- Kategori
- Ruh Sağlığı
Cemre saçlarını tarıyor
“ Sevgi her kapıyı açar ” demişti bir dostum. Denedim olmadı! Açılmadı kapılar. Vazgeçmedim, denemeye devam ettim, çünkü “Sevgide ısrarlı olunuz” diyordu başka biri. Israr ettim sevgide, yine açamadım kapıları. Ama açmak zorundaydım. Bu sefer “Taş mı sert, su mu?” sorusunun yanıtını öğrendim; “su yumuşaktır ama, sert kayayı sabırla, sebatla vura vura oyar”. Demek daha sebatkar ve ısrarlı olmalıydım.
Günler geçiyordu, yani ömür… Bu kapalı kapıların önünde daha ne kadar bekleyecektim? O kapılar açılmadan yaşamımı istediğim gibi, “insan” gibi sürdürmem olası değildi. Dipsiz kuyulara atılmış taşlar gibiydi sevgim, ne bir ses, ne bir yankı, ne bir cevap geliyordu. Mevlana’yı okumaya başlamıştım o sıralar, ”taş yedi bahar görse de yeşermez” diyordu. Ne umutsuz bir durum! Ne olacaktı peki? Yine dönüp dolaşıp aynı noktaya mı gelmiştim? Mevlana söylemiş olabilir ama ben yine de taşın yeşerdiğini, hatta kocaman bir incir çıktığını görmüştüm taşın içinden. Küçücük bir çatlaktan içeri girmişti, içinde koskoca bir ağacın enerjisini taşıyan küçücük incir çekirdeği ve ısrarla büyümüştü! Taş yeşermişti sonuçta! O zaman vazgeçmek zamanı değildi zaman, ısrar etmek zamanıydı. Israr ettim, ısrar etmeye devam ettim. Verdim, verdim… Horlansam da, aşağılansam da, karşılık göremesem de… Çünkü “sevgi” kapısı açılmalıydı, sevgiye açtım. ”Huzur” kapısı açılmalıydı, huzurlu olmak istiyordum. ”Mutluluk” kapısı açılmalıydı, mutlu olmayı çok ama çok istiyordum. “İNSANLIK” kapısı açılmalıydı, çünkü ancak sevgiyle insan olabileceğimi biliyordum.
Yıllar geçti, ama bendeki bu sevda geçmedi. Bir doğum günümdü, dedim ki o sabah; bu doğum günümde bana bir sürü çiçek gelse ne güzel olurdu. Kapı çalındı, çiçekçiydi gelen! Bir kucak dolusu pembe karanfil! Arkası kesilmedi çiçeklerin, o gün akşama kadar çiçek yağdı sanki eve. Üstelik daha önce onlara hiç çiçek göndermediğim kişilerden. Anladım ki, sevgiyi vermekte ısrarla olmak lazımmış! Bir gün mutlaka size dönüp geliyormuş, verdiğiniz sevgiler. Sevgi tüm kapıları açıyormuş gerçekten. Sadece, umduğunuz yerden değil de değişik yerlerden yanıt, yankı buluyormuş sevgiler. Ektiğim tohumlar, ektiğim bahçede değil de, başka bahçelerde yeşermişti… Rüzgar uçurmuş olacak… Olsun, yeşermişti ya! Kapılar açılmıştı ya!
CEMRE Bu gün ilk cemre düştü! Kutlu olsun hepimize. ”Ruh sağlığı” için “sevgi” den söz etmiştim bir yazımda. Bu gün cemrenin düştüğünü duyunca, içim bir mutluluk duygusu kapladı. Mutluluk nedenlerim arasında, ”doğa” sevgisi de vardır. Ünlü düşünür Konfüçyüs diyor ki, İki saat mutlu olmak istiyorsan içki iç. İki ay mutlu olmak istiyorsan evlen. İki yıl mutlu olmak istiyorsan seyahat et. Bir ömür boyu mutlu olmak istiyorsan doğayı sev! Doğa olayları beni mutlu eder, tabii hoş ve güzel olanları. Örneğin yağmur, deli olurum yağmur yağarken çıldırırım sevinçten. Hiç bıkmam yağmurdan, Özellikle kurak geçen yaz mevsiminde nadiren yağan yağmuru gördüğüm anda dışarı fırlarım. O ılık dolgun damlalara tutarım yüzümü şükrederek… Evde oturduğum için yağmurun tadını daha çok çıkarıyor olabilirim. Yağmurlu havalarda, zor koşullarda bir yerlere gitmek durumunda olanlar pek hoşnut olmayabilirler. Ama yağmurda ıslandıktan sonra kuru ve sıcak bir yerin, bir bardak çayın tadı da başka olur diye düşünürüm.
15 gün önce kar yağıyordu, bir köylü dostum dedi ki;”CEMRE SAÇLARINI TARIYOR”. Şaşırdım ne demek bu diye, sordum, bu mevsimde yağan kara böyle denirmiş, cemre düşmek için hazırlanıp, saçlarını tararmış. Ne büyük, ne geniş, ne güzel bir kültürün mirasçılarıyız, kimbilir daha duymadığımız bilgelik dolu ne güzel sözlerimiz var halkımızın beyninde, yüreğinde. Acaba diyorum ben sürekli mutlu olmak için bahaneler mi yaratıyorum kendi kendime? Olabilir! Ama ne sakıncası var ki? Önce benim için sonra da paylaştığım insanlar için bunun iyi bir alışkanlık olduğunu düşünüyorum. Bu gün ülkemizde kaç kişi “cemre düştü” diye mutlu olmuştur sizce? Ben oldum ve içime sığmadı sizlerle paylaştım. Sürekli mutsuz olmak için bahane aramaktansa, böylesi daha iyi değil mi? Sevgi gibi mutluluk da insan sağlığı için olmazsa olmazlardan bence. Cemre düştü, baharın eli kulağında, ”GÜZEL GÜNLER GÖRECEĞİZ ÇOCUKLAR” diye bağırmak geliyor içimden ŞAİR gibi. Bırakın olumsuz senaryoları bir yana, kuraklık, susuzluk, kıtlık… Elinizden ne geliyorsa yapın bunlar için, yapalım! Üstümüze düşen sorumluluk payı neyse alalım, yüklenelim, yapalım, ama ne olur “enseyi karartmayalım”. Olumsuz düşünceler düşünüldükçe, konuşuldukça bir çözüm üretilmediği sürece kimseye bir yarar sağlamıyor. Daha beter üstümüze üstümüze geliyor kötülükler. Güzeli, iyiyi konuşalım ki, güzelleşsin her şey, dünya… Daha yaşanılası bir hale gelsin, güzel düşünenlerle…