. Bir turistin neden acelesi olsundu ki?
Poyraz kuvvetliydi. Bulutlar hızlı seyrediyorlardı. Yavaş yavaş güneşin önüne gelmek üzereydiler. Bir kaç saniye içinde Karaköy gölgede kalacaktı. Turistin adımları hızlandı. Hafif bir gölge kendisini hissettirdi ve rüzgar biraz daha kuvvetli esti. Sonra daha kuvvetli bir rüzgar ve tam bir gölge.
Kürt delikanlının elindeki ilanlardan bir kaçı uçtu. Diğerlerini de o havaya doğru fırlatıp attı. A.K. diye bağırdı kağıtlara. Uçuşan kağıtların az ilerisindeki kızıl saçlı kız daha fazla erteleyemedi ağlama isteğini. Boğazında ve göğsünde birikmiş kederi salıverdi ve o kalabalıkta hıçkıra hıçkıra, yüksek sesle ağlamaya başladı.
Büyük bir bulut güneşi Karaköy'den kaçırmıştı. Babasının yanından suya sarkan çocuğun ayağı kaydı ve köprüden suya düştü. Panik olan insanlar bağırmaya başladı ama hiç kimse köprüden suya atlayamadı. Bir terslik olduğunu fark eden uzun boylu turist koşarak orada bitti. Çantasını yere attığı gibi, sanki bu işi daha önce binlerce yapmışcasına çocuğun peşinden suya atladı.
Çocuk da, peşinden atlayan adam da yitip gittiler. Beyaz köpükler vardı suyun üstünde. Onlarda hemen dağıldı zaten. Su onları yutmuştu.
Belirsizliğin dehşetine düşmüş insanlar hayretle ve umutla suya bakıyorlardı. Derken kızıl bir baş gözüktü suların arasından. Sonra o başa ait omuzlar ve upuzun kollar. Ve o kollardan birisinin sıkı sıkı tuttuğu, çırpınan bir çocuk gördü insanlar. Bir çoşku yaşadı herkes. Kısa süren bir çoşku. Üzerlerine gelen büyük bir motor vardı ve kaptan onları görmemişti. Köprüdeki herkes motorun dikkatini çekmek için bağırmaya başladı. Oltalarını, sandıklarını suya attılar. Simitçi tezgahınını üzerindeki simitlerle birlikte fırlatıp attı. Kaptan fark etmemişti. Köprüde dehşetle olayı izleyenlerden birisi dayanamadı ve suya atladı. Ancak bu şekilde dikkat çekebilirlerdi. Sonra bir kişi daha. Bir kaç kişi daha. İnsanlar köprüden suya atlıyordu patır patır. Güneş bulutlardan sıyrılmak üzereydi.
Köprünün diğer ucundaki çocuk az evvel havaya fırlattığı kağıtlardan kalanları toplamaya karar verdi. Kız cebinden bir mendil çıkarıp gözlerini silerken güneş buluttan kurtuldu.
Kaptan sudaki insanları fark etti ve yönünü değiştirdi. Yapabildiğince yanlarına getirdi motoru. Suya atlayanların bazıları yaralanmıştı. Bazıları da yüzme bilmiyorlardı. Bilen bilmeyen birbirine kenetlenmiş, panik içinde herkes bir diğerini aşağı çekiyordu.
Can simitlerini suya atmaya başladı motordakiler. İp attılar sudaki insanlara. Merdiven indirdiler. Kıyıdaki küçük balıkçı tekneleri de suda öbeklenmiş insanların etrafında çember oluşturdular. Hepsini sudan çıkardılar.
K.
Köprünün Eminönü tarafına yakın bacağın üstünde bir Kürt delikanlısı, çalıştığı kebapçının el ilanlarını dağıtmaya çalışıyordu. Bir kaç saattir oradaydı ve çok az ilan dağıtabilmişti. Umutsuzdu. Birisi kendisine yaklaştığında elini umutsuzca ve yalandan kaldırıp ilanı vermeyi teklif ediyordu. Oysa sabah geldiğinde öyle miydi? İlanları insanlara ulaştırabiileceğine dair inancı azaldıkça ilanların cazibesi de azalıyordu. Kimse o baskılarda ne yazdığını merak etmiyordu. Geçip gidiyordu insanlar. Allah kahretisindi.
Minyon yüzü için kocaman ama asla çirkin olmayan bir gözlük takmış, balık etinde ve kızıl lüle saçları olan genç bir kız ilanları satan delikanlının önünden geçti. Kız çocuğu fark etmedi. Çocuk da elini boş yere kaldırmaktansa kızı izlemeyi tercih etti. Gözlükten gözleri belli olmuyordu ama bembeyaz teni burnunun ucundaki kızarıklığı daha da belirgin ediyordu. "Acaba ne zaman ağlayacak", dedi çocuk içinden. Her an ağlayabilirdi ama tam olarak ne zaman? ve daha da önemlisi "neden?"
Kızın karşı tarafından 30 yaş civarında bir erkek turist geliyordu. Almandı muhtemelen. O da kızıldı. Şort ve sandalet giymişti. Kırmızı bir t-shirt ü vardı. Uzun ve atletik bir vücudu vardı. İlkokul bahçesinde yürüyen öğretmen gibiydi. Herkes yanında çocuk gibi kalıyordu. Adımlarını aça aça, hızla yürüyordu. Bir yere yetişmek istiyor ama o yerin neresi olduğunu kendisi de bilmiyor gibiydi. Bir turistin neden acelesi olsundu ki?
Poyraz kuvvetliydi. Bulutlar hızlı seyrediyorlardı. Yavaş yavaş güneşin önüne gelmek üzereydiler. Bir kaç saniye içinde Karaköy gölgede kalacaktı. Turistin adımları hızlandı. Hafif bir gölge kendisini hissettirdi ve rüzgar biraz daha kuvvetli esti. Sonra daha kuvvetli bir rüzgar ve tam bir gölge.
Kürt delikanlının elindeki ilanlardan bir kaçı uçtu. Diğerlerini de o havaya doğru fırlatıp attı. A.K. diye bağırdı kağıtlara. Uçuşan kağıtların az ilerisindeki kızıl saçlı kız daha fazla erteleyemedi ağlama isteğini. Boğazında ve göğsünde birikmiş kederi salıverdi ve o kalabalıkta hıçkıra hıçkıra, yüksek sesle ağlamaya başladı.
Büyük bir bulut güneşi Karaköy'den kaçırmıştı. Babasının yanından suya sarkan çocuğun ayağı kaydı ve köprüden suya düştü. Panik olan insanlar bağırmaya başladı ama hiç kimse köprüden suya atlayamadı. Bir terslik olduğunu fark eden uzun boylu turist koşarak orada bitti. Çantasını yere attığı gibi, sanki bu işi daha önce binlerce yapmışcasına çocuğun peşinden suya atladı.
Çocuk da, peşinden atlayan adam da yitip gittiler. Beyaz köpükler vardı suyun üstünde. Onlarda hemen dağıldı zaten. Su onları yutmuştu.
Belirsizliğin dehşetine düşmüş insanlar hayretle ve umutla suya bakıyorlardı. Derken kızıl bir baş gözüktü suların arasından. Sonra o başa ait omuzlar ve upuzun kollar. Ve o kollardan birisinin sıkı sıkı tuttuğu, çırpınan bir çocuk gördü insanlar. Bir çoşku yaşadı herkes. Kısa süren bir çoşku. Üzerlerine gelen büyük bir motor vardı ve kaptan onları görmemişti. Köprüdeki herkes motorun dikkatini çekmek için bağırmaya başladı. Oltalarını, sandıklarını suya attılar. Simitçi tezgahınını üzerindeki simitlerle birlikte fırlatıp attı. Kaptan fark etmemişti. Köprüde dehşetle olayı izleyenlerden birisi dayanamadı ve suya atladı. Ancak bu şekilde dikkat çekebilirlerdi. Sonra bir kişi daha. Bir kaç kişi daha. İnsanlar köprüden suya atlıyordu patır patır. Güneş bulutlardan sıyrılmak üzereydi.
Köprünün diğer ucundaki çocuk az evvel havaya fırlattığı kağıtlardan kalanları toplamaya karar verdi. Kız cebinden bir mendil çıkarıp gözlerini silerken güneş buluttan kurtuldu.
Kaptan sudaki insanları fark etti ve yönünü değiştirdi. Yapabildiğince yanlarına getirdi motoru. Suya atlayanların bazıları yaralanmıştı. Bazıları da yüzme bilmiyorlardı. Bilen bilmeyen birbirine kenetlenmiş, panik içinde herkes bir diğerini aşağı çekiyordu.
Can simitlerini suya atmaya başladı motordakiler. İp attılar sudaki insanlara. Merdiven indirdiler. Kıyıdaki küçük balıkçı tekneleri de suda öbeklenmiş insanların etrafında çember oluşturdular. Hepsini sudan çıkardılar.
K.