- Kategori
- Kişisel Gelişim
Büyük Satrancın Piyonu...
Yeni başlayan haftaya uyandığımda farketmiştim kendimdeki başkalığı....
Bu hafta bir başkaldırı bir isyan dürtüsü vardı;tüm benliğimi saran... Koskoca metropolde, dünyanın en güzel kentinde yaşadığımı, gerçekte ise yaşamadığımı fark ettim...
Bir roboot gibi sadece kendime sunulan dünyada tüm maneviyatı reddederek yaşadığımı gördüm. Hırsın, kariyerin peşinde koşarken ağlarımı ördüğümü, gerçekte var olan dünyadan kendimi, dışladığımı fark ettim ve tüm gün kendimi sorgulamaya başladım;nasıl bu duruma düştüğümü, nasıl yalnızlaştığımı ve nasıl gerçek mutluluğu geçici zevklerde arar hale geldiğimi... Evet koca metropolde örümcek ağıyla örülü bir dünyada dahada kötüsü çıkışını bulamadığım bir labirentin içinde kendimi kalabalıkta ama yalnız gördüm, kendimi labirente dışarıdan bakan bir kaçtane akbabanın piyonu olduğumu farkettim... Neden ve nasıl bu hale gelmiştim...
Birden üniversite yıllarım aklıma geldi;güzel günlerdi, ideallerim vardı;dünyayı değiştirebileceğimi zannnederdim, her şeyin toz pembe olduğu zamanlarda...
Daha sonra, evet her şey ondan sonra başlamış olmalı diye düşündüm...
Evet aklıma geldi, binbir umut ve hayalle mezun olduktan sonra uzun hayal kırıklıklarıyla dolu bir ton iş görüşmesinin ardından binbir güçlükle hayalini kurduğum plazalarda takım elbiseli bir sabaha uyandığımı hatırladım, evet her şey işte tam bu zamanda başlamıştı, nerden bilbilirdim ki hep uzaktan gördüğüm o plazaların aslında insan öğüten ve robot üreten birer makina olduğunu, nerden bilebilirdim ki, sevinçle, övünerek giydiğim o takım elbisenin aslında akbabaların amaçlarına hizmet etmeye yarayan o çıkışı olmayan labirente ait olabilme sürecinin ilk adımı olduğunu....
Tektip olmanın ilk adımıydı, o lacivert takım elbiseler...
Ve büyük süreç başlamıştı ;birden ve ne olduğumu anlamadan kendimi sahte gülümsemelerin diğer yandan da arkadan kuyu kazan riyakarların ortasında buldum.... Onlarla mücadele; gerçekte tüm benliğimi reddeden küçük bir labirentin içinde kendini akbabalara hizmete adamış büyük olduğunu düşünen küçük, zavallı insanların savaşıydı...
Yükselmek, daha çok kazanmaktı, amacımız; içi boş maneviyatsız, ruhsuz sadece madden genişlemekten ibaretti.
Ve biz savaştıkça, aşağılarda bir yerden kafamızı çıkartmadan başka şeylerle ilgilendikçe, ellerini oğuşturan leş yiyiciler ceplerini daha fazla doldurmaktaydılar...
Kariyer denilen o içi boş ambalaja hırsla öyle sarılmıştım ki, en yakın akrabalarımı, arkadaşlarımı bile unutmuştum...
Sabah dokuzla akşam altı arasına şıkışmış hayatım benliğimide almıştı;"İŞ AMAÇ MI, YOKSA ARAÇ MI OLMALIYDI"...
Hiç sorgulamadım, gerçek dostlarımı bir yana bıraktım ve sahte olduklarını bildiğim arkamda türlü kumpaslar kuran ve kumpaslar kurduğum yalancı dostlarla riya üzerine kurulu sohbetlerle kendimi satrancı oynayan zannederken çoktan piyon olmuştum... Ama öyle bir piyondum ki artık şeytanın bile avukatlığını yapacak kadar güçlüydüm...
Oysa ki birilerinin çıkarları uğruna feda edebilecekleri kadar aciz...
En yakınlarıma bile haftada bir kaç dakikalık telefon görüşmelerini çok görürken , sahte dostlarla tüm zamanımı geçirmekteydim...
Şimdi anlıyorum ki rızkın nerden geldiğini unutarak insanlara sarılmıştım... İşi kaybetme korkusu, birden herşeyin bitmesi, tüm bu endişeler öyle bir hal almıştı ki labirentin dışına çıkmaya hayallerimde bile cesaret edemez hale gelmiştim.
Çünkü öyle bir dünya verilmişti ki bana ; gördüklerime aldanarak iyice içine girdim, güzel kazanıyordum... Ancak akbabalar sistemden çıkmamam için sürekli yaşayış tarzımı yükseltecek şeyler önüme sürüyorlardı, tatminsizlik başlamıştı, daha fazla kazanmak için sisteme daha fazla sarılıyordum çünkü her yükselişimde gelir düzeyim artmasına rağmen öyle şeyler önüme seriliyordu ki; tatmin olamıyor ve borca dayalı bir hayat yaşıyordum ve her borçlanışımda, kariyerimi daha çok ön planda tutuyor; düzeni yöneten akbabalara daha çok sarılıyor, piyonluk görevimi layıkıyla yapmaya çalışıyordum...
Ve bugün farkettim sanki derin bir uykudan uyanmışçasına, ne oldu nasıl oldu bilemiyorum ama bugün hayatıma, labirente kuş bakışı ama insan ruhuyla, insan zekasıyla bakabildim...
Gerçek mutluluğun labirentin dışında olduğunu gördüm ve çok geç olmadan o takım elbiseyi çıkarttım; ailemin yanına gittim...
Şimdi ise sistemin dışında özgür, mutlu ve farklıyım...