- Kategori
- Doğal Hayat / Çevre
Bütün hayvanlardan özür diliyorum...

CİNAYET HANGİ VARLIĞA KARŞI İŞLENMİŞ OLURSA OLSUN CİNAYETTİR...
Bir özür kampanyasıdır gidiyor. Ben tarihi kayıtların ne yazdığını bilmiyorum. Ama, -kendini sürekli ortaya koyan ızdırap verici pek çok nedenden- ötürü Ermenilerden özür dilemenin 1915 te onlara yaşattığımız tehcir felaketinden dolayı doğru olduğunu düşünüyorum. Lord Kinross"un Mustafa Kemal isimli eserinde bizzat Atatürk"ümüzün de "birinci dünya savaşındaki korkunç cinayetleri unutturmak" gibi bir cümlesi var.
Peki böyle bir kıyım ve felaket yaşanmış mıdır; buna duygularımla bir yanıt vermek istediğimde karşıma bugün yaşadığımız ve yaşattığımız öyle kanlı kanıtlar çıkıyor ki, bunları yapabilen İslami bir ırkın, Hristiyan ve savunmasız bir başka ırka neler yapabileceği konusu yanındaki soru işaretini silip, mahçup bir ünlemle sonlanıyor ne yazık ki...
Kurban bayramında boğazın kan kırmızısına kesen mavi ve azaplı sularını düşünüyorum. Elinde kör bir bıçakla boğaların önce ayaklarını kesen, onları kurşunlayan, evinin damında baktığı, çocuğunun beslediği bir ineği yine o damda kesip parçalara bölen vahşilerin resimleri geliyor aklıma. Bir meydanın ortasında oturmuş, önündeki kanlı barsakları etlerinden ayıran aileler çakıp sönüyor belleğimde. Annesinin tuttuğu kesik bir koç başının yanında fotoğraf çektiren çocuğun hangi kanlı duygularla büyütüldüğünü düşünüyorum. Bir kabustan uyanır gibi yerimden sıçrıyorum. Ve kabusu uykumda değil hayatımda yaşadığımı fark ediyorum.
Belediyelerin özel itlaf ekiplerince vurulan, zehirlenen, can çekişen kedi ve köpeciklerin bize tanrı tarafından emanet edilen hayatlarını kendimizi tanrı yerine koyarak küstahça ve kılımız kıpırdamadan yok eden bizler değil miyiz ?
Sapan denen yavru kuşları öldürme aleti bir Türk silahı değil midir...Her birini temerküz kamplarına çevirdiğimiz barınaklarda hayvanların çektiği işkenceler size Nazi soykırımını hatırlatmıyor mu? Eline bıçak verildiğinde rastladığı ve kanunların koruması altında olmayan ilk canlıyı kesen böyle bir kavim, kanunların koruması altında olmayan sürgün Ermenilere o hayvanlara duyduğu ve cinnetle körüklenen kin dolu bir nefreti boşaltamaz mı? O cinnet ve nefrettir ki Kubilay'ın göklere yükselen aziz başını toprağa gömmüştür kör bir testereyle. O cinnet ve nefrettir ki Sıvas'ta masumları yakmıştır Bismillah sesleriyle.
Hiç kimse bana hayvanlarla insanları bir mi tutuyorsun diye babalanmasın. Ben acımasız bir kin ve nefretin kendi içinde var olduktan sonra kime yöneleceği konusunda bir ayrım yapamayacak kadar ilkel ve vahşi insan topluluklarından söz ediyorum. Elini kana bulayan bir insan o kanın kimden aktığını göremeyecek kadar kahrolası duygularla yönetilmektedir artık.
Bugün bir hayvanı yatırıp kılı bile kıpırdamadan kesen, fışkıran kanı çocuğunun alnına onun ilerdeki acımasızlığını belirleyen bir alın yazısı gibi süren taş devri insanının bu kan kırmızı mürekkebiyle tarihi yazmaya cüret edeceğini adım gibi biliyorum. Bu toplumun tek başına olduğunda sinik ve kuşkulu, kalabalıklar haline geldiğinde trübünlerde terminatör, meydanlarda linç uzmanı kesilen, hele dinin etkisiyle de kan dökme iznini almışsa canavarlaşan insanlarla dolu olduğunu biliyorum.
AB nin bizi hep kapının dışında tutmasının nedenlerini ararken, onların gazetelerinde yayınlanan kurban resimlerinin bu kararı yıllar değil çağlar kadar geciktirdiğini, ve geleceği emanet edeceğimiz çocuklarımızı aslında bizim kurban ettiğimizi bilmezlikten gelmek budalalalığın mil çektiği gözlere sahip olmaktan başka nedir ki?
Ama bir allahın kulu da çıkıp, siz çıldırdınız mı, boğazı kana bulayacak kadar kana susamışlık ne demek diye sormaz... Yozluğun ve ahlaksızlığın portre resmi olanlar böyle bayramları mübarek diye adlandırıp, kendi saltanatlarını da onaylayan bu vahşet imparatorluğunun temellerini sağlamlaştırırlar.
Bu frekansta seyreden bir ulusun hiç kimseye duyuracak sesi yoktur artık.
Ama kime söylüyorum ben bunları değil mi? Ermeni sözünü hakaret kabul eden, ve cumhuriyetin mezarına her gün yeni bir Gül koyanlara, Waşington' un ortasında belki de Amerikalıların korkmuş bakışları altında Akika adı altında koyun boğazlayıp Türkiye' yi bir Afrika ülkesi ayarına indiren hükümet başkanlarına razı olan, kaderinin onların elinde bir rüzgar gülü savrukluğunda çırpınmasına izin veren bir halk beni anlar mı, yoksa taşa mı tutar..
Ne yazık ki, hepimiz büyük ve ilahi bir yargıcın önüne dizildiğimizde, bu son mahkemede, bizi savunacak tek bir kavram ve varlık bulamayacağız. Savcının kanıtları çok ağır çünkü... Kan, kan ve kan... Ne diyecek savcı, nihayet haklarını arayan bu en son mahkemede umutla bekleyen insan ve hayvan tüm masumlar adına, ne diyecek sizce:
"Kan, kan, kan... Tüm İslami toplumların temelindeki ve ne zaman hangi canlıya yönleneceği belli olmayan bir duygu vardır ulu yargıç, o duygunun adı intikamdır, azılı ve zincirlerinden boşanmış intikam. Çağdaş dünyadan çağlar kadar uzak düşmenin yarattığı korkunç komplekslerle her gün başı okşanan ve kınından çıkmaya hazır bir kılıçla avunan, intikam !