Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 

10 Şubat '14

 
Kategori
Anılar
 

Buzdolabı ....

Buzdolabı ....
 

AEG 7,5 ayak 64 model buzdolabı..


İlk gençlik yıllarımdı... Bahçelievler'de üç katlı bir binanın bodrumunda oturuyorduk.. Evimiz toplam 34 m2 idi.. Bir antre, antreden açılan bir oda ve yine antreden açılan banyo-wc ve mutfak.. Evimiz toprak altındaydı ama camlarımız toprakla bir hizadaydı.. Antre dediğim küçük odada kızkardeşimle ben yatardık, diğer odada annem babam...

Doğal olarak eşyamız da yoktu.. En büyük lüksümüz merdaneli bir çamaşır makinasıydı..

Annem, 1964 yılında annesini görmek için kardeşimle Kilis'e gittiğinden babamla yalnızdık.. Bir gün komşularımızdan biri, havanın çok sıcak olduğunu söyleyerek bize bir tabak buz getirmişti.. Besbelli iyi niyetle soğuk su içmemizi istemişti... Babam teşekkür ederek buzu aldı ama bardaklara koymadı... Sinirliydi ve nedenini anlamamıştım.. Oysa komşu bize iyilik etmişti...

Babam yemeğimizi yedikten sonra yine iki koltuklu berber dükkanına gitti... Ben de gölgede vakit geçiriyordum ki, at arabasının üzerinde babamı gördüm... Esnaf komşusundan bir buzdolabı almıştı ve nereye sığdıracağımızı bilmediğimiz evimize koymuştuk.. Bu inanılmaz bir mutluluktu... Sanki dünyalar benim olmuştu... Benim şaşkınlığım babamın dikkatini çekmiş olacak ki, doğru veya yanlış bilmiyorum ama bana dönüp "Ben ılık su içerim ama kimse bana acıyarak buz getiremez.. Ben kimseye muhtaç değilim" demişti...

Babam, o gün öyleydi de, sonra değişti mi ? Ne gezer... 80 yaşındayken, bir arkadaşı Çayyolu'na gideceğini söyleyince "Ben de kızımı görürüm" diyerek birlikte giderler... Birkaç saat sonra kızından ayrılır, otobüs durağına gelir ve bilet parası için ceplerini yokladığında hiç parası olmadığını farkeder... Ne kızına geri döner, ne de otobüs şöförüne parasını evde unuttuğunu söylemeyi düşünür ve Bahçelievler'e kadar yürür... Garip bir adamdır babam... Yaşamı boyunca, evlatları dahil, bir kişiden bir kuruş almamıştır ve kendisinin ücretini ödemediği bir yemeği, açlıktan kıvransa, biraz önce yedim diyerek reddeder...

Annemler Kilis'ten döndüğünde annemin ilk sözü "Bunun parasını nasıl ödeyeceğiz" olmuştu... İşte annemin, babamın korka korka bile olsa yaptığı en küçük girişimi engellemesi sonucu 1948 yılında babamın, 1952 yılında da annemle benim geldiğimiz Ankara'dan, babamlar 1998 yılında Dikili'ye gittikleri 50 yıl içinde hep kirada oturmuşlardı ve gerçek anlamıyla dikili bir ağaçları ve bir metrekarelik toprakları ve de küçücük bir evleri bile olmamıştı... Benim hala yok... Ne de olsa babamın oğluyum...

Annem, bugün çok pişman olsa da, son pişmanlığın fayda etmediğini geçte olsa öğrenmişti.. Ancak, bunu öğrenirken en büyük zararı yine kendisine vermiş ve o küçücük rutubetli bodrum da 22 yıl oturarak tüm gençliğini yok yere mahvetmişti... Sadece kendi gençliğini mi ? Ya kardeşimle benim gençliklerimiz ne olacaktı... Bunca yıl, bir kez bile Doğum Günü kutlayamamış ve iki arkadaşımı evime davet edememiştim.. Bu anlamda ben de onların davetine hiç katılamamıştım..

Babam için farketmiyordu.. Babam, annemle olduğu için zaten dünyanın en mutlu erkeğiydi... Bu mutluluğu nedense anlayamazdım... Babamla mutluluk anlayışlarımız mı farklıydı, yoksa babam, insanların mutlu olması için gerekli koşulun para mal mülk değil, sadece yürek olması yeterli mi demek istiyordu, bilmiyorum...

Bildiğim ise, babam da ki yüreği annemin de algılaması ama bende ki yüreğin algılanamamasıydı... Evet, mutluluk için temel koşul belki para değildi ama en azından iki kişide de aynı yürek olması gerekiyordu... Aksi halde, sazın akordu bozuluyor ve kulağa hoş gelen bir melodi değil de, kulağı tırmalayan kakafoni ortaya çıkıyordu...

İnsan, o günlerin içindeyken, derya içre olup, deryadan habersiz balıklar gibi, sıkıntılar içinde olup, sıkıntının ayırdına varamıyor ama yaş ihtiyarlığın ilkbaharına dayandığında, geriye dönüp bakınca, annesinin "Nasıl ödeyeceğiz" korkusu ve babasının  "Ben kimseye borçlu olmam" mantığının mengenesine nasıl sıkışıp kaldığını çok net görüyor...

Ve gördükçe, gözlerinde ki yangını ne yağmurlar, ne de denizler söndürebiliyor...!!! 

 
Toplam blog
: 23
: 197
Kayıt tarihi
: 12.06.13
 
 

Amele Koleji Mezunuyum... Amele-i Teali Cemiyetinin  Kelaynak Sınıfından bir Emekli ameleyim...

 
 
 
 
 

 
Sadece bu yazarın bloglarında ara