Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

22 Şubat '08

 
Kategori
Doğal Hayat / Çevre
 

Çevre ahlâkı

Ahlâk kavramı, insanlığın tarihi kadar eskidir. İnsana saygı, ahlâkın ve uygarlığın tek koşuludur. Ahlâk bilimi, iyinin yapılmasını, kötüden de kaçınılmasını emreder.

Çevre Ahlakı (Çevresel Etik); “Herkesin, yaşanabilir bir çevre yaratılması ve bunun devam ettirilmesi için bizzat sorumlu olduğu bilincine sahip bulunması ve bu hususta kendini vicdanen görevli hissetmesidir”. Ahlâk, İslâmın en çok önem verdiği değerdir. Hz. Muhammed "Ben ahlâkın güzelliklerini tamamlamak üzere Peygamber olarak gönderildim." buyurmuştur. "Ben güzel ahlâkı tamamlamak için gönderildim." "Sizin en hayırlınız ahlâkı güzel olanınızdır"."Allah, yüksek ahlâkı sever, kötülükleri sevmez." (Hz. Muhammed). İnsanın kemali, ahlâk güzelliğidir (Hacı Bektaş Veli). Okul bilgi verir. Bilginin davranış haline dönüşmesi, bilgili kişinin iyi ahlâklı, karakterli kişi olması, o bilgilerin duygularla bütünleşmesine bağlıdır (Prof. Dr. Beyza Bilgin). Milli ahlâkı olmayan kavmin, medeniyeti de olmaz (Ziya Paşa) (1). Aristoteles ahlâkla ilgili ünlü kitabı Ethica Nicomachea’da ahlâkı şöyle açıklar: "Gözleri ya da bütün bedeni iyileştirmek zorunda olan bir insan nasıl gözleri ve bedeni tanımak, bilmek zorundaysa, aynı şekilde, politik bilimler öğrencisi gibi ahlâk öğrencisi de insan ruhu ile ilgili bazı gerçekleri bilmek zorundadır. " (2).

Çevre hakkı, insan haklarının bir parçasıdır ve her şeyden önce ahlaki bir talep olduğu ve tarihsel olarak, “doğal haklar” ve “doğal hukuk” kavramından geldiği unutulmamalıdır. Çevre hakkının Anayasamızca tanınması çevre hukukunun içeriğinin belirlenmesinde önem taşır. Çünkü çevre hukuku, çevre hakkı ışığında oluşturulur. Sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama hakkı her uygar ülke bireylerinin anayasal hakkıdır. Doğal olarak her canlının temel amacı, kendi yapısını ayakta tutmak ve sürdürmektir. Çevre yasaları sayısı açısından ülkemiz dünyada dördüncü ülkedir (3). “Çevre, İnsanoğlunun temel insan haklarından yararlanması için gereklidir” (BM, Çevre Konferansı /1972).“Çevre her iki yönüyle de, yani hem doğal çevre, hem de insan yapısı çevre olarak, insanoğlunun esenliği ve kendisi için gereklidir (Deklerasyonun ilk maddesi). “İnsan, şimdiki ve gelecek nesillerin çevresini korumak ve geliştirmek için bir sorumluluk taşımaktadır…” (BM, Çevre Deklerasyonu, 1 nolu Prensipler Maddesi, Haziran, 1972).

İnsan-doğa arasındaki ilşkileri de Ahlâki bir boyuta oturtmanın gerektiğini ilk söyleyenlerden biri Aldo Leopold’dur. Leopold’a göre ahlâkın gelişimi şu sırayı takip etmiştir: Ahlâk öncelikle insanlar arasındaki ilişkileri temellendirmiş. Son adımda Leopold, "toprağı, havayı, suyu, bitki ve hayvanları" ahlâkın sınırlarına almasıdır. Yani doğa-insan ilişkilerini yeni bir Ahlâki temele oturtmaktır. Çevre ahlâkı insanın dışında da varlıklar olduğunu ve bunların insan için sağladığı çıkar ve menfaatler söz konusu olmadan, sadece ekosistemde birer varlık oldukları için Ahlâki bakımdan önemli olduklarını kabul eder. Çevre ahlâkı, ahlâk felsefesinin bir dalıdır ve bugün dünyanın önde gelen birçok üniversitesinde ders olarak okutulmaktadır (2).

Geçmişte taa 1539’larda Çöplük Subaşısı denen görevli için hazırlanıp yürürlüğe konmuş “Çevre Temizliği Nizamnamesi” vardır. Bir gün Ankara’nın eski belediye başkanlarından Vedat Dalokay’a bir öğrenci “belediye nedir?” diye sorar: Dalokay’da “bak yavrum, annen ev işi olarak neler yapıyorsa, belediye de şehirlerde onları yapar” der. Ne olur evlerimizin tüm temizliğini fedakâr annelerimize, şehir bırakmayalım bizler de üzerimize düşen görevlerimizi yerine getirelim. Çevre sorununu duyarsız kişiler yaratmakta ama bunun ceremesini başkaları (suçsuz) ve çoğu kez de toplum ödemektedir. Ayrıca bu gezegende üretilen atıkların başka gezegenlere gönderilmesi olanağı şimdilik mevcut değildir. Tüketim tiryakiliği ve çevre ahlakı yitikliğinin önlenmesi gereklidir. Bizce uygar insan, kendi yaşam temellerine zarar vermeyen, doğaya saygılı ve doğayla barışık insandır. Manhatma Gandhi’ ye göre yaşamın özünü gönüllü tüketim tutsaklığının yarattığı süslü yaşam değil, manevi tatmin oluşturur. Ülkemiz çevre konusunda, birçok açıdan “zengin” bir ülkedir. Yaşanabilir bir çevre için savaşımın, demokrasi savaşımından ayrı tutulamayacağı da bir gerçektir. Dünya, yüksek insan uygarlığına giden yolda, gelişmiş bir çevre için “ halkın bilinçli ve örgütlü katılımını önkoşul olarak” sayıyor.

İnsanoğlunu maddi hırsın ilham ettiği teknolojinin sonuçlarından korumak için bütün dinlerin ve felsefelerin tarafları arasında dünya çapında bir işbirliğine ihtiyacımız olduğunu sanıyorum (Arnold Toyhbee). "Çevre koruma ve doğal güzellikleri muhafazada kesinlikle dinin önemli bir yeri vardır." Unutmamak gerekir ki, çevre bütün insanlığı ilgilendiren GLOBAL bir sorundur. Bizler dünyanın efendileri değiliz. Çevre hareketi ve doğanın korunması önce bireyin alışkanlıklarının değişmesiyle başlar. Dönüşüm önce bireyin kendi içinde yaşanmalıdır. Çevre kirliliği yaratan her olayın arkasında “toplum yararına aykırılık” vardır. Çevreyi kirletenler, yarattıkları çevre zararını tazmin etmek için kirletici harcı ödemelidirler (kirleten öder). Temiz bir toplum ve temiz bir çevre için haydi verelim elele (1). Yaşamamızın temeli olan doğal kaynakların sürekliliğinin sağlanabilmesi için, hızlı nüfus artışının durdurulması yanında, doğal kaynakları koruyan bir eğitim, davranış ve çevre ahlakının geliştirilmesi son derece önemlidir. Doğal varlıkları koruma, devlet için, toplum ve her vatandaş için zorunlu bir ödevdir. Çevre ahlâkına (çevre vicdanına) sahip olan insanların çoğunlukta olduğu bir dünyanın var olması dileğiyle…<ı>BU DÜNYA BİZİM KİRLETMEYELİM…

KAYNAKÇA:

1-) Nejat Çelik, 2005: Ormana Övgü, Ahlak, Çevre Ahlakı ve Çevre Hakkı, Sf:3-4, Gülen Ofset, Eskişehir.

2-) Yrd. Doç. Dr. İbrahim Özdemir, 2001, Yalnız Gezegen, sf:13, 21, 32.

3-) İlhan Talınlı, Sorunlarla Çevre: Sf:70.

 
Toplam blog
: 7
: 6310
Kayıt tarihi
: 23.08.07
 
 

Orman, toprak, ekoloji, çevre sorunları, peyzaj mimarlığı ve eğitim konularında ilgilenen bir gari..