Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 
 

Meltem Kaynaş Kazezyılmaz

http://blog.milliyet.com.tr/meltemkaynas

24 Şubat '16

 
Kategori
Güncel
 

Çareyi uzaklarda aramayın

Çareyi uzaklarda aramayın
 

Zor günlerden geçiyoruz.

Birileri habire “gücümüzü” test ediyor; “gücümüzü test etmeye kalkma kardeşim!” diyoruz.

Birileri ülkenin kalbinde onca cana kıyıyor, biz “kınıyoruz, lânetliyoruz!”

Ne güzel! Biz kınadıkça, o birileri de kına yakıyordur sağına soluna herhalde!

Terör almış başını gitmiş, her gün şehit haberleri alıyoruz.

En kötüsü, kanıksadık: “A bugün de iki tane…”

İki vah, vah üç tüh tüh tüh…

“Ay içim karardı ayol, aç bakim şu Survivor’ı, bilmem kim elendi mi...”

 ***

Yaşananlara çözüm arıyoruz, ya da arıyor gibi yapıyoruz, bulamıyoruz. Elimizden gelen tek “çözüm”, kınamak, bağırıp çağırmak, öfke ve kin kusmak!

Bulamıyoruz, çünkü bir soruna çözüm bulmak, önce sorunun kaynağını bulmakla başlar. İşin o kısmını hiç bilmiyoruz. Kafa da yorduğumuz yok zaten.

Salı günleri siyasiler çıkar, grup toplantılarında karşı tarafa iki lâf çakar, tamam! Biz de sosyal medyada o müthiş(!) giydirmeleri beğenip paylaşırız, böylece üstümüze düşeni yapmış oluruz. Sen sağ ben selâmet!

İşte çözümden anladığımız bu!

Yılların getirdiği pisliğin, çürümüşlüğün, ahlaksızlığın sonuçlarıdır bu yaşadıklarımız. Sadece ülkemiz için değil dediklerim. Ülkemiz de, insanoğlunun çürümüşlüğünden nasibini alıyor haliyle. Ama önce kendi kapımızın önünü süpürelim, kendimizi düzeltmeye bakalım. Böylece belki diğer toplumlara da örnek olabiliriz ümidiyle yazıyorum bu satırları.

Çözüm dedim de; geçen gün hasbelkader kocaman bir üniversitenin, koskocaman etiketli bir hocasıyla sohbet etme fırsatı buldum. Hemen herkes gibi o da, içinde bulunduğumuz durumdan, ülkenin gidişatından çok dertli, sürekli şikâyet halinde… “Adamlar yıllardır şöyle yaptı böyle yaptı, bunu bozdu, şunu yok etti…”

“Ya hu hocam” dedim; “hadi ben şikâyet ediyorum, bakkal, manav, kasap, Ayşe teyze, Mehmet amca şikâyet ediyor da, sizin sokaktaki Mehmet amcadan bir farkınız olmalı! Şikâyet etmenin ötesinde bir fikriniz var mı? Sonuçta koskoca üniversite hocasısınız, toplumun en tepesindeki bir bireysiniz. Tamam yakınıyorsunuz haklısınız ama; bu işin çözümü ne? Çözümler, siz ve sizin gibi eğitimcilerden çıkacak. Bir akademisyen olarak, çözüm konusuna nasıl kafa yoruyorsunuz? Nasıl çıkacağız işin içinden?”

Son derece net bir yanıt verdi: “Çözüm yok!” “Ben öğrencilerime yalandan umut aşılamaya çalışıyorum ama; benim umudum yok ki!”

E be hocam, inanmadığın şeyi ne diye satarsın! Kim alır? Sen de çözüm yok dersen, ölelim o zaman!

Öfke pompalasın birileri, nefret kussun, bağırsın çağırsınlar; sonra da çıksın bir “eğitimci”, “çözümü yok bu işin” desin…

Ölmüşüz ağlayanımız yok diye bir söz vardır ya, o misal. Eğitimci bunu derse, halimizi anlamak zor değil.

Ümidimizi yitirmek, imansızlık alâmetidir benim inandığım… Ne kadar kötü durumda olursak olalım, ümidimizi yitirmemek, çözüm için uğraş vermek hepimizin boynunun borcu değil midir?

Peki çözüm ne? Nasıl çıkacağız işin içinden?

Benim minicik bir önerim var naçizane.

Bu duruma gelmek için bilerek ya da bilmeyerek, yıllardır ne yaptıysak, tam tersini yapalım kurtuluş için. Mesela kin, nefret mi pompalıyor birileri bizi bölmek, karıştırmak, birbirimize düşürmek için; biz tam tersini geçirelim hayatımıza. Kinin yerine bağışlamayı koyalım mesela, nefretin yerine sevgiyi…

Öfkemizi büyütmeye mi uğraşıyorlar; öfkemizi yutalım, sükûneti koyalım yerine. Anlamaya çalışalım birbirimizi…

Öfke, sağlıklı düşünebilmenin önündeki en büyük engeldir. Öfkelenen kişi, sağlıklı düşünüp karar verme yetisinden uzaklaşır.

Birbirimizle olan davranışlarımızda empati kurmaya, kendimizi karşı tarafın yerine koymaya, duruma onun gibi bakmaya gayret edelim.

Yani;

Anlayışlı olmaya gayret edelim.

Birbirimizi yemeğe değil, insan olmaya harcayalım enerjimizi.

Yıllardır kin kusmanın, öfkelenmenin, ötekileştirmenin sonuçları ortada.

Pisliğin çaresi nasıl ki temizlikse, öfkenin, kinin, nefretin çaresi de, o çoğumuzun burun kıvırdığı, ‘sevgiyi’ yaşamaktan ve yaşatmaktan geçiyor.

Nasıl mı?

Öfkeye, nefrete prim vermeyerek…

Sevgiyi yaymak için bahaneler arayarak…

Kibre, egoya teslim olmayarak…

Özetle eğitim düzeyimizi yükselterek çözüm bulacağız işe…

Umudunu kaybetmemiş, bu işin kısa vadeli olmayacağının bilincinde, yılmayan, zoru görünce kaçmanın yolunu aramayan eğitimciler yardımıyla…

Şimdi pek çoğunuz,  küçümseyen bir edayla; “e biz de biliyoruz, eğitim şart” diyecektir.

Ben de diyorum ki; hayır bilmiyoruz. Bilmek, bir bilgiyi ezberlemek ya da zaman zaman papağan gibi tekrarlamak demek değildir. Bilmek, hayata geçirmek, uygulamak demektir. Hayatımızda eğitimin izlerini taşımadığımız sürece, isterseniz ordinaryüs profesör olun, eğitimsizsiniz demektir.

İyiliği, doğruluğu, ahlâklı olmayı, vicdanlı yaşamayı, adaletli olmayı, birbirimizi anlamak için çaba sarf etmeyi, kısaca davranışlarımızda sevginin izlerini taşımayı öğrenmek zorundayız.

Egosuz, kibirsiz, hepimizin aynı “bütünün” birer parçası olduğumuzun bilinciyle yaşamak zorundayız.

Bunun basit gibi gözüken pratikteki uygulamalarına kafa yorup, virüs gibi yayılmasına katkı vermek, hem kendimize hem de topluma yapacağımız en büyük iyilik olacaktır bence.

Zeytin ağacı dikmek gibidir eğitime yapacağımız yatırım. Zeytin eken, meyvesini yiyemezmiş.  Ama; bilirsiniz ki birileri bir gün yiyecektir onun meyvesini, siz olsanız da olmasanız da…

Eğitimci böyle bakmalı bence; çözümün sadece ve sadece eğitimden geçtiğini unutmayarak, sadece kendini değil, göremeyeceği zamanları da düşünerek, zeytin ağacı ekercesine…

Unutmayalım; teröre, işsizliğe, yoksulluğa, yolsuzluğa, adalete, sağlık sistemine çareler üretip yasal düzenlemeler yapmak, bireysel olarak bizlerin sorumluluğu değil. Ancak; ahlâklı olmak, ahlâklı, hukuka bağlı, erdemli doğru, dürüst yöneticileri iş başına getirmek, bizlerin sorumluluğu. Biz nasılsak, seçtiğimiz kişiler de bize benzer… Şikâyet edeceğimize, düzelmeye bakalım.

Yıllardır bunun tersini yapmanın çürük meyvelerini, bugün ızdırap içinde yiyoruz. Bundan sonra tam tersini denemekten başka çaremiz kalmadı, bilesiniz!

 
Toplam blog
: 47
: 254
Kayıt tarihi
: 11.11.14
 
 

1968 İstanbul doğumluyum. İÜ.İkt.Fak.'den mezun oldum. Bir holding bünyesinde; bütçe, finans ve p..