Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

20 Mayıs '15

 
Kategori
Tarih
 

Büyük İskender'in ölümsüzlük arayışı ve Amon Ra 2. Bölüm

Büyük İskender'in ölümsüzlük arayışı ve Amon Ra 2. Bölüm
 

İSKENDER PES ETMİYOR

 

Peki, İskender tanrı ile görüşmesinden olumsuz yanıt aldığında pes etti mi? Yazılı kaynaklar bu soruya hayır yanıtını vermektedir. Hayal kırıklığına uğrayan İskender mağara diye çevrilen tanrılara ait yeri terk ederek başka bilgelerin öğüdünü almak, fani kaderinden bir kaçış yolu bulmak, kendisinden önce ölümsüz tanrılar arasına başaranların yolundan gitmek için yapılacak yolculuğa devam etti.

 

Bir versiyona göre bu gizemli yolculuğunda Hanok ile karşılaşmıştı ve Hanok ona: "Tanrıların gizemlerine burnunu sokma." demişti. Başka bir versiyona göre ise İskender çölden ordusuna katılmak için dönerken atını da sürücüsünü de birden bire havaya kaldıran bir ruh tarafından ele geçirildi ve bu ruh tarafından ışıldayan bir yapının önüne getirildi. Tabi bilim kurgu olarak düşünürsek ileri teknoloji ile taşındığını ve yine bir uzay aracına götürüldüğünü söyleyebiliriz. Orada iki kişi durmaktaydı. Yüzleri ışıl ışıl, dişleri sütten beyaz, gözleri seher yıldızından daha parlak bu iki adam ulu görünümlü adamlardı. Bu iki adam Hanok ve Elyasa(Ilyas) idi. Orada çok fazla kalmasına izin verilmedi ve tekrar ordusunun yanına gönderildi.

 

Kadim tabletlere göre ve de Tevrat’a göre bu iki kişi de ölmemiş tanrı tarafından gökyüzüne alınmıştı. Hanok tabletlerde Enki tarafından göklere alınmış, Tevrat’ta ise Yahweh tarafından göklere alınmıştı. Elyasa ise Yahweh tarafından ve yüzlerce müridinin önünde göklere alınmıştı. Hezekiel’in UFO olayına çok benzeyen bu olay, Tevrat 2. Krallar 2. Bapta “11 Onlar yürüyüp konuşurlarken, ansızın ateşten bir atlı araba göründü, onları birbirinden ayırdı. İlyas kasırgayla göklere alındı.” Şeklinde açıklanmıştı. O gün bugündür Yahudi geleneklerine göre Elyasa hala ölümsüzdür ve bugüne dek, gelenek onun Fısıh Bayramı arefesinde Yahudi evlerine davet edilmesini gerektirmektedir. Bu kasırga ne olabilir ki diye düşünürken bu olayın çok yakınında bulunan Tell Ghassul kentindeki duvar çizimlerinde cevabını görür gibiyiz.

 

 

 

Hanok ise kadim tabletlerde Enkime olarak geçer ve anunnakiler tarafından defalarca gökyüzüne çıkarıldığı anlatılır. Marduk yani Amon Ra’nın da Enkime’nin kızı Sarpanit ile evlendiği yazılıdır. Tevrat’ta ise göğe yükseldiği anlatılır. Ayrıca Hanok tüm bu yolculuklarını yazmıştır. Hanok’un Kitabı olarak bilinen bu notlar asıl yazıları mıdır bilinmez ama Hanok 1 Etiyopya dilinde ve Hanok 2 Slovakça olmak üzere iki versiyonu günümüze kadar gelmiştir. Bu versiyonları inceleyen bilginler Hanok 1 ve Hanok 2 kitaplarının her ikisinin birden çok daha eski bir orjinalden kaynaklandığını ve eski çağlarda gerçekten de bir Hanok Kitabı’nın var olduğunu önermişlerdir. Hanok kitaplarında kat kat gökyüzüne çıkışını ve her katta neler gördüğünü anlatmıştır. Ayrıca Hanok bazı kaynaklarda Yahweh’in tahtının arkasında sağda duran Metatron olarak görülmüştür.

 

Kadim ve eski olan günlerde eğer tanrılar yani anunnakiler dilerse, fanilerin yaşamlarını uzatıp yanlarına alabiliyorlardı. Bunun sırrı da anunnakilerin gençleştirici yiyeceklerinden yiyip gençleştirici iksirlerinden içmekti. Ek olarak bu seçilen kişiler normal insanlar arasında yaşamıyor lakin arada bir biz fanilere görünüyordu. Sanırım konudan biraz uzaklaştım devam edeyim.

 

İSKENDER MUSA'NIN YOLUNU İZLİYOR

 

İskender Mısır’dan ayrılma vakti geldiğinde Musa’nın izlediği yolu izlemek istedi. Çift Boynuzlu İskender deniz kıyısına vardığında bunun yapılamayacağını gördü ve Musa’yı taklit etme girişiminden vaz geçti. Ancak denizin öte yakasındaki karanlığı keşfetmesi gerekiyordu ve dolambaçlı yollardan gitmeye karar verdi. Ordusunu arkada bırakan İskender çölün kenarındaki Musaş Dağına varır. (Burada acaba Gılgamış’ın gittiği Sina Dağı ile Musaş Dağı aynı yer mi diye düşünmeden edemiyoruz.) Birkaç günlük yürüyüşten sonra duvarları olmayan, üstünde alçak ve yüksek yer olmayan düz bir yol gördü. Güvendiği birkaç dostunu da geride bırakıp tek başına yola koyuldu. Uzun bir yolculuktan sonra bir meleğin ışıldadığını algıladı. Sina Yarımadasındaki insanlara yasak bölgeye geldiğini düşünüyoruz. Melek bize göre anunnaki alevli bir ateşti ve İskender tüm dünyanın oradan çevrelendiğini fark etti. Ateşten melekte İskender kadar şaşkındı: “Sen kimsin ve ne sebeple buradasın ey ölümlü? Daha önce hiçbir insanın giremediği bu karanlığa nasıl nüfuz ettin” diye sordu İskender’e. İskender ise kendisine tanrının kılavuzluk ettiğini söyledi. Yer altı geçitleriyle ulaşılan bu yerde İskender ile melek arasında uzun uzun konuşmalar yaşanmış ve detaylıca yazılmıştır ancak ben kısa geçiyorum.

 

Melek onu geri dönmesi için ikna etmeye çalıştı ama İskender kabul etmedi. Sonunda melek dedi ki: “Arap diyarında Tanrı Katı karanlığını siyahlığını kurdu. İçinde bu bilginin saklı hazinesi var. Orada Hayat Suyu denilen su pınarı da var; ve ondan içen, bir yudum bile olsa, asla ölmez."

 

İskender bu su pınarının tam olarak yeri nerede diye sordu. Melek ise “O bilginin varisleri insanlara sor” diyerek konuşmayı bitirdi. İskender elinde bir üzüm salkımıyla ordusunun başına döndü ve tüm eğitimli adamlarını sorgulamaya başladı.


“Kitaplarınızda hiç Tanrı’nın içinde bilginin saklı olduğu bir karanlık yer yaptığını ve Yaşam Pınarı denilen pınarın orada bulunduğunu okudunuz mu?” Etiyopya versiyonunda Bilge Matun diye birisi ortaya çıktı ve o yerin sağ taraftan doğduğunda güneşin üstünde uzandığını söyledi. İskender Matun’u da alarak yine bir yolculuğa çıktı ve karanlığın yerine gitti. Uzun süren yolculuk sonunda İskender yoruldu ve Matun’u önden yolladı. Karanlıkta görmesine yardımcı olsun diye de Sesonchusis’in kendisine verdiği parlayan taşı ona verdi(feneri). Bu taş Adem cennetten ayrılırken alınmış ve Dünya’daki tüm maddelerden ağır bir taş olarak tarif edilir.

 

Matun yolu dikkatlice izledi ama yine de kayboldu. Sonra büyülü taşı çıkardı ve yere koydu. Yere koyunca taştan ışık yayıldı. Matun ışıkta bir kuyu gördü. Yaşam pınarına rastladığının farkında değildi. Suyun güç verici ve gençleştirici özelliğini fark edince suda yıkanarak bol bol içti. Kuyudan çıktığında artık ne açtı ne de dünyasal kaygısı vardı.

 

Bir versiyona göre Matun kamp yerine döndüğünde İskender’e keşfinden söz etmedi. Bir başka versiyona göre ise birlikte kuyuya döndüler ama bu defa kuyunun başında insan hatlarına sahip iki kuş adam vardır ve geri dönmelerini emrederler: “Geri dön ey sefil, kutsanmışların diyarına ayak basamazsın. Burası sadece tanrıya aittir.”

 

Kuş adamı kartal adam olarak hayal edebiliriz. Çünkü kadim tabletlerde uzay araçları ile gezen pilotlar hep kartal adamlar olarak çizilmiştir. Binlerce yıl sonra insanoğlu Ay’a ilk ayak bastığında Neil Armstong’un “Kartal kondu.” Demesi ve Apollo aracının kartal olarak resmedilmesi de düşündürücüdür.

 

 

 

İskender daha sonra Pers İmparatorluğunu tamamen yıkmış ve Hindistan’a kadar gitmiştir. Kendisine sürekli çift boynuzlu miğfer taktığı için çift boynuzlu denmiştir. Yunanistan ile Mısır’ı iki batı, Hindistan ile Aral Gölü’nün güney bölgesini iki doğu olarak zikretmiş, iki batı ve iki doğuyu fethettiğini yazdırmıştır. Sonra her ne hikmetse Babil’e gelmiştir ve 33 yaşında iken Babil’de ölmüştür.

 

 

 

 

Tarih kitapları Babil’e neden geldiğini ve Babil için sulama kanalları gibi büyük planlar neden yaptığını yazmamıştır. Baştan beri Amon RA nın izinden giden İskender’in sonunda Babil’e gelmesi, ancak Amon Ra’nın diğer adının Marduk olduğu söylendiğinde anlam kazanır.

 

Babil Esagila Tapınağı, Marduk yani Amon Ra’nın Mısır’dan sonraki ikinci eviydi.

 

 

 

Kim bilir, belki İskender ölmedi ve Hanok, El Yasa gibi seçilerek babası Amon Ra tarafından göklere alındı… bilemeyiz tabi ki diyoruz ve yazıyı bitiriyoruz. Çok teşekkürler efendim…

 

Gök Türk

 
Toplam blog
: 40
: 7623
Kayıt tarihi
: 07.06.11
 
 

1980 Artvin'de doğmuştur. Bursa'daki ilk, orta ve lise eğitiminden sonra 2001'de Dokuz Eylül Ünv...